Çılgın bir tempoda geçen haftanın sonunda, bir battaniye, bir fincan kahve ile uzanıp kalmışım kanepede. Grinin elli tonu bulutlarda asılı kalmış, benim alışverişte beğenip de ‘alsam mı, almasam mı’ kararsızlığımın bir benzerini yağmur yaşıyor gökyüzünde ; “yağsam mı, yağmasam mı…?
Elimde kumandayla kanallar arasında gezinirken televizyonda, 80’li yılların çizgi filmlerinden birine denk geldim birden; “Hop Hop Değiş Tonton”
Ya ne güzeldi o yıllar. Tek derdinin ödev yapmak, hayalinin popüler olmak, amacının iyi bir okul kazanmak olduğu zamanlar. En sevdiğim çizgi filmdi benim; Hop Hop Değiş Tonton. Nasıl olmasındı; Nerede bir sıkıntı, aksilik, ne zaman bir problem olsa, aile fertleri duruma göre değişerek çözüyorlardı sorunu. Bayılıyordum sıkıntıları değişerek çözebilen o bıngıl bıngıl, yamuk yumuk aileye…
Büyüdükçe anladım ki haklılarmış onlar, ancak değişerek ve değiştirerek halloluyormuş dertler, sıkıntılar…
Öyle iğne miğne batırmakla uğraşmaya vakti olmayan ama kendine çuvaldız batırmakta üstüne kimseyi tanımadığım birinden yani benden yola çıkacak olursak; Öyle değiştirin dünyanızı, kendinizi değiştirin efendim memnun değilseniz, çevrenizi, evinizi, işinizi, eşinizi, sevgilinizi” demeyeceğim tabii ki. Bahaneler kraliçesi bendeniz, gayet iyi biliyor bunun hiç de kolay olmadığını yani. Ama güzel kardeşim, mutsuz mutsuz da yaşanmaz ki. Her dakika değişiyoruz aslında,‘başlangıç’ ve “bitiş” sözcüklerine takılmamak lazım çünkü onlar bizim verdiğimiz kodlar. Her dakika bir şeyler başlıyor, bir şeyleri bitiriyor. Her şey daimi bir değişim içinde. Sürekli yeniliyoruz içimizde, değişiyor dış görünüşümüz de. Aynıymış gibi hissetmemizi sağlayan tek şey zihnimiz ve değiştiremediğimiz düşüncelerimiz.
Bir dakika, bir dakika;
Yanlış anlaşılma olmasın, büyümek demek değil değişmek, gelişmek de değil. Anların, anıların dönüşmesini sağlayan şey ve bir şey söyleyeyim mi size; Her şeyin aynı kalması için, bazı şeylerin değişmesi gerek…
Ne direnirdim eskiden ben, ne direnirdim. Değişmemeye çalıştığım gibi bir de dünyayı değiştirmeye çalışırdım. Ya komik gelecek belki ama küfür gibi gelirdi, değişmek. Hani sanki başkası olmak da karakterinden ödün vermek. Oysa bazen canın o kadar yanar ki değişirsin, değişmek zorunda kalırsın…
Her zaman iyiye, güzele doğru olmuyor bu değişim malum. Yürek, hayal kırıklıkları müzesi, sırt taşınan onca kazığın küfesi olunca sertleşiyor tabi insan. İyiliklerin enayilik, fedakarlıkların salaklık, vefanın cefa olarak kabul edildiği bir dünyada yaşadıkça, cehennemi halen merak eden var mı aranızda?
Şunu öğrendim ki, birini değiştirmeye çalışmak, bataklıktan kurtulmaya çalışmak gibi. Battıkça daha çok batıyorsun. Değiştirmeye çalıştıkça yoruluyor, öfkelenip debeleniyorsun. Kendine saygını kaybediyor, vermeyeceğin tavizleri veriyor, boşuna enerji harcıyorsun. Çokça denedim ben, değiştirmeye çalıştım sevdiklerimi. Şekillendirmek için uğraştım fikirlerini, zihinlerini. Değişmediler. Değişmedikleri gibi, kendi aklımın derinliklerinde, olmalarını istediğim yer ile oldukları yer arasında bir yerde kaybettim çoğunu. Ne kabul edebildim, ne gönderebildim çoğunu. Şimdi fark ediyorum ki aslında anlamamışım ben onların tüm defoları, değiştirmek istediğim huyları- tarzlarıyla sevdiği kişiler olduğunu. Hata bendeymiş meğer!
“Ey hayat, bana kabullenmeyi anlat !” diye haykırdığım bir dönemdi. Che Guevara’nın ki de neydi benim isyanlarımın yanında. Nasılsa değiştiririm diye hayatıma aldıklarım, çok değişti, nerede o ilk tanıdığım zamanlardaki hali deyip hayatımdan çıkardıklarım… Kendimi değiştirmek gibi de yoktu bir niyetim, planım. Varsa yoksa karşımdakini, yanımdakini, benle aynı düşüncede olmayan herhangi birini değiştirmek yeterliydi. Kendim için yapıyorsam namerttim, benimki tamamen amme hizmetiydi.
Oysa kendimi değiştirsem yeterdi. Bu kadar yorulmaya, zorlamaya ve sonu mağlubiyetle bitecek bir uğraşa değer miydi?
Değişmesi gereken tek kişi benmişim aslında. Düşüncelerimi, fikirlerimi, taktığım şeyleri hatta gıybetlerimi değiştirdikçe daha güzel gözükmeye başladı her şey. Affetmeyi öğrenince ve affettikçe özgür kaldı ruhum, kanatlandı göğe. Sona ermenin gerçekten bitiş demek olmadığını, her yeni başlangıcın o bitişlerle olduğunu gördüm. Nasıldı o söz; “Tırtılın son dediği şeye, dünya kelebek diyor.”
O uzun, meşakkatli yolculuk, tek bir adımla başlar. Değişerek ve direnerek devam ederiz yola.İçimizdeki dünlerle yarını düşünmek pek de kolay değil ama başlamak da bitirmenin yarısı aslında. Gücü kendinden alır insan değişmek için de ihtiyacı tek bir adım.
Ve o tek adım, adım sizi gitmek istediğiniz yere götürmez ama olduğunuz yerden ayırır.
Rüzgarın yönünü değiştiremediğimi fark ettiğimden beri, yelkenleri rüzgara göre ayarlıyorum.
İnanın daha az yoruyor.
Hayat uzun bir maraton, ihtiyacımız olan şey biraz azim biraz motivasyon.
Ve bir de ne diyorduk; “Hop hop DEĞİŞ TONTON…!”
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan