Bir bayramın sonuna daha geldik efendim;
Yapımda ve yayında emeği geçenlere teşekkür eder, bir dahaki bayramı sabırsızlıkla bekleriz…
Birçok bayram yazısı yazdım ama bayram sonrası yazısı yazmamıştım hiç. Bayrama dair yazılacak çok şey var da bayramın ardından ne yazılabilir ki acaba. Hayattan çalınmış birkaç kısa anın, tatil denen zamanın bitişi, ihmal edilen dostların, eş-dost-ahbabın, akrabaların hatırlarını soruş, gönüllerini alış faslından sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz işte. Bayram tatili faslından sonra şehre dönüp işe güce kaldığın yerden devam edip sonra da bu kez yaz tatiline gidecek olmak tuhaf bir arafta kalma duygusu yaratıyor bende. Bir yanım tatilde diğer yarım evde, işte, güçte…
Araf…
Ne derin, ne zor, ne ağır bir kelime.
İki dünya arası. Ne kalabilmek ne gidebilmek. Ne sevebilmek ne vazgeçebilmek. Hepimizin bir şekilde yaşadığı, yaşamak zorunda kaldığı o kararsızlık hali. Öyle çok şekli, öyle çeşitli tezahürü var ki… İşinden memnun değilsindir, kalmak istemiyorsundur ama gidemiyorsundur da. Anlatmak istediğin onlarca şey vardır ama anlaşılamıyorsundur. Ne düşündüğün gibi yaşayabilmişsindir ne de yaşadığına ait olabilmiş. Ne yumruğunu masaya vurabilmişsindir ne de kararsız kalabilmiş. Sevinçleri, hüzünleri dibine kadar tatmadan, hayal kırıklıkları yaşamadan, hiç başrol oynamadan, seyircisi kalarak hayatın, sadece izlemekle yetinmişsindir.
Dini kavramlarda cennetle cehennem arasında kalma hali olarak adlandırılan arafı, bazen çok düşünmekten bazen çok bilmekten ya da bildiğimi zannetmekten dolayı iyi tanır bendeniz. Kalmak değil durmak desem, söyleyecek çok şeyin olduğu halde susmak;
Evet şimdi siz de bildiniz. Çünkü benim orada, arafta rastladığım sizlerdiniz.
Tüm özgürlüğü ile her yere ulaşabilen ruh, bedeni de yanında sürükleyemez; Özgürlüğün yanında bağımlılıktır arafta kalmak....
Ne yardan geçebilirsin, ne de serden. Doğrunun ne olduğunu bilememek ya da bilip de ona yürüyememektir. Akılla kalbin karşı karşıya gelmesidir. Duygular ile mantık ordusunun kılıçlarını çektiği ve birbirine harp ilan ettiği o bitmek bilmeyen savaşta, kalben bir tarafın yanında olmak ama aklın çelmesi yüzünden adım atamamaktır.
Cennet de cehennem de bu dünyada belki de, araf da öyle. Ne cennetlik olacak kadar iyi, ne de cehennemi boylayacak kadar kötü değil iken sıkışıp kaldığımız o yerde, geçmişi silip gelecekten bir beklenti duymamaktır. Yitirilmiş benliği aramaktan yorulmak ve durmaktır artık olduğun yerde.
Sıkı bir yaz yağmuru var dışarıda ve ben denizi izliyorum tutunup yakamozlara. Araf diyorum kendime;Kalabalık içinde yalnızlık gibi. Araf ki kaçmak ile savaşmak arasındaki sonsuz kararsızlık hali. Ruhum rüzgarlı, içim gök gürültülü sağanak yağışlı Ama kalbim umutlu, umutlarım güneşli.Aslında hepimizin vatanı, özgürlük yazan sarı teksir kağıtları. Araf ki kabullenişin cezası hepimize, sabrın armağanı...
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var arkadaş; En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir. Bir karar verirsin, yürür gidersin. Her gün öleceğine bir kere ölür, ölüp ölüp dirilmezsin. Leyla’nın aşkını, Mecnun’un acısını, Züleyha’nın utancını yaşayıp ezilmezsin. Neyse bedeli öder, ruhunu şeytana teslim etmezsin. Acını çeker, yarana tuz basar, haykıra haykıra susar, yoluna devam edersin.
Ben biraz iyiyim yani iyi kalpliyim. Biraz fazlayım ki herhalde, salaklıkla suçluyorlar beni. Direniyorum iyi kalmak için ama onlar her defasında haklı çıkıyorlar. Biraz kötü olayım diyorum fıtratıma uymuyor. Çok iyi olmayayım diyorum, beceremiyorum. Hem onlara katılıyorum hem öyle olmak istemiyorum. Bencillikle iyilik arasında, akıllılıkla aptallık arasında araftayım, buyurun bekliyorum.
“Ar” ile “af” tan oluşuyor, sık sık buluşup takıldığımız yer; Araf. Ar’ın yani namusun, terbiyen varsa af edilirsin diyor. Ne güzel söylüyor. Çiçek falan değilim ben de artık, olmak da istemiyorum. Uzun, köklü bir çınar ağacının dallarıyım. Sağlam temellerim var benim, verimli toprağım. Kırılıyorum bazen, kırılıyor dallarım. Kırılsınlar, kırıldıkça budanırlar. Budandıkça güçlenir, güçlendikçe canlanırlar. Benim gibi onlar; Kırılsalar da yıkılmazlar…
Arafta kaldığım zamanlarda öğrendim ki, dağılmaktan ziyade toparlanamamak zor. Olduğun kişi kalmaktansa olmadığın kişiyi oynamak ağır. Gecenin umududur ya yıldızlar, koca gökyüzü aydınlanabiliyorsa eğer, yüreğine de ışık değer. Hüznün notalarına basa basa mutluluk şarkıları söyleyebiliyorsan eğer, hayat bir gün illa sana da güler…
Yolu arafa düşen ya da arafa yerleşmeye karar verenler için diyebileceğim;
‘Umudunuz yerine kendinizi kesin, daha az acıtır’ desem yeridir.
Ve aklınızda bulunsun;
‘Nereye gideceğini bilen insana da, dünya çekilip yol verir’…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan