MAŞALLAH!
Ta-ta-ta-tammmmm… Yılın en güzel haftası geldi benim için. Tamam, 30 Ocak’a iki gün var daha ama olsun, hafta benim, gün benim. Bu kez kendim için gelsin kelimelerim, cümlelerim… Bu bir gelenek biliyorsunuz, yılın bu haftasını kendime ayırıyorum, kendim için yazıyorum. Çünkü benim doğum günüm!
Bir yaş daha büyüdüm, bir yaş daha sevdim, sevildim, kazandım, kaybettim. Bir yaş daha eksildi ömrümden ama bir yaş daha yakaladım hayatı. Öğrendim, çok şey öğrendim. Yedi günde yaratılan dünyamı, yedi dakikada yıkabileceğimi öğrendim misal. Ama olsun, yıkabiliyorsam yeniden de düzene sokabileceğimi de, nasılsa güç bende. Daha dürüst olmaya başladım kendime karşı, hayata karşı, daha olgunlaştım. Daha az kızmaya, daha çok boş vermeye başladım. Daha çok gördüğüm, daha çok bildiğimden mi nedir, şaşırmamaya başladım. Kabullenmeyi öğrendim kah susarak kah yok sayarak…
Hayat, masalların bittiği yerde başlar derlerdi, yalanmış o meğer. Aslında masallar, büyüdükçe yazılıyormuş yeryüzünde. Kendi masalımı düşündüm ben de; Başı belli, herkesin başladığı gibi, prensestim ben küçükken, öyle zannederdim. Ne külkedisi gibi balkabağından bozma, fareden olma hayatım oldu ne de pamuk prensesin ki gibi bir elmaya kanıp bayıldığım. Sadece prensestim işte, kolları yerine kanatları olsun diyen, yüreğinin götürdüğü yere uçmak isteyen. Korkunç canavarlar çıktı karşıma, zehirleriyle dolaşan kötü kalpli cadılar. Canımı acıttılar ama yıkamadılar. Pamuk kalbimle direndim onlara, siper ettim sevgimi. Minik cüceleri devleştirdim yüreğimde, dev sandıklarım kuklaymış meğerse. Öpünce prense dönüşen kurbağalar varmış, gördüm gözlerimle. Ha bir de saklandığın o kuleden kurtulmak için saçlarını uzatmana gerek yokmuş. İsteyen buluyormuş bir yol, çıkmak isterse gönlüne. Uyanma vakti artık yüzyıllık uykudan, prens öperek geldiğinde…
Şimdi bildiğim, bu masalı ben yarattım, sakin ve huzurlu gururlu. Çoğu kahramandan daha şanslı daha mutlu. Hükmünü kendim sürdüğüm, üstüne üstlük taçlandırdığım uçsuz bucaksız bir kraliyetim var; Sohbeti, keyfi eksik olmayan neşeli bir kraliyetim. Ve ne mutlu ki ben bu kraliyetin ömürlük prensesiyim.
Koca koca yangınlara kafa tutup da göğsümün orta yerindeki mumu söndürmeye gücüm olmadığı zamanlar da yok değil tabi. Soğuk rüzgarlar esip yaşlar sağanak olup yağdığında o da sönüyormuş, yaşadım. Hayatından çıkardığında anlamı bozulmuyorsa ayrı yazılacaksın onlarla, kural buymuş, anladım. Uzaktan kusursuz, yakından lüzumsuz insanlarla tanıştım, kendilerini mermi gibi hızlı sanıp kurusıkıdan ibaret olan. Yufka yüreğimden kıymalı börek yapmaya çalışanlar, mide fesadı geçirdiler, zehirlendiler. Ayazımdan korkanlar ise baharımı göremediler.
Büyümeyi seviyorum ben, zamanın bana kattıklarını, her sabah uyandığımda bahşedilen zamanı tıka basa doldurmayı seviyorum. Üç doğrunun bir yanlışı götürmediğini bilerek, bazen doğru bazen yanlış şıkkı seçerek ama hiç boş geçmeyerek yaşıyorum. Ne mutlu ki çok sevip çok seviliyorum. Bana sunulan hayatın kıymetini biliyorum. Ellerimi kaldırıp gökyüzüne, tüm kalbimle ve nefesimle şükrediyorum!
Teşekkür ederim hayat! Yaşadığım anlar, heyecanlar, zevkler, şevkler için. Ömrüme kattıkların, gönlüme kazıdıkların için. Dünyanın en güzel ailesiyle yola başlamamı sağladığın, 10 - 0 önde başlattığın için. Avucuma koyduğun o tarifi imkansız evlat sevgisi için teşekkürler!
Ismarladığın gülücükler için teşekkürler hayat, en kahkahalısından. Kötü insanlarla sınadığın için beni ve de onlara yar etmediğin için teşekkürler. Günümden gün çalanları şutlayıp canıma can katanları getirdiğin için, kelimelerimi sevdiklerimin yüreklerinde cümle yaptığın, bir erkeğe ihtiyaç duyan kadınlardan değil bir erkeğin ihtiyaç duyduğu kadınlardan olmamı sağladığın için teşekkürler! Aşkı bilip aşkı anlayıp onu yaşamayı nasip ettiğin teşekkürler!
Ey hayat; “Seni Seviyorum tiradını dudaklarıma bu kadar yakıştırdığın için teşekkürler!
Bir şey diyeyim mi; İyi ki doğmuşum ben yoksa nereden bilecektim gökyüzünün bu kadar mavi, yaşamanın bu kadar keyifli olabileceğini, mucizelerin gerçekleşebileceğini. Dostlukların hazine, sevginin kutsal, ailenin vazgeçilmezliğini. Çok sevebileceğimi, sevilebileceğimi, yıkılsam da yeniden başlayabileceğimi. Gamzemin çukurunda uyumak isteyenlerin olabileceğini...
Değişik bir his 41 olmak, hem oturaklı, hafif telaşlı. Ne istediğini bilmenin, seçen olabilmenin, olgunluğun, huzurun yaşıyken bir yandan, daha gezilecek çok yer, keşfedilecek çok tutku, yaşanacak çok şey olduğunu bilmenin ve bunu sığdırabilme telaşı diğer yandan. Güneşi sevip yağmura tutulup kara aşık olacağım yine bu yaşımda da. İçi geçenlere, enerjimi emenlere, beni hak etmeyenlere artık güle güle. Hayatla barışık, kendini seven insanlar olacak çevremde, tutabilenler kalbimi, dokunabilenler yüreğime!
Sözün bittiği sevginin başladığı yerdeyim. Aldığım derslerle, bazen kırılsa da bitmeyen ümitlerimle, söz dinlemeyen kalbimle ve yanımda çok sevdiklerimle sevinçlerim, hüzünlerim, mutluluklarımla, küçücük yüreğime sığdırdığım kocaman ben ile iyi ki gelmişim bu hayata!
Ve 41 yaşın hatırına, bir Maşallah’ınızı alırım valla!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan