Yine bir pazar gününün sonuna yaklaşmış, gün geceye karışmışken, zamanın nasıl hızlı geçtiğini düşünürken yazıyorum. Cumartesi başladığında, bu yelkovan akrebin dibinde dört dönerken, hafta içi kaosunda, iş karmaşası, trafik sıkışıklığında bir havalarda, bir ağırdan almalardaaa, gel de çıldırma…
Bir telaş, bir koşturma arasında, tutunacak bir keyif, alınacak bir zevk ararız umarsızca. Bir film gelmiştir vizyona, bir festival vardır hafta sonunda, rakı- balık yapmaktır hayalin, nicedir görmediğin bir-iki arkadaşınla. Evin alışverişi, çocuğun dersleri, sıkıştırabilirsen de araya, minik bir kahve sohbeti, işte hafta sonu bitti gitti. Oysa daha gidilecek yerler, okunacak dergiler, yenilecek yemekler, dinlenecek müzikler vardı. Olmadı, zaman hayatımızdan bir hafta sonunu daha çaldı…
Bunca hengame içinde bir de ruhunuzdan çalınır. Hani hep konuşmaya ihtiyacımız var deriz ya, aslında birlikte susabileceğimiz birine ihtiyaç vardır. Dertleriyle sizi boğan arkadaşlar, sıkıntılarıyla yoran müşteriler, enerjinizi sünger gibi emen depresifler, yüreğinizi kemirirler. Vardır herkesin hayatında böyle tipler. Yakın dostum dersiniz, arkanızdan kuyu kazdığını öğrenirsiniz. ‘Ah be canım, kazacaksan önden kaz, geri geri mi yürüyorum ben’ demek istersiniz de diyemezsiniz. Birini seversiniz, kalbinizi verirsiniz, bir şey olur, ‘yazık, beni hiç tanımamış’ der, şaşkına dönersiniz. İçinizde saklı o küçük çocuk, ayaklarını yere vura vura başlar tepinmeye, ben bunu hak edecek ne yaptım diye. Sonra susar ve buna bir ad koyar; Galiba artık sizi sevmeyen kişileri sevmiş, yanlışlık olmuş, sonrası yalnızlık olmuştur…
Yağmur kokarken toprak, daha bir düşünürüm ben, bilmem siz de öyle misiniz ?
Çok da temiz değiliz galiba hiçbirimiz, yoksa doğarken ağlamaz, ölünce yıkanmazdık. Kulağımıza üflenenle, verilen sala ile iki ezan arası hayat, yaşadığımız bu dünyada. Hayat bizden çalarken, biz tutunmaya çalışıyoruz aslında…
Ben çocukken, ‘iki yüzlü’ insanlar vardı, yüze gülüp arkadan konuşurlardı. Şimdi, yüzsüz olmuşlar. Yıllar önce, buna üzüldüğüm bir gün, benden yaşça büyük biri; ‘Arkandan konuşulması mühim değil, önemli olan kafanı çevirdiğinde susmuş olmaları’ demişti. Şimdi anlıyorum, cesareti olamayanlar, arkadan konuşurlar, arkandan konuşuyorlarsa da onların önündesin demektir, bu iyi bir şeymiş yani.
Beyler, sır tutar mısınız ?
Bir kadının en çaresiz olduğu an, gözyaşlarını kendi elleriyle sildiği andır. Buna izin vermeyin. Şiir gibi kadınları, şiirden anlayan adamlar sevmeli, yoksa ziyan olurlar. Ya şiir gibi kadınları sevmeyin, ya da şiirden anlamayı deneyin. Giderek eylem yaptığını sananlara sözüm, kalanlar da unutarak devrim yaratır. Aynı anda iki kişiyi sevemezsiniz. Olur da severseniz ikinciyi sevin, birinci sevilseydi ikinci olmazdı zaten. Biz kadınlar, yalan söylediğini biliriz, en azından bir şekilde hissederiz. Belli etmiyorsak da salak değiliz. Üzüldüğümüz, yalan söylemeniz değil, bundan sonra size inanmayacak olmamızdır, biliniz!
Vee bir şey daha;
Avuç içleri niye var biliyor musunuz?
Sahip çıkmadığınız her değere bir gün başkası sahip çıktığında, yalayın diye…
Bu mevsimde biraz yağmur, birkaç kitap, az geçmiş, bol hayal ve de vicdan iyi gelir hepimize. Birazcık geçmişe hayıflanmanın da pek zararı dokunmaz kimseye. Mesela en sevdiğim küçük maymunumu vermeseydim ya birilerine. Yıldızlara zıplamayı, gökkuşağına tutunmayı, güneşe sarılmayı becerebilseydim keşke…
En usta hırsız hayatmış, sevdiklerini, zamanı hatta seni senden çalan. Hayallerinizi uluorta bırakırsanız meydanda, onları da usulca alıp kaçan. Kıymet bilmediğiniz sevgileri, kilit vurmadığınız düşüncelerinizi, dikkat etmediğiniz özlemlerinizi en çok da dilediğiniz düşleri acımadan kaçıran…
O yüzden bilmek lazım zamanın değerini, saklamak, korumak, kollamak lazım.
Biraz cesaret, biraz emek biraz da gözü ufka dikmek gerek.
Malum, hayatta en çok yapılmayan şeylerden pişman olunur ve inanın;
İnsan suya düştüğü için değil sudan çıkamadığı için boğulur…
CANSEN ERDOĞAN
twitter : @cansenerdogan
instagram : cansenerdogan
twitter : @cansenerdogan
instagram : cansenerdogan
Snap chat : cansencann