Güneşli bir bahar sabahında cırcır böcekleri gibi neşeli, sıcak bir koro sesi;
Hep bir ağızdan okunan ‘Andımız’…
Cıvıl cıvıl okunan istiklal Marşı ardından rengarenk gösteriler.
Gösterileri izleyen kalabalıklar, ‘Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan’lar…
Sevinç bulaşmış dudakları, pamuk helvaya bulanmış suratları, yara bere içindeki dizleri, bembeyaz düşleriyle çocuk olmak…
Saat gecenin bir körü. El ayak çekilmiş, şehir derin bir uykuda.
Bedenim, serin havayı içine çekmek için balkonda, ruhum ise çok uzaklarda;
Çocukluğumda…
Bembeyaz bir sepette, yan yana dizilerek başı göğe yükselmiş elma şekerleri.
Paslanmamış düşleri olan çocukların kıpkırmızı sevinçleri…
Bundan otuz beş yıl önce, mutluluğun tanımı elma şekeriydi benim için. Her zaman bulunmayan, incecik bir jelatine sarılmış pırıl pırıl parlayan bu şeker, parlak düşlerin, imkansız hayallerin, kırmızı mutlulukların simgesiydi adeta. Şimdi ne zaman elma şekeri yiyen bir çocuk görsem, içimde tarifsiz bir sevinçle, çocukluğuma dönerim mutlaka…
En büyük hedef büyümektir o zamanlarda. Anlamsız bir telaş vardır büyümek ve büyütmek için onları itiş kakışla. ‘Yemeğini yersen çabuk büyürsün’, ‘süt içersen boyun uzar’ nidalarıyla hızla büyütülür çocuklar, sonunda ne olacaksa.
Büyümeyi beklemek zor iştir;
Şeker kavanozuna sandalyesiz erişebilmek, sınırsız çikolata yiyebilmek, saatlerce çizgi film izleyebilmektir ilk hedef. Oyuncak arabalar yerine sahicilerini sürebilmek, harçlık yerine kendi paranı kazanabilmek, izin almadan evden gidip istediğin zamanda geri gelebilmektir sonraları. Ve henüz inanırken bol bol masal dinleyebilmek, masaldan keyif alabilmektir.
Oysa büyümek, satmaktır düşlerini…
Düşlerini gerçekleştirmek için sunulan imkanlar karşılığında vazgeçmektir onlardan. Uçlarına birer yıldız bağlayıp geceye salıverdiğin düşlerini, bir daha görememektir gökyüzünde. Büyüyüp de gerçekleşme vakitleri geldiğinde, o düşlerin yok olduğunu fark etmektir çaresizce. Kuyrukluyıldız koleksiyoncusu olmaktan vazgeçip gökyüzünün lambalarını söndürmektir sessizce…
Hayatın en tuhaf ironilerinden biridir;
Çocukken büyük, büyükken çocuk olmayı istemek.
Oysaki büyümek, aslında gitmektir. Gece karanlıkta sımsıkı tutunduğun yıldızlardan, oyuncaklardan, kalp ağrılarının yanında hiçbir şey olan diz yaralarından gitmektir.
Rüyalara düşen düş yapraklarının, sadece çocuk düşlerinin ağırlığına dayandığını anlamak, masallara inanmaktan vazgeçmektir büyümek…
-İçinizde bir yıldız kaydı mı hiç?
-Binlerce mi?
-Benim de öyle. Dilek bile tutamadan hem de. Göğsümün orta yerine kurduğum, o lunaparklı harikalar diyarının tam ortasına, kırmızı rugan ayakkabılı çocukluğumun hemen ardından en ateşli haliyle, bir değil bin yıldız düştü. En sevdiğim şiirlerin, sonu iyi biten öykülerin, dağınık yatakların öncesindeki ateşli saatlerin yüzü suyu hürmetine, içinde umut sakladığım koskoca bir cumhuriyet kurdum yüreğime. Büyüdükçe sallandı bazen o cumhuriyet, darbeler gördü, kalple mantık savaşında kan gövdeyi götürdü.
Burnum üşümüş, içeriye girerken derin bir iç geçirdim.
Oysa gerçekten nefes alabilmekti çocuk olmak. Küçücük ciğerleriyle oksijeni içine çekmek, o oksijenle koşup oynayıp enerjisini tüketmekti. Aldığı nefesin farkında olmayan, içine çektiği oksijenin hazzına varamayan büyümüşlerin aksine alınan her nefesin tadını çıkarabilmekti. Adam olacak çocuk olmak değil, çocuk olabilen adam olabilmekti.
Dopdolu düşleri, kırmızı renkli hayalleri vardır çocukların. Biz büyüklerden farkları, bu hayallerin gerçekleşeceğine inanıyor olmaları... Ustası öldüğünde yağ satan, bağ satan çocuğun, bezirgan başına aç kapıyı diyerek meydan okuma kudreti vardır. Hayatın bir elma şekerine benzer olduğunu ise biraz büyüyünce anlayacaklardır. Kırmızı bir elma şekeriyse hayat, o kırmızı şeker ancak incecik bir kat. İncecik jelatini çıkarıp da yaşayınca doludizgin, ağzımıza, yüzümüze bulaşır hayat. Ve keyifle yenen kısmından sonra geriye kalan elde, hayatı dimdik gösteren sopaları. Başka deyişle bir şekilde kalbimize saplanıp kalmış kazıkları…
Yıllar öyle hızlı geçiyor ki büyümeyi durdurmak mümkün değil. Ama mümkün olan bir şey var, o da hep biraz çocuk kalabilmek. Spagetti makarnaları hüp diye çekebilmek, ketçap bulaşmış yanaklarda hamburger izlerini görmek. Ellere bulaşan çikolata izlerinde, geçmişin izini sürmek…
Bense şimdilerde çocuk yüreğimi dürtüyorum usul usul.
İçimdeki çocuğu bana teslim ediyorum, pervasızca.Hayallerimin ucuna yıldız bağlayıp bırakıyorum havaya.
Çünkü çocukluğumu özlüyorum ben;
Bir çocukluğumu, bir de kırmızı elma şekerlerini !…
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter:@cansenerdogan
instagram: cansenerdogan