Can yoldaşım o benim, en iyi arkadaşım. Ablam, dostum, sırdaşım. Bir evi yuvaya çevirme yetisinden tutun da muhteşem sofraların, leziz aşların, müthiş fıkraların, neşenin, canlılığın sembolü olmasından tutun da dünün, bugünün ve yarının kadını o. Çocukla çocuk olabilen oradan ışık hızıyla elli yıl öteye geçebilen ve hep gülümseyen. Ama en çok da zamanı kullanmayı bilen, bunu ustalıkla beceren. Çok şey öğrendim ondan ama bu zamanı kullanabilmek var ya, işte oydu tüm hayatımı değiştiren.
Tam on beş dakikaya sığdırabildiği onca şeyi görmemle başladı her şey. Ustalıkla zamanı nasıl kullandığına şahit oldum. Hem her şeyi hallediyor, hem de daha bir sürü zaman yaratıyordu kendine. Ben ise yetişememekten yoruluyordum her şeye, zaman kalmıyor diye yakınıyordum. "İyi ki"lerim, düşük dozdan fayda etmiyordu. “Keşke” lerim ise sınır ihlalinden müebbete mahkumdu. Hem çok şey yapmak istiyor hem de zaman bulamıyordum. Ta ki onu izleyene kadar…
İnsanoğluna aynı oranda dağıtılmış, eşit miktarda paylaştırılmış tek şey belki de zaman. Herkese yirmi dört saat verilmiştir günlük. Başka bir deyişle kimseye yirmi üç ya da yirmi beş verilmemiştir. Bu açıdan bakınca, ‘zamanım yok’ kelimesi saçma gözüküyor aslında. Neye zamanın yok kardeşim, ikimize de verilen yirmi dört saat, benim var da senin niye yok?’
Zaman var da, kullanmasını bilen yok. Plan yapıp uygulayan, doğru zamanda doğru yerde olan yok. Zaman, sinsi bir hırsız aslında, herkesten bir şey çalıp götüren. Kiminin çocukluk anılarını, bayram hatıralarını. Kiminin ilk aşkını ya da en sevdiklerini. Di’li geçmiş pişmanlıklar ile miş’li geçmişlerin bi haberliğinde kaybolan anların katilidir de aynı zamanda. Gözünün içine baka baka alır en mutlu olduğun dakikaları, bitmesin hiç diye dilediğin anları. Yok merhemmiş yaralara, dermanmış acılara, yok öyle bir şey. Yoğun bir toz bulutudur zaman, acıların üzerinde sadece. Ne zaman biter yangın, söner ateş, dağılır toz işte o zaman çıkar ortaya yaralar. Belki biraz kabuk bağlamıştır o kadar. Zaten o da ufak, tatlı bir kaşımaya bakar.
Zaman, bekleyenler için yavaş, korkanlar için hızlı, yas tutanlar için uzun, sevenler için sonsuzdur. Durumu, olaya, akışa göre değişir. Her şey gibi, zaman da kontrol altındayken sessiz ve tehlikesizdir. Cam bir yüzey kadranında, birbirlerini kovalamakla uğraşan yelkovan ve akrebin ritmik hareketlerinden ibarettir. Ama çığırından çıkarsa, işte o zaman bu, felaket alametidir. Günler uçup gider, aylar, yıllar. Daha yapacak çok şey vardır ama enerjiniz de kalmamıştır, zamanınız da… Hayıflanmayla başlar çaresizlik, isyana dönüşür oradan da ucu bucağı olmayan bir boş vermişliğe. Geçen zaman, bir ömrü götürmüştür giderken, geride bıraktığı umutlara zorla veda ettirirken…
Velhasıl, 365 sayfalık bir defterin ilk yapraklarını yazdığımız şu günlerde, kendiniz için alacağınız en iyi kararlardan biri zamanı iyi kullanmak olsun. Biraz daha erken uyanın, biraz daha temiz hava alın, dışarıda dolaşın. Günlük-haftalık program yapın, ilk tatilinizi şimdiden ayarlayın hatta rezervasyonunuzu yapın ki hedefiniz olsun. Haftada bir kez sinema ya da tiyatroya gidin ki kafanız dağılsın, düşünceleriniz özgür kalsın. Televizyonu azaltın, arkadaşlarınızı daha sık arayın. Bozanın, kestanenin bir de salebin en güzel zamanı olduğunu unutmayın, bu keyfi ıskalamayın. Dışarıda yağmur yağarken, sıcacık bir battaniyenin altında film izlemenin, koltuğa gömülüp kitap okumanın tadına varın.
Uçuk hayaller kurun, peşlerinden koşun. Yaşadığınız şehri, bulunduğunuz semti keşfedin. En iyi kahve, en iyi pizza, salata, kebap nerede deneyerek belirleyin. Aşkı tutkuyla yaşayın, sevin, sevişin…
Biz zaman öldürürüz, zaman ise bizi gömer. Sevgileri, dostlukları, ilişkileri usul usul sonlandırır. Zaman ayırmadığımız her şeyi, zaman bizden alır. O yüzden durmayın, sevdiklerinizi arayın. İnsanın karşısındakine verebileceği en güzel hediye, ona ayıracağı zamandır.
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan