Kafamda başka bir konu, parmaklarımda bambaşka kelimeler vardı oysa. Onu düşünmüş, onu evirmiş çevirmiştim hafta boyunca. Ama bir anda patlayan ve gündeme bomba gibi düşen bir olay, dümeni kırmama, rotayı başka yöne çevirmeme sebep oldu. Güldüren adamın bu kez kızdırdığı, hep şarkılarıyla kalbimizi dağlayan kadının da acısıyla yüreğimizi kanattığı son derece çirkin bu olay hakkında da iki kelam etmemek olmazdı.
‘Sıla’ özlemiyle yanıp tutuşan Ahmet, bu sefer ‘Kural’ dinlememiş. Kadını, yerlerde sürükleyip tekmeleyerek, karnına, sırtına yumruklar, bacaklarını, kollarını morartıp, ezerek yani kendinden geçerek dövmüş. Dövmek de değil bence bu, basbayağı canına kastetmiş, bir anlamda öldürmeye yeltenmiş. Bu nasıl bir yoketme, parçalama, mahvetme, perişan etme, paramparça etme güdüsü. Nasıl bir öfkeyle bu hale gelebilir insan?
Daha üç gün öncesine kadar aşkla bakan, gözlerine bakmaya kıyamayan o kişi mi bunları yapan?
Aylarca basında çıkan, defalarca kez paylaşılan o bakışa nazaran;
‘Ahmet Kural gibi bakıyor’ yerine;
‘Ahmet Kural gibi dövüyor’ mu diyeceğiz o zaman?
Öyle kızgınım ki, öyle öfkeli, öyle çaresiz hissediyorum ki…
Ne söylesem, ne desem dökülür kalbimin kabuğu, çözülür kalemimin buğusu bilemiyorum…
Kendinden daha güçlü bir kadınla olamama ezikliği mi, söyleyebilecek bir sözü olamamanın çaresizliği mi?
Ruhsal ve beyinsel ezikliği, fiziksel üstünlükle giderebileceğini zanneden insan diyemeyeceğim yaratıkların acizliği mi?
Kendini zapt edemeyen, öfkesini kontrol edemeyenlerin sefilliği mi ?
Şiddet, bir cinsiyetçilik sorunu değil bence. Kadına, çocuğa, yaşlıya hatta güçsüz erkeğe de şiddet uygulanıyor bu ülkede. Savunmasız hayvanlara bile. Ve tüm bunların suçlusu ne toplum, ne de devlet bence.
Tek bir suçlu var o da;
Anne!
Evet anne- anneler!
Oğullarını yetiştiremeyen, kadının değerini gösteremeyen, kadına asla el kalkamayacağını öğretemeyen anneler!
Evde dayak yiyip susan, ‘kocamdır, sever de döver de’ deyip katlanan, her türlü şiddete katlanıp bunu normal kılan, korkan anneler!
Yıllarca oğullarına bu tabloyu yaşatan, yedikleri her tokatla oğullarının geleceğine bir yumruk atan, karakterlerine çelme takan, dayağı meşrulaştıran analar!
O evlerde büyüyen, annelerinin dövülmesine, annelerinin de bunu kabullenmesine şahit olarak büyüyen, dayağın sıradan bir olay, dövenin güçlü, kudretli kabul edildiği bir ortamda yetişen erkekler ne yapacak?
Bunu kendi evlerinde, kendi eşlerinde de uygulayacak.
Öyle görmüş çünkü, öyle yaşayacak.
Bugün kadına şiddeti normalleştiren, kadın hak etmiştir diyen, kadın iftira atıyor şiddet aslında yok diye tepinen insan müsveddelerinin hayatına bir bakın. Orada mutlaka bir aile dramı göreceksiniz. Bu coğrafyada kadın olarak dünyaya gelmenin hayata yenik başlamanın bir tezahürü olması ne acı aslında. Kız çocuğu anneden, babadan, abiden dayak yiyor. Evleniyor, eşinden, kayınpederinden, kayınvalidesinden dayak yiyor. Daha da vahimi, gençliğinde dayak yiyen kadın, simdi gelininin dayak yemesini istiyor.
Ya oğullarını gelinlerini dövmeleri için teşvik eden anneler, görümceler var.
Bağrında bastırılmış duygular, kanayan yaralar yatan bütün eski toplumların ebesidir şiddet. Tahakküm ve korkunun insan olma duygusunu öldürdüğü zihinsel çöllerde yetişir. Bir kere oldu mu devamı gelir. Bir kere kendini kontrol edemeyen, öfkesine yenik düşen, elini- dilini dizginleyemeyen kişiyi affeden, tekrarına hazır olmalıdır. Çünkü şiddetin sebebi, bahanesi yoktur. Yapan, yine yapacaktır.
Maddesel olarak aşırı darp içeren şiddet sadece bedeni acıtmaz. Travma ruhta olur esas. Çürükler, morluklar geçer de ruhtaki tahribat öyle kolay kapanmaz. Sadece fiziksel de olmaz şiddet- ki en ağırıdır bence duygusal olanı. Tehdit, hakaret, aşağılama, hor görme, yok sayma da şiddettir. Acısı büyüktür, dışardan gözükmez. Ama başka yaralara da benzemez yani öpünce geçmez.
Şiddet, görsellik ya da entelektüellik falan da bakmıyor. Dünyanın en çok dayak diyen kadınları Rus’larmış. Bizimkilerin pek bir hayran olduğu, ülke ekonomilerine hayli katkıda bulunduğu ülkenin kadınları, gece gündüz dayak yerlermiş meğer eşlerinden, erkeklerinden.
Güzel ırk, taş hatun denenler bile şiddetin pençesindeler işte.
Eee ne demişler;
Rihanna’nın dövüldüğü, Adriana Lima’nın aldatıldığı bu dünyada, seni de harcarlar Hatçee!...
Son sözüm adam olmayı becerebilmiş erkeklere;
Kadın nimettir erkeğine. Hediyedir sevmeyi bilene, kelebektir incitmeden tutabilene.
Güzel davranırsan şükrandır, kötü olursan kocaman bir hüsran!
Unutma;
Sana ruh üflendiğinde sen bir kadının karnındasın.
Ağladığında bir kadının kucağında, aşık olduğunda bir kadının kalbindesin.
O'na güzel davran…!
Yoksa bu dünyada bedeline, öbür tarafta da günahına en ağır şekilde katlan…!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan