Gecenin ilerleyen saatleriydi. Yoğun bir iş gününün ardından, el ayak çekilmiş, ben de elime bir kitap alarak okuyup, günlük, rutin düşüncelerden uzaklaşma niyetindeydim. Kitabı okurken bir cümle, şiddetle dikkatimi çekti; “Affetmek, iyi insanların intikamdır”…
“Affetmek-iyi-intikam” gibi tezat sözcüklerin yan yana sıralanmasıydı sanırım dikkatimi çeken... Kendimi, çevreyi düşündüm bilinçsizce ve bir anda kendimi bu konuyu sorgularken buldum..
Nedir affetmek…
Şu bir gerçek ki, affetmeyi “ barışmak” ile karıştırıyoruz. Affetmeyi “onaylamak” ile karıştırıyoruz, ya da “kaybetmek, teslim olmak” hatta “aynı acıtan davranışı o kişinin yeniden yapmasına izin vermek” ile fena halde karıştırıyoruz…
Çoğu kez de “unutmak” zannediyoruz kendi kendimize….
Oysaki bunların hiçbiri değil affetmek...
Enteresan bir ironidir ki başkaları için yaptığımızı düşündüğümüz, oysaki tamamen kendimiz için yaptığımız ama yaparken bunu fark edemediğimiz belki de tek eylemdir.
Aslında özü, yaşadığımız üzüntü, kırgınlık, öfke her ne ise, onu içimizde tutarak canımızı acıtmasına izin vermemek, bunu yaşatan kişiyi, olayı bu şekilde içimizde tekrar tekrar yaşayarak hatırlamamak, geçmişteki anıların boyunduruğundan kurtulmak, yaşamımızı kontrolü altında tutmasına son vermek demektir…
Acının kendisini değil, yaşattığı histen kurtulmak, nefret ve öfke hapishanesinden tahliye olmak, özgürlüğe kavuşmaktır. Gerçek anlamıyla affetmek, zaferin zekatıdır. Çünkü böylece, kendimize acıtıcı duygularla ve iri zincirlerle bağladığımız bu kişiyi serbest bırakmak ve özgürleşmektir.
İnanın, sadece ve sadece kendiniz için affediyoruz. Yarınlara bu duyguları bulaştırmamak için, belki ruh ve beden sağlığımızı korumak için, belki kocaman bir manevi tatmin elde etmek için ya da basitçe, bu kişiden ebediyen kurtulmak için affediyoruz aslında…
Düşünün bir an için, bize üzüntü, acı yaşatan kişiyi, içimizde nefretle yaşatarak, onu hatırladığımızda acı çekerek, düşündüğümüzde öfkelenerek yani hala kafamızın ve kalbimizin çok değerli bir bölümünü bir şekilde tahsis ederek, ona hak etmediği ne kadar büyük bir paye veriyoruz aslında…
Üstelik bu payeyi sırtımızda her yere taşıyarak…
Tam da bununla ilgili çok sevdiğim bir anekdot paylaşmak istiyorum ;
Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: 'Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?'
Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. 'O zaman' der öğretmen. 'Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin' öğrenciler bunu da yaparlar.
Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz! Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır.
Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: 'Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.' Bazı öğrenciler torbalarına üçer beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine 'Peki şimdi ne olacak?' der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: 'Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaklar.'
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: 'Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.' 'Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk?'
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: 'Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.
Şunu unutmamak gerekir;
Affetmek, o kişiyi sevmek değil.
O kişiyle konuşmak zorunda olmak, o kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil.
Affetmek, o kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil.
O kişiyi kucaklamak değil.
Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak, hakli bulmak değil.
Affetmek, içimizi kemiren asalak kurtlardan, kurgulardan kurtulmak…
Uçurmak beyaz barış güvercinlerini ellerimizin arasından, bırakmak ve uçmak gökyüzüne onlarla…
“Suçludan öç almak adaletse, bağışlamak fazilettir” demiş Cami…
Hayatımızda, bir takim hatalar yapıyor ve her defasında Yaradan’dan affedilmeyi diliyoruz.
Öyleyse, bizim yaratılan olarak affetmememiz büyük haksızlık değil mi...
Affetmeyi bilmeyen, affedilmeyi de isteyemez.
Birini yaptıklarından dolayı üzmek istiyorsanız, affedin ki, bu iyiliğin altında ezilsin…
Ezilmiyorsa zaten içinizde nefret ile bile olsa yaşamaya değmiyordur, unutun gitsin…
Bahar, hasat mevsimdir.
Sizi yolunuzda yavaşlatan duygularınızın hasatı için denemeye var mısınız….
Hadi derin bir nefesle bırakalım, içimizdeki bize hizmetini tamamlamış olan duyguları…
Öfke ve kinden arınmış ruhlarımızla yelken açalım ufuklara, huzurla…
Yaşamımız süresince birilerinin hatalarını zihninizde taşımak zorunda kalmadan…
Kitabı elimden bırakıp ışığı söndürdükten sonra, uyumadan önce son düşündüğüm şey;
Aslında,“Affetmek, iyi insanların değil, akıllı insanların intikamıdır” oldu…
Gülümsedim ve derin bir uykuya daldım…
Cansen Erdoğan