Notre Dame…
Bu ara pek bir hassaslaştım ben, her şeye pek bir duygulanır, acılanır oldum. Orhan Veli’yi de ettiği gibi ‘beni bu güzel havalar mı mahvetti’ yoksa yaşlanmaya mı başladım bilemedim. Misal geçenlerde Fransa’daki meşhur katedral yangını var ya işte o yangından çok etkilendim. O alevler, kül olan heykeller, yıkılan kuleler beni bir romanın satırları arasına hapsetti. Kalbimi mengene gibi sıkıp yüreğimi eritti. Çünkü yanan, binlerce yıllık bir katedral de olsa, geriye kalan imkansız bir aşkın külleriydi.
Yılda 13 milyonu aşkın ziyaretçinin uğradığı, Paris‘in en çok ziyaretçi ağırlayan tarihi yapısı Notre Dame Katedrali…
Sözlük anlamı ‘bizim kadınımız’. Bir kadına adanmış tapınak yani. İlhamını, motivasyonunu, kadının şefkatli bakışından, yumuşak dokunuşundan alan, ırk, dil, din ayırt etmeksizin herkesi ağırlayan, dualarla yaşayan, bağışlayan, bağrına basan…
1160 yılında yapımına başlanmış ve 100 yılda anca tamamlanmış. Devasa iç mekanının yanı sıra etkileyici güzellikteki dış cephesi, süslemeleri, içerisindeki sanat eserleri ve renkli vitraylarıyla her göreni kendine hayran bırakan, huşu ile dolduran Notre Dame Katedrali, sadece Fransa tarihinin değil mimarlık tarihinin de başyapıtları arasında sayılıyor.
Benim için ise başka bir farklı, başka bir anlamlı burası sebebi ise burada tuttuğum tüm dileklerin gerçek olması. Büyüsü, içinde geçen hikayeden mi, o romanın beni çok etkilemesinden mi bilmiyorum. Quasimodo’nun imkansız aşkı ile üç erkeğin arasında kalan güzeller güzeli Esmeralda’nın bahtsız kaderi üzerine yazılan hikaye şöyle;
“Frollo, Notre-Dame kilisesinde papazdır. Bizim Türk filmlerindeki Erol Taş’ı aratmayacaktır kendisi, ilerleyen zamanlarda. Frollo, bir gün Notre-Dame katedralinin önünde bir bebek bulur. Bebek çok çirkindir. Ona Fransızca'da "eksik-tamamlanmamış" anlamına gelen Quasimodo adını verir ve Quasimodo büyüyünce aynı kilisede zangoç olur. Zavallı Quasimodo, her gün çaldığı kilise çanının kulakları parçalayan sesiyle, kamburunun ve çirkinliğinin yanı sıra bir de sağır olur. Hayatı tekdüze geçip giderken bir gün kilisenin önünde inanılmaz figürlerle dans eden muhteşem güzellikteki çingene kızı Esmeralda’yı görür ve ona aşık olur…
Papaz Claude Frollo bir din adamı olmasına rağmen Esmeralda'yı kilise önünde şarkı söyleyip dans ederken gördüğünde şehvet dolu bakışlarını kızdan ayıramaz ve onunla beraber olmayı kafasına koyar. Oysaki Esmeralda'nın kalbini, soylu ve zengin bir ailenin kızıyla nişanlı olmasına rağmen çapkın ama yakışıklı bir subay olan Phoebus çalmıştır. Phoebus de Esmeralda'nın güzelliğinden çok etkilenip ona âşık olur. Ancak Papaz Frollo kıskançlıktan, Esmeralda'ya komplo kurar ve bıçakla yakışıklı subay Phoebus'u yaralar. Suç güzel ama korumasız olan Esmeralda'nın üzerine kalır. Phoebus da dahil olmak üzere herkes Esmeralda'nın büyücü olduğunu ve parada gözü olduğundan bunu yaptığını düşünür. Esmeralda suçsuz olduğunu haykırır ama insanlar bir çingeneye inanmaktansa bir rahip ve subaya inanmayı tercih ederler…
Fleur-de-Lys yakışıklı subay Phoebus'un nişanlısıdır. Çok zengin ve soylu bir aileden gelmektedir ve nişanlısına gelecek vaat etmektedir. Olaylar olunca, genç subaydan uzaklaşır.
Esmeralda suçlandığında ise yeniden ortaya çıkar. Esmeralda asılırsa Phoebus kendisine geri dönecektir. Bunun için elinden geleni yapar.
Esmeralda tutuklanır, ölüm cezasına çarptırılır. Quasimodo, Esmeralda'nın asılmaması için, velinimeti olan Papaz Frollo'ya yalvarır. Frollo, bir kez daha Esmeralda üzerinde şansını dener; aşkına karşılık verirse ve onunla birlikte olursa hayatını bağışlatacağını söyler. Esmeralda, bu teklifi reddeder. Frollo da Esmeralda'yı öldürtür…
Çılgına dönen Quasimodo, kilisenin merdivenlerinden Papaz'ı iter, Frollo da ölür.
Yıllar sonra yapılan bir araştırmada, görevliler ölülerin atıldığı zindanda birbirine kenetlenmiş iki ceset bulurlar. Bunlardan Quasimodo'nun giydiği kıyafet olan çürümüş bez parçası diğerinden, Esmeralda'nınkinden ayrıldığında küller dökülür;
Quasimodo'nun ve Esmeralda'nın külleri…
Ya Quasimodo yaaa, hayatımda gördüğüm, bildiğim en güzel çirkinsin sen!
Nasıl bir sevgidir ki seninki, Esmeralda’nın asla senin olmayacağını bildiğin halde, her şeyini karşılık beklemeden ona sunmuşsundur. Nasıl bir sevgidir ki bu, düşündüğün tek şey Esmeralda’nın mutluluğudur…
Bu hikaye, aşkın tam da tanımını yapıyor aslında. Sevmek, asla onunla olamayacağını bilsen de, için için üzülsen de mani olamamaktır kalbine. Yerle bir olmak değil yâr’la bir olmaktır hayal olsa bile. Onun mutluluğunu istemektir. ‘O’na değil bana gelsin, kimse onu incitmesin’ diyebilmektir.
Çünkü;
Aşk birine sahip olmak değil birine ait olabilmektir! …
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
nstagram: @cansenerdogan