Yıllar geçse de, sunucular değişse de en sevdiğim yarışma hala; ‘Kim milyoner olmak ister”. Gerçi her seferinde gözlerim Kenan Işık’ı arasa, içim sızlasa da bu program, zirvedeki yerini hep korumakta…
Dün yine oturmuş yarışmayı izlerken ve kendimizi yarışmacıların yerine koyup soruları bilmeye çalışırken oğlum; “Anne, sen nereden biliyorsun bunlarını cevaplarını” deyiverdi birden.
- “Öğrendim oğlum, çalıştım öğrendim” dedim ben de. Oysa onun peşini bırakmaya niyeti yoktu; “Nasıl öğrendin peki, kim öğretti?”
-“Hayat öğretti” dedim ilk aklıma gelen şekilde, biraz da kısa keseyim diye. Oysa arkasından gelen soru, konuyu kısa kesmek yerine, aldı beni götürdü çoook derinlere;
“Peki hayat, her şeyi öğretiyor mu anne?”
Anaaaamm, hadi bakalım cevapla!
Cevaplarken mantıklı ol, çocuğun kafasını karıştırma!
Her şeyi dümdük doğru anlatacağım diye saçmalama!
Hayatın sırrını çözmüş gibi de davranma!
Eee, o zaman ne cevap vereceğim şimdi ben ona?
Mesela başım dik, bütün dünya benimmişçesine yürümeyi babamdan öğrendim mi diyeceğim, “Başını eğme kızım, yoksa tacın düşer” diyerek prenses olduğuma inanan babamdan. Kötü kalpli insanların, korkunç canavarların sadece masallarda olmadığını da öğretti hayat ayrıca. Dünyaya tek başıma meydan okumaya çalışıyordum çocukken. Kalabalıklarla birlikte hareket etmek gerektiğini düşündüm zamanla. Şimdi ise asıl duruşun, kalabalıklara karşı olması gerektiğini öğrendim, biraz geç olsa da.
Ne söyleyeceğim şimdi oğluma;
Kalbim acısa da, içim yansa da dünyanın dönmeyi durmadığını mı öğrendim?
Yoksa;
‘Tek canla bu bölüme kadar iyi geldim valla’ mı diyeceğim?
O değil de şöyle bir düşününce, hayatın tanıdığım tüm öğretmenlerden daha katı bir öğretmen olduğunu öğrendim. Lisedeki Serap hocam, üniversitedeki Kamil hocam;
Valla sizden bile katıymış hayat; öğretiyor işte döve döve, söve söve.
Bazen bir tepem atıyor, ellerimi belime koyup;
“Eh be, hayat mısın nesin; Vurdun, kırdın, acıttın, büyüttün, eğittin, gösterdin- daha ne istiyorsun benden, bıktım senden” demek geliyor ama tamam kabul ediyorum, yemiyor. Hayır, ondan gelebilecek ters bir kroşeye gücüm yok, nakavt olacak göz de bende yok
İnsanların türlü türlü gidebildiklerini öğrendim diyebilirim bak;
Bazıları burunlarının dikine, bazıları cehennemin dibine.
Ben ikisine de ara ara gidiyorum mesela.
Hee kalmak isteyenler için de yerim mevcut;
Başımın üstü de ayağımın altı da müsait, kim-hangisini isterse…
Rolünü iyi oynayıp yolunu doğru seçersen sonun iyi oluyor, aksi takdirde helvana karar ver; Un mu olsun irmik mi?
Ne demiş ünlü biri- Mevlana değil Marilyn Monroe;“Tek başına mutsuz olmak, biriyle mutsuz olmaktan iyidir”
Vallahi de doğru, billahi de doğru. En azından kafan rahat. Zaten bu aralardaki suskunluğum asaletimden falan değil, bıktım laf anlatmaktan. Bölük pörçük öfkelerimi, kırık dökük hüzünlerimi toplayıp tıktım suskunluklarıma. İyiymiş böyle, seni duymak istemeyene ne kadar bağırsan da çağırsan da nafile.
En sevdiğim renk kırmızı ama bu ara maviye sardım. Kocaman bir fırçayla boyamak istiyorum denizi maviye. Koyu grilere, karanlık dalgalara tahammülüm yok çünkü. Mavi bir gökyüzü çizip gökkuşağı kondurmak istiyorum tepesine, parçalı bulutlu havalar bozuyor moralimi.
Hava da karar veremiyor bir türlü; Yaz mı gelse yoksa kış görünümlü bahar mı kalsa, serin serin iyi böyle. Bundan mıdır bilmem insanlar da bir havalarda. Hayır, saymayı fasulyelerle öğrenmiş bir neslin çocukları olarak kimi fasulyeden sayacağımızı iyi bilmemiz lazım da bilemiyoruz işte. Ya da konduramıyoruz diyelim. Sizi bilmem ama ben içinde yangınlar koparken pür neşe gözükenlerden, bir ton sıkıntı içindeyken eller havada dans edenlerden, kendini cin zannedip adam çarpacağını zannedenlerden pek bir sıkıldım. Bana kendini akıllı zanneden aptallar değil, kendini deli zanneden akıllılar lazımmış, nihayet anladım.
Çektiğin kredileri de dikkatli kullanacaksın arkadaş;
İşte de, evde de, aşkta da arkadaşlıkta da…
Nasıl olsa cepte, kredim de sonsuz deyip bırakmayacaksın gelişine.
Yoksa bakmışsın buhar olup uçmuş gökyüzüne ya da ölmüş ellerinde.
Kardeşimin çok sevdiğim, bu aralar da daha dikkat ettiğim bir sözü var bununla ilgili; “ İki tane beş lira da on lira yapar, on tane bir lira da. On tane bir liralık insan olacağına, iki tane beş liralık insan olsun yanında, daha değerli”…
Ben böyle dalmış düşünürken, oğlumun sesi getirdi beni kendime;
-“Eee anne, cevap versene öğretiyor mu hayat her şeyi acaba?
Cevap verdim, içimden ama;
-“Evet öğretiyor oğlum hem de zorla, kafana vura vura, kalbini kıra kıra…!
CANSEN ERDOĞAN
twitter : @cansenerdogan
instagram : cansenerdogan
Snapchat : cansencann