Hasan Uğur EPİRDEN
Ümit Aktan...
Türk futbolunun beyefendi spikeri...
Duayenimiz Halit Kıvanç'ın futbolumuza hediye ettiği başarılı öğrencisi...
Ne zamandır sıkıştırıyordum, “Gel bir oturalım, dertleşelim? ...” diye...
Sonunda ikimizin zor da olsa ortak boş vaktini yarattık, sütlü kahveli kupalarımızı aldık, karşılıklı birer koltuğa oturduk...
Galatasaray okul takımı, genç takım derken kiralık gittiği yerde şansız bir şekilde köprücük kemiği kırılınca amatörlüğe dönen, 3 sezon şampiyonluklar yaşadığı Tophane Tayfun takımında futbol hayatına devam eden Aktan, babasının isteği ve ısrarı üzerine TRT'nin açtığı spikerlik sınavına girip, kazanınca, uzun sayılabilecek bir sınav, kurs ve staj dönemi sonrası kendisini maç anlatır, program sunarken buldu...
Anlattığı maç sayısını tam olarak hatırlayamıyor ama 1990 yılında 4000'e kadar saymış, sonrasında da ipin ucunu kaçırmış...
Anlattığı tüm maçlar içerisinde “Alın yazım haline gelen...” dediği, Manchester United kalecisi Schmeihel'a Arif Erdem'in attığı o harika golü unutamıyor... Laf aramızda, o golü televizyondaki görüntüsü kadar unutulmaz kılan Ümit'in o golü seslendirişiydi...
Bugüne kadar en beğendiği futbolcular Sergen, Hakan Şükür, Alex, Hagi ve Messi... Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu ise; Maradona, Maradona, Maradona... Ama aramızda kalsın, beğeni konusunda bayan artistleri tercih ettiğini (!) çok iyi biliyorum...
Antrenörler arasında yere göğe sığdıramadığı Fatih Terim'in onda yeri başka...
En beğendiği ve okumaktan zevk aldığı köşe yazarı Uğur Meleke...
Voleybolu seyretmeyi çok seviyor, özellikle bayan maçları (!) onun için çok özel...
Çok ince detaylar ve kurallar dışında da bilgisi var amma velakin, sunabileceği konusunda oldukça karamsar... Ayıptır söylemesi, temas olmayan (!) sporlardan anlatıcı olarak pek zevk almıyor...
Basınımızın, futbol sayfaları yapmayı benimsemesi veya reytingi yüksek kulüplerin diğer branşlardaki haberlerine itibar etmesi yüzünden amatör sporlara bakış açısını asla etik bulmuyor... Bir Galatsaray – Fenerbahçe satranç maçı bile olsa tam sayfa yer alabileceği iddiasında...
Arada bir de sürpriz sorular sorayım dedim Ümit'e...
Mesela Aşk? ...
Heyecanlandı, oturduğu koltuktan kalktı, pencereden dışarı, sanki uzaklara baktı, içini çekti...
“Karşındakini kendinden çok sevmektir Aşk...” dedi...
“Nasıl yani? ...” dedim refleksle...
“Peki, şimdilerde karşında kendinden çok sevdiğin var mı? ...” diye bir kontratak soru yönlendirdim, karşısından çaprazına, sol açığa, bir başka koltuğa kayarak...
Susma hakkını kullandı ama gözlerindeki parıltıyı keşfettim...
Aşkın yaşı ve zamanı belli mi olur? Aşk da kaza da (!) “Geliyorum...” demez? ...
Biraz ciddileşeyim dedim, “Ya politika ve spor? ... Devletin bu denli spora karışmasını etik buluyor musun? ...” diye çullandım merakla üzerine...
Tahminimden çok daha rahat cevapladı sorumu... “Tabii ki bulmuyorum ama devletin de özellikle futbolun tozu dumanı arasında bir takım işleri gerçekleştirebilmesi için buna ihtiyacı var. Bu oyuncak, siyasetin çok ihtiyacı olan bir pahalı oyuncaktır...”
Hazır sporla politikayı aynı kulvara sokmuşken bir uzman soru sorayım dedim...
“İSTANBUL 2020'yi elimizden kaçırmamızın nedenleri sence neler Ümit? ...”
Bu soruya cevap verirken, bir kürsü profesörü gibi, birilerine ders verircesine gönderme yaptı...
“Sadece kendimizi kandırmamızdır... Aynaya bakmayı sevmediğimiz için sürekli her hamlemizde bize bile ayna tutulmaktadır...”
Valla bana sorarsanız, üzerinde sayfalar dolusu kompozisyon yazılır Ümit'in bu sözleriyle ilgili? ...
Futbola o kadar düşkün ki, sokakta top oynansa seyretmekten zevk aldığını söylüyor... Sinemayı seviyor... Senfonik pop tarzına düşkün...
“Gene futbola dönelim…” dedim ve sordum...
“Türk futbolu nereye koşuyor? ...”
“Kral çıplak doğru bir teşhistir... Yerinde saymasına bile razıyım ama kendini kullandıran bir enstrüman olduğu sürece yok olmaya doğru gittiğini söyleyebilirim...”
İşte gene çok özel sorularımdan birini aniden soruyorum...
“Sporda Bayan tanımlamasının yerine son yıllarda çokça kullanılan 'Kadın' tanımlaması konusunda düşüncelerin ne? ...”
Tahmin ettiğim cevabı alıyorum...
“Ben 'Bayan' denmesinden yanayım... Etimolojik anlamda 'Kadın' kelimesi aynı zamanda fiziksel bir durumu da belirtir dilimizde... Bakire bir voleybolcuya 'Kadın' denmesini yanlış buluyorum...”
Havaya girdik karşılıklı... İçten, samimi... Üstelik üzerimizde kamera da yok...
“Biz bize...” derler ya, aynen öyle... O halde devam... Çapraz sorulara geçiyorum...
“Ümit, sence Türk sporunda hala doping yapılıyor mu ?...”
“Kanımca daha teknik ve daha bilimsel müdahaleler yapıldığına inanıyorum...”
“Peki ya sporda şiddet nasıl önlenir? ...”
“Yöneticilerin ve onlara güdümlü spor medyasının eğitilmesiyle tabii...”
“Maç spikerliği yapan veya özenen kişilere tavsiyelerin neler? ...”
“Çok sevmeleri, yalan ve hayali maç anlatımı yerine onlara maç anlatma hedefini sağlayanların bu işten ne kadar anladığını hep sorgulamaları...”
“Peki, elinde bir olanak olsa, geçmişe hangi yıla ışınlanmak istersin? ... Neden? ...”
“1968 yılına... 68 kuşağının tadı başkadır.. Her şey çok özeldi...“
“2016 Rio Olimpiyat Oyunlarında sence ne yaparız? ...”
Milli sporcularımızı kızdıracak bir cevap geliyor dobra dobra...
“Hiçbir şey... Sadece sporcu olmayanların gezmelerini sağlarız...”
Ümit Aktan bu...
Ciddiye alacaksın! ...
Cevaplarını iyi düşüneceksin, analiz edeceksin! ...
Valla sizleri bilmem ama ben öyle yapmaya başladım bile...
Teşekkür ettikten sonra ilk işim gezmek için (!) İstanbul - Rio uçak biletini sorgulamak oldu, 1000 Euro imiş...