HADİ BAKALIM MADEM
Bazen kaçmalar iyi geliyor bünyeye, biraz uzaklaşmak şehirden, biraz yakınlaşmak kendine… Kendinle kalmak şart arada, ruh yetişemiyor çünkü bedene, biraz beklemek lazım onu da, bırakır gider maazallah yoksa sonunda...
Ben de öyle yaptım işte, çoluk çocuk çombak düştük yollara. Öyle çok bir şey değil de, iki gün bir gecelik sefa… Uzun yollar, çok şey anlatıyor aslında, kaçmak istediğin düşüncelerinle, kurduğun düşlerinle, korkup çekindiklerinle yüzleştiriyor seni, kısacası iyidir arada gitmek, iyiii…
Hoş bir hafta sonuydu vesselam, dinlendik, kendimize geldik. Bir de Beşiktaş şampiyon olunca, tadından yenmelik. Uzun yürüyüşler yaptık, telaşsız sohbetler, alarmsız uyanmalar. Hamakta uzanmış kitap okurken şu paragraf çarptı gözüme;
Bir bilgeye sormuşlar; “Efendim, başarınızın sırrını nasıl açıklarsınız?”
-Bilge; “İki Kelimeyle”
-Nedir onlar?
-Bilge; "Doğru kararlar... !"
-Doğru kararlar almanın sırrını nasıl açıklarsınız peki?
-Bilge; “Bir kelimeyle”
-Nedir bu kelime?
-Bilge; "Tecrübe… !"
-O zaman tecrübe edinmenin sırrını nasıl açıklarsınız?
-Bilge; “İki kelimeyle”
-Nedir o iki kelime, söyler misiniz?
-Bilge; "Yanlış kararlar... !''
“Vay vay vay ne kadar doğru” yükseldi dudaklarımdan. Hani yanlış yapacağım diye ödümün koptuğu anları düşününce hele, daha bir çarpıldım sanki. İnsan hayatı iki paralelde devam ediyor işte; Doğrular ve yanlışlar. Amaç bellidir; Doğru insan olabilmek, doğru mesleği seçebilmek, doğru işe girebilmek, doğru eş seçebilmek, doğru çocuklar yetiştirebilmek ve geride doğru yaşanmış bir hayat bırakarak göçüp gitmek…
Peki, ama nedir o doğru? Hangi rota doğru, hangi karar, hangi seçenek? Size göre doğru olan, ya başkasına göre değilse?
Şu hayatta öğrendiğim şeylerden biri, gerçekten de ‘doğru’ diye bir şey olmadığı… Kalbin kapılarını kilitleyip uzak tutunca onu sorunlardan, kara kışlardan, üşümeyince yürek soğuk yalnızlıklardan ve acıtmayınca kabuk bağlamış yaralar artık onu, geçiremez söz artık ayaklarına, doğru’ ya gider, kollarını aça aça. İşte o ‘doğru’, aynasıdır kişinin, kendidir, özüdür yüreğinin.
Toplumun dayattığı doğru’larla, bizim doğrularımız, aynı olmaz çoğu zaman. Önceleri sıkışılır ikisi arasında, uzun bir doğruda ilerlerken, anlaşılmaz çoğu zaman acaba hangisi doğru. Ağızlarını büze büze ‘cıkcık’layan teyzeler, ‘dünyanın çivisi çıktı, başımıza taş yağacak’ tellalı amcalar bir de ailelerin çok sevdiği, saydığı, her işe karışan ama bir türlü karşımıza çıkmayan ‘el alem’, kendi doğrularını dayatmak için aramızda dolaşan sivil toplum neferleridir.
Doğru, yanlışların ardından çıkan sonuçtur pek tabi, yağmurdan sonra çıkan güneş, geceden sonra doğan gün gibi. Hataların ardındaki vahadır, örselenerek, acıyarak gelinen noktadır ve herkesin doğrusu farklıdır. Henüz çocukken başlar bu farklılık, her annenin doğrusu farklıdır çünkü. Kimi rahat bırakır. Büyüdükçe tercihler başlar, seçenekler çoğalır. Düzgün bir işten bahsedilir yıllar boyu, hani toplumda saygın olanından. Çok para kazanmaktır hedef, yoksa keyif alıyor musun işinden, severek mi yapıyorsun, kimsenin umurunda değildir. ‘Mühendis ol’ denir, ‘heykeltıraş olup da ne yapacaksın, aç kalırsın valla. Ya da git tüccar ol, koyacak yer bulamazsın kazanacağın paralara’. Ayağının geri geri gitmesi hiç önemli değildir o başkaları için, işini severek yapıp yapmadığın da. Önemli olan o işi yapıyor olman, karşılığında saygıdeğer olup bir de bol para kazanmandır önemli olan. Emekliliğinde yaparsın derler heykelini, resmini, müziğini. Nasılsa bol vaktin olacak o zaman, değil mi?
Peki ya doğru eş, doğru sevgili?
Omzunda ağlayabildiğiniz, kadeh tokuşturup kahkahalar atabildiğiniz, en iyi ve en kötü anınızda aklınıza gelen ilk isim, sizin için doğru insandır. Vazgeçmenin mümkün olduğu şu dünyada, ‘vazgeçmek ne mümkün’ diyebileceğiniz kişidir. Cebindeki parasından ziyade kafası çok olan, kendini övüp anlatan değil yüreği sizin için atandır, doğru olan. Sol elinizin yumruğu kadar olan kalbinizi kırmaktan korkan, koruyup kollayandır. Özlediğinizdir, düşündüğünüzde, paylaştığınız gökyüzü aynı olsa bile. Sahip olduğunuz tüm kusurlarınıza rağmen, hala sizin muhteşem olduğunuzu düşünendir. Ummadığınız anda bir çiçekle, çikolata ile sürprizler ile mutlu eden, gece yatmadan önce son düşündüğünüz, sabah uyanınca ilk aklınıza gelendir, doğru kişi…
‘Doğru’ sizin gördüğünüzdür, başkasının gördüğü değil. Elle tutulamayan ama yürekle hissedilendir. Gözle görülen, kafada şekillendirilen, dile getirilendir. Neyin doğru olduğunu siz, yalnızca siz bilebilirsiniz. Doğru bildikleriniz de her zaman doğru değildir; Bazen bir başkasının fikri, düşüncesi hatta hayalidir. Siz ise çoğu zaman olduğu gibi inanmışsınızdır ona, tutunmuşsunuzdur sıkı sıkıya. Boş verin başkalarını, kendi doğrularınızı koyun ortaya, onları savunun inatla.
Misal; Hiç düşündünüz mü; Ya aslında kuşlar duruyor da, gökyüzü hareket ediyorsa…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan