Plansız İmar Planları Vatandaşları Mağdur Ediyor
Yakın zamanda kabul edilen 1/1000 ölçekli imar planı, vatandaşları telafisi mümkün olmayacak derecede mağdur etmektedir. Ani şekilde ve sebebi anlaşılamayan şekilde değiştirilen bu plan öncesinde, daha önceki İmar planı uygulamasına giren bölgelerde, tüm projeleri ve vaziyet planları, ilgili belediye tarafından inşa aşamasından önce incelenmiş, onaylanmış ve neticede inşaat ruhsatı almış onlarca bina bulunmaktadır.
Bu binaların inşaatı, onaylanmış projeler ve vaziyet planı çerçevesinde gerçekleştirilmiş, İnşaat dönemi boyunca inşaat çalışmalarının projeler ve vaziyet planlarına uygunluğu, bu projeye izin vermiş imar mevzuatı yetkililerince denetlenmiş, en nihayetinde yine belediye tarafından yapılan denetlemeler sonucunda yapıların ve tesislerin iskânına izin verilmiştir.
Böylelikle, toplu yapının içinde yer alan bağımsız bölümlerde yaşayan tüm kat malikleri, yine Kat mülkiyeti Kanunu ve ilgili diğer mevzuat gereğince işbu yapıların iskânını almış ve kat mülkiyetine geçilmiştir.
Hal böyleyken, aniden çıkarılan ve yeni düzenlemeler öngören 1/1000 ölçekli imar planı ile Belediye, daha önce bütün işlemlerine onay verdiği binaların bazılarının bir kısmının, bazılarının ise tamamının yıkılması gerektiği konusunda karara varmıştır.
Oysaki İmar planı onaylandığı gibi uygulamaya konulursa; Vatandaşlara ait binalar ve siteler içerisindeki taşınmazların bahçeleri, otoparkları sosyal oyun alanları ve hatta belki de evlerinin tamamı bu plan kapsamında haksızca yıkılacaktır. Bu da açıkça Vatandaşların Mülkiyet hakkının ihlali anlamına gelmektedir.
Düşünün; yıllarca çalışarak emeklerinizin sonucunda, bütün birikiminizle bir ev almaya karar veriyorsunuz. Eviniz, kanunlara ve bütün mevzuata uygun biçimde tamamlanıyor, sonra bir gün bir imar planı çıkıyor ve sizin yıllarca çabalayıp emekleriniz sonucu aldığınız evin yarısının belki de tamamının yıkılması gerektiğini söylüyor. İnsanların daha iyi daha kaliteli bir yaşam sürmeleri için hazırlanan imar planları amacını aşıyor ve insanların kazanılmış haklarına zarar vermeye başlıyor.
Örneğin; bir bölgeden enerji nakil hattı geçtiği için bu hat etrafındaki binaların bahçelerinin, otoparklarının ve hatta binaların bir kısmının yıkılması gerektiği söyleniyor. Ama enerji nakil hattı bu yapılanmadan önce yapılmış, daha sonra bu yapılara başlandığında enerji nakil hattına göre yapı sahiplerine gerekli izinler verilmiş, yıllar sonra da “pardon!” diyerek yapıların yıkılması istenmiştir. İdare eylem ve işlemlerinde amaç olarak kamu yararını gözetmesi gerekirken, bu değişiklikle maksadını aşan bir keyfiyetle sorumsuzca vatandaşların mağduriyetine yol açmıştır.
İdarenin eylem ve işlemleri, hiçbir zaman keyfiyete dayanamaz. İdare bunu böyle uygun görmüş böyle olmalı diye düşünülemez. Anayasamızın 125. Maddesi; İdarenin işlem ve eylemlerine karşı yargı denetimini öngörmüş, idarenin kendi işlem ve eylemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunu hüküm altına almıştır.
Esasen İdare, vatandaşını mağdur etmemek, telafisi güç ve hatta imkansız zararlar vermekten kaçınmak için, imar planı düzenlemesi yaparken, yasal olarak ilgili ilçe ve ilk kademe belediyeleri de dahil olmak üzere bir çok resmi kuruma müracaat ile onlardan görüş almak, bölge üzerinde arazi çalışması yapmak, bölgede bulunan binaların yapılarını, bina adetlerini, bina kullanım şekillerini, mülkiyet durumlarını, alanın diğer özelliklerini, bölgenin sosyo-ekonomik yapısını, yoğunluğunu ve benzeri bir çok hususu göz önüne almak zorundadır.
Ancak görüldüğü üzere, İdarenin yapmış olduğu ve vatandaşları mağdur eden işbu düzenleme ile daha önce ilgili belediyece tasdiklenmiş projeler, tasdiklenmiş vaziyet planları, onay verilmiş yapı ve iskân ruhsatları, Tapu Sicil Müdürlüğünden alınmış kat mülkiyeti belgeleri çerçevesinde vatandaşların kazanılmış hukuki haklarının (müktesep hakların) ihlal edildiği ve hak kaybına yol açıldığı tartışmasızdır.
Gerek imar uygulamalarını düzenleyen kanunlar gerekse bu konudaki mahkemelerin vermiş olduğu kararlar; imar uygulaması düzenleme yetkisine sahip olan idarelerin bu düzenlemeleri yaparken bireylerin özel mülkiyet nedeniyle kazanmış olduğu tüm hukuki haklarının korunması konusunda bu haklara hassasiyet gösterilmesi ve hakların hukuki anlamda ihlal etmeyecek şekilde düzenleme yapılması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur.
İdarenin bu şekilde özel mülkiyette bulunan bir taşınmazın tamamına veya bir kısmına haksız, mesnetsiz ve kişinin mülkiyet haklarını hiçe sayarcasına el koyması, hukuka açıkça aykırıdır. Bu nedenle bireyin mülkiyet hakkına tecavüz eden bu uygulamalara karşı derhal İdari yargıya başvurularak bu haksız idari işlemin iptal edilmesi gerektiği aşikârdır.
Av. Mehmet ÖZDİL