Hangi Gazetecilerin Günü Kutlu Olsun!
Yine 10 Ocak geldi benim şalterlerim atıyor...
Kendine “gazeteci” diyen "patron yalakaları" gazetecilere bir günü yakıştıramıyor ve "Çalışan Gazeteciler Günü" diye bir yutturmaca ismi diretiyor...
Gazetecilerin birlik ve beraberliğini bozmak, gücünü azaltmak için planlanan “kara oyuna alet olan”, “makam, para veya yetkiyle gözleri kamaştırılarak pembe bulutların arasına uçurulan” yakın çevresinden başka gazetecileri göremeyen gazeteciler de farkında olarak veya olmayarak bu işe alet oluyor.
“Çalışan ve çalışmayan” yutturmacası ile bugüne bakınca 100 civarında gazeteci tutuklu ve çalışmıyor…
Haksızlıklara baş eğmeyen, kalemini satmayan, dayatılan iğrençliklere dayanamayarak kendi isteğiyle istifa eden, işten atılan veya attırılan, çalışan gazetecilerden daha fazla sayıda binlerce işsiz gazeteci var çalışmıyor...
Gazeteciliği onuruyla yapmış emekli olmuş, mesleğe kazanımlar sağlamış ustalarımız, binlerce emekli gazeteci var…
Eeee, onlarda çalışmıyor…
Peki, patronların dayattığı “çalışan gazeteciler günü” ayrıştırmasına alet olanlar!
Yarın siz işten atılınca veya attırılınca, emekli olunca sizin gününüz olmayacak mı?
Peki, Türkiye’nin en büyük gazeteci meslek kuruluşları ve en başında yer alan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, yönetimi ve üyeleri…
Aranızda gazetecilik mesleğini fiilen yürütmeyen emekli ustalarımız var…
Cemiyet üyesi olsanız da “çalışan gazeteci” değilseniz, 10 Ocak sizin gününüz değil mi o zaman?
“Çalışan ve çalışmayan” ayrımcılığının aslı nedir?
Peki, “10 Ocak Gazeteciler Günü” neden “Çalışan ve çalışmayan” diye ayrılıyor?
1961 yılında, 212 sayılı yasanın yürürlüğe girmesiyle gazetecilerin çalışma koşullarında önemli iyileşmeler sağlanır. Bunun üzerine dönemin gazete sahipleri çalışanlarına bu hakları çok gördüklerinden olsa gerek, üç gün gazete yayınlamayarak yasayı protesto etme kararı alırlar.
Bunun üzerine gazeteciler hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak için 10 Ocak 1961 günü bir araya gelir ve patronların gazeteyi yayınlamak istemediği o üç günde, yani 11, 12, 13 Ocak 1961 tarihlerinde “Basın” adıyla bir gazete yayınlarlar.
Böylelikle patronların boykotu kırılmış, gazetecilerin hak ve özgürlükleri sabit kalmış olur.
“10 Ocak Gazeteciler Günü” olarak ilan edilir.
Fakat patronlar hamlelerine devam ederler. Gazetecilerin bu başarısını küçültmek, sınırlamak, kısıtlamak için daha da önemlisi en azından gücü azaltıp bir kısmını “kontrol edebilecekleri bazı gazetecilerde” toplamak için bu başarıyı kırmanın yollarını ararlar.
Kontrol edemeyecekleri, işsiz kalmış veya emekli olmuş gazeteciler ile çalışan gazetecileri ayrıştırmak, gücü bölmek ve kontrol edilebilir hale getirmek için “bu başarıyı çalışan gazeteciler elde etti” diyerek “çalışan gazeteciler günü” adıyla sınırlarlar…
Yani bu “çalışan ve çalışmayan” ayrımcılığı ile gazetecileri parçalama planı; müthiş bir bölünmeye yol açmış gazetecilerin 10 Ocak 1961 de elde ettikleri hakları patronlara geri sunulmaktadır…
“Gazeteciler Günü” nü “çalışan – çalışmayan” ayrıştırması ile zihinlere sokan patronlar, siyasilerle işbirliği yaparak gazetecilerin 10 Ocak 1961 de elde ettikleri bütün hak ve kazanımlarını iade etmiş ve etmeğe de devam etmekteler.
Bu ayrımcılığı dayatan zihniyet, Gazeteciler Sendikası’nı yok etmiştir.
Gazetecilerin “yıpranma hakkı”nı bilim dışı gerekçelerle kaldırmıştır.
“Sarı Basın Kartı” diye adı değiştirilen “Sarih Basın Kartı” (Sarih = Geçerli) ile verilen bütün haklar geri alınmış kimlik kartı olarak dahi resmi kurumlarda kabul görmemektedir.
Aynı zihniyetin devamı; 5680 sayılı eski Basın Kanunu’nun 1. Maddesi - "Basın serbesttir" iken bunu kaldırmış; 2004 te yürürlüğe giren 5187 sayılı yeni Basın Kanunu’nun 1. Maddesinde - "Bu Kanunun amacı, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemektir" diye değiştirmiştir.
Yeni basın kanununda sahiplik maddesi tanımsız hale getirilmiş bazı savcılıklar tarafından gazete çıkarmak için 3 kişinin bir araya gelmesi, sahip- yazı işleri müdürü ve sicil amiri olarak ayrı üç kişinin ortak müracaatı istenmektedir.
Eski Basın Kanunu'nda yer alan “sahibi ve sorumlu müdürü” olabilme koşulunda mesleki ve ilmi yayınlar hariç "Devlet memuru, asker veya ordu mensubu bulunmamak" maddesini kaldırmıştır.
Bu zihniyet; Anayasa'nın 29. maddesini ihlal ederek, belediyelerin ve resmi kurumların dergi ve gazete çıkarmasına, yol açmış, yerel gazetelerle resmi kurumları rekabete zorlamaktadır.
Halkın parasıyla, halktan aldığı vergiyle yerel medya ile mücadele eden belediyeler kendilerine gazete ve dergi kurmakta ve yerel yayınların haklarını gasp etmektedir.
Dar bütçeli yerel yayınların ilanları da yok edilmekte, halkın vergisi ile gazete ve dergi çıkaran belediye ve resmi kurumlarla kanunsuz ve haksız rekabete zorlanmakta ve yerel yayınlar yok edilirken gazeteciler de işsiz bırakılmaktadır.
Madem bölünmek istiyorsunuz işte öneriler!
Bölünmeye meraklı gazetecilere birkaç bölünme önerisi de biz sunalım o zaman;
Tutuklu gazeteciler içeriden “Tutuklu Gazete” diye gazete çıkararak gerçekleri herkesin yüzüne vurdular. O günü “Tutuklu Gazeteciler Günü” diye adlandıralım…
Emekli gazetecilere yılın belli bir gününü verelim ve “Emekli Gazeteciler Günü” diye adlandıralım…
İşsiz gazetecilere yılın belli bir gününü verelim ve “Çalışmayan Gazeteciler Günü” diye adlandıralım…
Yaptıkları haberler ve yazdıkları yazılar yüzünden kovulup talimatla başka yerlerde çalışması engellenen çalışamaz duruma getirilen gazeteciler için “Çalışamayan Gazeteciler Günü” önerelim.
Daha da ilerisi, “Taraf Gazeteciler Günü” veya “Bertaraf Gazeteciler Günü” de diyebilirsiniz!
Bunu parçalayabildiğiniz kadar parçalayın…
“4. Kuvvet” iken felç olan “gazetecilik” için, birlik, beraberlik, kazanımların geri alınması, sosyal hakların korunması için, “Gazeteciler Günü” nü “çalışan – çalışmayan” ayrıştırmasından uzaklaştırmak için el ele verme zamanı…
Kendilerine nasıl deniliyor, nasıl hissediyor ve hangi özellikte ise;
En başta “tutuklu” olan, çalışan, çalışmayan, çalışamayan, emekli olan, “taraf veya bertaraf” olan;
Tüm gazetecilerin; Gazeteciler Günü kutlu olsun…
Ahmet Kaplan – 8 Ocak 2013