Puslu bir hava var dışarıda, bahar gelirken, ağaçlar yeşillenip bitkiler çiçeklenirken insanlardaki enerjiyi çekermiş ya, benimkini biraz fazla kullanmış galiba. Oysa bu hafta renkli menkli, alacalı bulacalı hatta şekerli çikolatalı bir 23 Nisan yazısı yazmayı planlıyordum. Bayramlık ağzımı açmayacak, bayramlık yazımı okutacaktım size ama nerdeeee…
Statlarda yapılan o törenler yok artık. Yağmur yağıp da tören bozulacak mı kaygısı da…
Dünyanın dört bir yanından gelen çocukları ve onların yerel danslarını izleyemiyoruz ekran karşısında heyecanla. Sadece o gün verilen çocuk filmlerini de beklemiyoruz sabırsızlıkla çünkü sırf çocuklar için yayın yapan bir sürü kanal var televizyonda. Velhasıl birşeyler eksik şimdiki 23 nisanlarda, geçmişe kıyasla. Galiba biz büyüdük ve kirlendi dünya.
Ama o kadar değil canım. Madem çocuk bayramı, çocuk olmak günün teması o halde oyunlardan bahsedelim. Çocukken oynanan ve büyüdükçe de oynamaya devam edilen oyunlardan…
Sevgi kadar kıymetli, okul kadar önemli en değerli ruhsal besindir oyun. Çocuğun en güzel eğlencesi, vazgeçilmezi. Kızlar evcilik oynarlar, erkekler ise askercilik. Kızlar bebeklerinin uzun saçlarını örerler, erkekler dövüşürler. Oyun, toplum tarafından biçilen rollere hazırlar kişileri, yazılı olmayan, herkesçe bilinen rollere. Kızlarla evcilik oynayamaz mesela erkek çocuk, ayıplanır. Sıska bacakları, çitlembik edasıyla erkek çocuklarla maç yapamaz kız, kınanır. Ha bir de doktorculuk oynamak vardır da onun yaşı onsekizden sonradır.
Zaman geçer, büyürüz. Oyunlar değişir bazen, oyuncaklar da öyle. İlişkiler girer hayata, kadın-erkektir artık ön planda. Bir kovalamaca başlar, biri kaçar, diğeri tutar. Kedi-fare oyunudur artık bu, kurtulan yoktur. Gölge oyunları başlar sonra, elimizde, ayaklarımızda ipler. Kukla olup yönetiliriz tepeden bir yerden. Üzerimize oynanan oyunların farkında olmadan yaşar gideriz. İç yansa da dil susar, bağırırız derinden; ‘acımadı kiii….
Oynamak fiilinin ‘oy-mak’ tan geldiğini anlama vakti çoktan gelmiştir bile. Doğum günlerinden birinde hediye gelen kurşun askerler, öyle masum masum durmuyorlardır artık kutularında. Askerler gerçek olmuş, kurşunlar uçuşuyordur havada. Sapanlar yerine havanlar vardır; küçük taşlarla kuşlar değil büyük toplarla insanlar vuruluyordur artık. Ve en kötü ihtimalle zengin çocuk topunu alıp gitmiyordur evine, topuyla evleri yıkıp yuvaları dağıtıyordur aksine.
Adam asmaca oynardık küçükken, kağıt üzerinde, yasaklamışlar büyüyünce idamı. İsim-şehir ise oynanıyor büyüsek de; İsim Amerika- şehir Bağdat, isim İsrail- şehir Gazze. Yakan top oynuyor büyükler de; bazısının canı yanıyor, bazısının da cebi…
Hayat bir oyundur, oyunbazdır. Büyüdükçe saflığını kaybeder, neşeli oyunbaz, kötü bir düzenbaza dönüşür. Bir zar atarsın kadere, yatarsın düşeşe. Oysa oyun, kelime anlamını çoktan yitirmiştir bile; asıl anlamı eğlenmek iken, arkandan dolap çevirmek olmuştur mecaz hali ile. Ömür boyu hapis, hırsız Robin Hood’un hazin sonudur. Ya ebe olacaksındır her seferinde ya da ebeyi göstereceklerdir, oyunu kazanmış olsan bile. Büyüdükçe değişmiyor oyunlar, değişen sadece cezalar. Kaybedince ebe olurduk küçükken, büyüyünce de rezil, işte o kadar…
Tek farkı gözümüzü bağlamalarıydı küçükken, çok sevdiğimiz körebe’yi oynarken. Büyüdükçe görmez olduk yine, gözümüz açık olmasına rağmen. Oysa rol yapanları, rol çalanları yakalayıp oyundaki zafer kazanmış ebenin etrafı çınlatan kahkahasıyla karşılayabilsek hayatı, savuşturabilsek tokatları, belki de her şey çok daha güzel olurdu. Ve akşam ezanı okununca artık eve çağıran annenin güven dolu koynu, dışarıdaki tüm kötülüklerden korurdu.
Hayat korkutucu derecede gerçek olsa da, oyun hayatın en ciddi şakasıdır. Yetişkin her insanın içinde, büyümek istemeyen bir çocuğun saklı olması da işte bundandır. Gökleri mavidir o çocuğun, hayalleri pembe. Büyükler gibi her şeyi olup da hiçbir şey bulamayan değildir o. Aksine hiçbir şeyde her şey olandır. Düşünce dizleri kanar büyüyünce de yüreği. Ama söyleyeyim büyüyünce üflediğinde geçmiyor yaralar. Canın, sadece düştüğün için yanmıyor ve kalbin çok koştun diye sıkışmıyor. Valla biz büyüyerek çocukluk etmişiz, bundan da bu anlaşılıyor.
Parlak bir yıldızın ardına saklanmış masumiyetimi arıyorum ben, bundan kime ne. Tek söyleyebileceğim; önüm arkam sobe. Şimdi bir duvara yumdum başımı sayıyorum, tüm kötülükler hemen saklansın. Çocukluğumu geri verin, büyük’ lük sizde kalsın !
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: @cansenerdogan