YILDIZLARIN GÖZYAŞLARI
Böyle bir yazı yazmayacaktım aslında, hazır havalar ısınmaya, doğa canlanmaya, insanlar yaza teslim olmaya hazırlanmışken. Baharın nazlı niyazlı, şımarık kızı ‘nisan’, düşmüş yollara, kapılara dayanmışken. Kış giymiş üşüyen bedenini, nisanın vurdum duymaz rüzgarına bırakan toprak ana, başını semaya kaldırmışken bugünlerde, ‘Bulutlar ağlamazsa, yeşillikler nasıl güler’ dizeleri düşüveriyor kurak bozkır tepelerine…
Gök gürlüyor şu anda ve sağanak yağmurlu şehir. Parmaklarım klavyede gezinirken gözüm camı tıklatan yağmurda. Anlatmak istedikleri mi var, bir şey mi demek istiyor acaba?
Yağmur; Tanrı’nın oğlunun, güneşin kızına imkansız sevdası. Gecenin koyu sessizliğinde, usul usul yağan bir ninni, çakan şimşekleriyle gök gürültülü bir sevgili, gökyüzündeki hayal gücünün tuvali…
Babam; “Yağmuru seviyorum” dedikçe kızar bana; “Melankolik misin sen” der.
“Güneşi herkes sever, maharet yağmuru sevebilmek de” derim ben de. “Hiç düşündünüz mü, yağmur bulutların değil, gece boyunca bizi aydınlatan yıldızların gözyaşlarıdır belki de…”
Biliyorum yağmur, çamuru hatırlatıyor hepinize, çileli trafiği, hızla geçen arabalardan sıçrayıp da üstü başı sırılsıklam eden suları. Rüzgardan ters dönen şemsiyeler geliyor belki aklınıza, ıslanmamak için saçak altına konuşlanmalar…
Ama beni biliyorsunuz, yüzyılın romantiği, son aşk bükücüsüne bu bakış açısı yakışmaz, bünye kaldırmaz. O halde derim ki şimdi kafanızdaki bu bakış açısını usulca yere bırakın, ellerinizi havaya kaldırın ve şöyle bakın;
Kim bilir belki de iki bulutun birbirine duyduğu aşktır yıldırım ve o bulutların gözyaşıdır aslında yağmur. Gökyüzünde parlak bir kraliçe edasıyla süzülen güneşi kıskanıp ardına saklayan bulutların gözyaşları süzülürken yağmurla, ayın puslu, esmer örtüsüne sarılırlar.
Ay, bulutlara sarılır uyur, bulutlar da ona ta ki seher yeli, sabah güneşiyle birlikte çıkagelip de girince araya…
Çekip gider bazen yağmurlar, varlıklarını unuttururlar. Ne zamanki başaklar boyunlarını büker, toprak çatlayıp küser, fidanlıklar kurumuş çöllere döner, işte o zaman hatırlanırlar feryat figan. Katrelerin öpmediği gül yaprakları alacasını kaybetmişken, kiraz ağacının pembe çiçekleri tohum vermez olmuşken, bahar dalları eğilmiş toprağa su diye inlerken, dualar okunur her bir ağızdan, adaklar adanır yağmur sure’leriyle…
Şunu bilir, şunu söylerim; Hiçbir şey, nisan ayına yağmur kadar yakışamaz. Hiçbir ay da, yağmurun altında nisan kadar masumlaşamaz…
Yağmuru sevenler ayrıdır benim için, daha bir özeldir onlar, kıymetlidir. Kendimden biliyorum çünkü yağmur daha bir anlamlı gelir, yüreği dünden ıslak kalanlara. Hem bir şey söyleyeceğim, ağlamakla yağmur aynı şey değil mi aslında. Nasıl yıkayıp da temizliyorsa yağmur şehrin tüm kirlerini, kalbimiz de bizim gökyüzümüz, gözyaşlarıyla yıkanır tüm acılar, anılar şehrin yalnızlığında. Ve sonra güneş açar…
Bitmek bilmez dertler, yağmur olup üzerimize yağsa da bilirsiniz ki rengarenk gökkuşağı ancak yağmurdan sonra çıkar…
En sevdiğim kokudur, yağmur sonrası toprak kokusu. Doğa kana kana içmiştir suyunu, nemlenmiştir çatlayan yaraları. Duştan sonraki o hafiflik, temizlik hissi etrafı sarar. Sevdikleri gelir insanın aklına, anılar sağanak olup yağar. Hep merak ederim, toprak sevdiklerimizi aldığı için mi koynuna, acaba bu kadar güzel kokar?
Peki ya gökyüzü, bizim gökyüzümüz?
Neredeyse damlalarına tutunup da gökyüzüne tırmanacak sıklıkta yağarken damlalar yeryüzüne, hüzne gebe anılar da yıkanır şehir yalnızlığında, örselenmiş duygular rıhtımında.
Ilık toprak bağrına basarken her damlayı bir bir, meleklerin fısıltıları da işitilir yıldızlardan. Sızarken camlardan ince ince, düşünülür, ‘acaba hayatımızda her şey yolunda mı’ diye. Oysaki alçıdaki yüreğimiz, cevap bekleyen nice soruyla doludur. Niye o zamanlarda, gözlerimiz dolu doludur?
Kalbin ıslaklığı eşlik ederken semanın gözyaşlarına, korkarız ya olur da sevgimizi eritirse, çamur bulaştırırsa kalbimize diye…
Hava şartlarıdır hayatımız; Bazen ılık ve güneşli, bazen karla karışık yağmurlu…
‘Bugün havam, gök gürültülü ve sağanak yağışlı’ derken’, bir bakarsın ertesi gün çiçek açmış kalbinin dalları, bahar çoktan gelmiş de yerleşmiş bile. Acılar, sıkıntılar akıp gitmiş sırtından süzüle süzüle, yıkanmış yağmurla sonunda sıhhatler olsun diye diye…
Hayatı yaşanılır kılan umut, umuda giden yol sabırdır.
Bazı insanlar yağmuru hisseder, bazıları ise sadece ıslanır…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: @cansenerdogan