Yılın son yazılarını yazarken tuhaf bir duygu oluyor içimde hep, bir muhasebe, bir içe dönüş, sorgulama, hesaplaşma… Bazen yüreğimin arabesk köşesine sinsice yerleşmiş İbrahim Tatlıses fısıldıyor kulağıma; “Ben nerde yanlış yaptım” şarkısıyla bazen de Bülent Ersoy çıkıyor içimden; “Sefam olsun, oh oohh”…
Yılın bu zamanlarında planlar yapıp kendime notlar alıyorum; Şunu yapacağım, bunu yapacağım diye. Tutamayacağım sözler, veremeyeceğim kilolar alıyorum falan filan. Ama bunları haftaya yazacağım, yani yılın son yazısında. Bu hafta ise birinden bahsedeceğim size, kıskanmak nedir bilmemiş, görmemiş şu yazarınızın hayatta kıskandığı tek insandan…
Şiirin doğurduğu bir kadından bahsedeceğim. Şu koca dünyada belki de yerinde olmak isteyeceğim tek insandan. Cemal Süreya’nın; ‘Ay ışığında bileğinden, kapı aralığında dudağından, çocuklarla dolu bir bahçede kaynağından, yatağında kasığından öptüğü, ağaçlara sarılmayı seven kadın’ dan, Tomris Uyar’dan…
Kim mi o? O, Cemal Süreya'nın aşkı, Turgut Uyar'ın karısı, Edip Cansever'in yarası. Çok güzel adamlar tarafından çok güzel sevilmiş, İkinci Yeni denen edebiyat akımının ilham perisi Tomris Uyar!
Beni çok etkileyen, tutup kalbimi iki yanından, şiddetle sarsan bir hikâye onun ki. Edebiyata düşkün bir ailenin kızı Tomris. Robert Koleji ardından İstanbul Üniversitesi, Gazetecilik Enstitüsü’nü bitiriyor. İlk evliliğini, aşkları kolej zamanlarına dayanan gazeteci, şair Ülkü Tamer ile yapıyor. Bu evlilikten Ekin isimli bir çocukları oluyor. Ancak Ekin bebek, henüz birkaç aylıkken süt boğulmasından ölüyor. Bu acı, onların birbirlerinden uzaklaşmasının ilk adımı aslında. Bu acıyla uzaklaşırlarken birbirlerinden, Cemal Süreya’ya âşık oluyor Tomris. Her ikisi de eşlerinden ayrılıp bugün hala, ‘Türk edebiyatının en verimli aşkı’ tanımını hak eden üç yılı birlikte geçiriyorlar. Verimli bir aşk çünkü Cemal Süreya, Cemal Süreya olmasını sağlayan ve hala hayranlıkla okunan aşk dolu en güzel şiirlerini onun için yazıyor.
Kendi deyimiyle;
“Hiçbir rekabetin olmadığı bir ortamda, boyuna birinci seçilmekten yorulan” bir kadın olmanın rahatsızlığından yakınan Tomris, her şeyi bırakıp kendini ona adayan, her gece arkadaşlarıyla gittiği meyhane sohbetlerinden bile sevdiği kadın için vazgeçen Cemal Süreya’ya bir gün; “Neden eskisi gibi dışarı çıkıp arkadaşlarınla birlikte olmuyorsun, git, gez, dolaş onlarla biraz” deyince, Cemal Süreya ertesi gün geç gelmiş, daha ertesi gün de, ondan sonraki günlerde de hep geç gelmeye başlamış. Geç kaldığı akşamlardan birinde, Tomris Uyar masa örtüsünü silkelemek için pencereyi açtığında Cemal Süreya’yı apartmanın girişinde, merdivende otururken görmüş. Meğer ünlü şair, her akşam iş çıkışı doğruca yine eve gelir ama “geç kalmak” için aşağıda oturur beklermiş. İşte meşhur “Şahsiyet Rötarı” lafı, Tomris Uyar’ın bu davranışa verdiği isimmiş, oradan çıkmış yani.
Oooff ooff, şiir var kadına, kadın var şiire yazılan işte. Bu aşkta da durum aynen öyle. Tomris Uyar’ın en heyecanlı aşkı olan Cemal Süreya ile ilişkisi üç senenin sonunda bitiyor. Aşkın kalitesinden mi, kişilerin zarafetinden mi bilmem İkisi de aşklarını hiç anlatmıyor. Çünkü yaşanmış ve geride kalmış bir aşka ancak saygı duyulur. Dostlukları ise her zaman sürüyor.
Tomris Uyar’ın yaşamının en uzun soluklu sevdası Turgut Uyar. Turgut Uyar’la tanıştığında Cemal Süreya’dan ayrılmak üzere. Turgut Uyar ise eşinden ayrılmış ve çocuklarıyla birlikte İstanbul’a gelmiş. Dönemin güçlü ve önemli şairlerinden biri olan Turgut Uyar, yaşadığı sıkıntılar, buhranlar sebebiyle şiir yazmayı bırakmış ve yedi yıldır şiir yazmıyormuş. Büyük bir mutsuzluk içerisindeyken Tomris ile tanışan Turgut Uyar, fırtınalardan kaçıp limana sığınan bir gemi gibi tutunmuş ona. Turgut Uyar’ı merdivensiz kaldığı kör kuyulardan çekip alan, ona yeniden şiirler yazdıran ilham perisi ise evet Tomris Uyar…
1969’da evleniyorlar ve bu evlilikten Hayri Turgut adında bir çocukları oluyor. İnişli çıkışlı, sarsıntılı, fırtınalı bu evlilik, 1985’te Turgut Uyar hayatını kaybedene kadar sürüyor. Tomris’i, her an elinden kayıp gidecekmiş gibi, hep kaybedecekmiş gibi kaygıyla sevmiş Turgut Uyar. “Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur” şiiri, karısına duyduğu sevdayı özetliyor aslında;
Seni ben geçerken,
Derim ki,
Saati sorduklarında;
Onu ”O” geçiyordur.
Kimse anlam veremez.
Tamir ettirmedin gitti derler şu saati.
Ettirmek istiyor musun demezler.
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur…
“Tomris rakıyı çok severdi, bense onu…” diyor Edip Cansever.
Başka bir severim ben Edip Cansever şiirlerini. Hele şimdi bu imkânsız, karşılıksız aşkını bilip öğrendikçe daha bir kıymetlim oldu sanki. Kaderin laneti burada başlıyor onun için çünkü Turgut Uyar’ın en samimi arkadaşlarından biri kendisi ve Tomris ile de güzel bir dostlukları var. Ama aşk bu işte, kimi seçeceğine o karar veriyor. Tomris’e duyduğu hayranlık, içinde başka bir boyuta geçiyor, kimselere söyleyemiyor, içine atıyor. Turgut Uyar’ın, Tomris’e duyduğu kaygılı sevgisinin nedeni belki de Edip Cansever. Cansever, bu gizli sevdasını sadece satırlara döküyor, her 15 Mart’ta, yani Tomris Uyar’ın doğum gününde, onun için bir şiir yazıyor ve yayımlıyor. Tomris, bu durumu benim de çok inandığım ve sevdiğim bir şekilde şöyle ifade ediyor; “Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın, gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana.”
İşte böyle… Bir akımı peşinden sürükleyen kadın Tomris Uyar. Üç büyük şair tarafından çok sevilmiş. Kimseyi umursamamış, istediği gibi yaşamış, kalbi ne derse onu yapmış. Umudu, aşkı ve edebiyatı hiç yüreğinden ayırmamış. Bilmiyorum, öyle şiirler yazıldığından mı böyle kadınlar var yoksa böyle kadınlar olduğundan mı öyle adamlar var. 'Tomris Uyar gibi sevilmek' bilmem kaç kadına nasip olur hayatta, kaç kadın için şiirler yazılır acaba?
Velhasıl ne güzel söylemiş üstat;
Şiir gibi kadınları, şiirden anlayan adamlar sevmeli.
Ya da,
Şiir gibi kadınlar, şiirden anlayan adamları sevmeli.
Sevmeli ki, ziyan olmasın o mısralar…
CANSEN ERDOĞAN
twitter: @cansenerdogan
instagram: @cansenerdogan