YAŞAMDAN ÖYKÜLER
Saatlerimin, düşlerimin, ümitlerimin not defteri… Şiirin Kız kardeşi olur kendisi; Şiir kadar susmayan, roman kadar konuşmayan…
Öyküden bahsediyorum, tüm sanat dallarının anasından, filmlerin, resimlerin, müziğin mutfağından. Öyküsü olmayan bir film, bir resim ya da şarkı olabilir mi ki? Merhemdir öykü, usul usul geçer yaraların üzerinden.
Çeker alır sizi şimdiden, bindirip atının terkisine, götürür dörtnala biraz geçmişe biraz geleceğe. O da değil sadece, hayatın ufak anlarına sıkışmış detayları yaşatan bir sihirbaz gibi gelir çoğu zaman; İyi bir öykü, bir bardak çay, yemekten sonra içilen Türk kahvesi kıvamındadır, hazmettirir.
‘Öyküler ancak onları anlatabilecek olanların başından geçer” demişti biri. Kim bilir belki aynı şekilde, yaşanacaklar da onları yaşayabilecek olanlara sunarlar kendilerini. Çok kolay, çok da zordur öykü namzetleri; Duygular halinde çıkarlar, yazarın yüreğinden, zekânın da yardımıyla beyinden.
Sonra akıl, duyguların ahengini ve yaratacağı etkiyi bozmadan sözcükleri alır taptaze, dokunaklı cümlelere dönüştürür ve ‘Yaz !’ der başkumandan, yazar el. Parmaklardan kâğıda dökülür, düşler, anılar, bazen yarım kalmış bazen sonlanmış hatıralar.
Herkes kendi hikâyesinin kahramanıdır. Manşet ya da üçüncü sayfa, nerede anlatıldığı değil, nasıl anlatıldığı mühimdir hikâyenin. Uzun ya da kısa olması önemli değildir, üç kelimeyle de çok şey anlatılabilir. Herkesin vardır bir hikâyesi, büyüdükçe biraz daha karmaşık hal alır o kadar. O hikâyeyi kaleme dökmek, kâğıtla vuslatını seyretmek, işte o mesele. Sonsuzla karışık duygular kalpten parmaklara doğru süzülürken ışıkları tutup gökyüzünden kendini yazmak karanlık sayfalara. Mürekkebi henüz kurumamış acıları, çeyizlik yemenilere sarılı umutları, soğuk korkuları geçirirken deftere, küçülür gözyaşları, ağırlaşır gözkapakları. Hüzün bir şal gibi dökülürken omuzlardan, olmayan ihtimaller büyütülür avuçlarda. Ne yani, siz hiçbir yalanı dudaklarından öpmediniz mi yoksa?
Bir bitki, bir fidan kendini aşarken ormanlaşır, bir hikaye kendini aşarken romanlaşır. Yaşadığınız hayatı siz bitirince, anımsayacak, o hayatı anlatacak kaç kişi kalacak? Hiç kimse… Dinlediğiniz müzikleri, evinizdeki kitaplarınızı, sevdiğiniz yemeği, çıktığınız uzun yolculukları, huzur bulduğunuz köşedeki lokantayı, karı seyrederkenki duygularınızı bilemeyecek, hikayeniz bitecek…
Bir şey diyeyim mi; hikaye dinlemeyi sever aslında insan. Hikâyenin içindekileri kendine teyelleyebilme umudu vardır çünkü. Ondandır ki hikâyeler, birer Brezilya dizisi hayatlarımızın sezonluk bölümleridir. Herkes kendi hikâyesinin kahramanıdır, kendi yazar, kendi yönetir. İyi bir hikaye için de fazlalıkları atmak, eksikliklere katmak gerek. O yüzden başkasının hikayesinde kahraman olmayın, kaybolursunuz.
İşte bu fikirle doğdu “Yaşamdan Öyküler”. Kültür TV. Ekranlarında, her Çarşamba saat 15.30’dan itibaren izleyicilerle buluşan, yüzyıllar öncesinden bugüne ulaşan, efsaneler ile dünümüzü kuşatan ve günlük hikayeler ile bugünü anlatan hikayeleri, derlemeleri, yaşamdan öyküleri Tarih araştırmacısı, halk bilimci Göksenin İleri ile birlikte sizlerle buluşturacağız. Taze taze sizden gelenleri, canlı canlı anlatacağız. İmkânsız aşkları, mitolojik sevdaları, yaşanmış olayları, hayata dair anekdotları paylaşıp sizden görüş alacağız. Sizlerin de katkılarıyla hikâyemizi oluşturacağız. Ve inanın çok heyecanlıyız
Dikenli patikalarla dolu olsa da hayat, yaşamak bir sanattır her şeye inat. O halde sahip çıkın hikâyenize, yazan kalemi siz tutun. Fırtınalar kopsa da yüreğinizde, öykünüze sımsıkı tutunun ve okunmaya değer bir hikâye için, bırakın içinizdeki o masum çocuk balonlarını uçursun!
“Yaşamdan Öyküler” de görüşmek üzere…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan