Hani öyle zaman gelir ki, anlatamadığınızı sanırsınız kendinizi etrafa…
Siz küçülmüş, küçücük kalmışsınızdır, dünya kocaman…
Bir yumru tıkanmıştır boğazınıza konuşamazsınız…
Kendini bilmez, serseri bir gözyaşı, göz pınarınızda hazır beklemektedir, düşmek için yanağınıza…
Yalnızlığınız pusu kurmuştur yollarınıza…
Hele bir de soğuk ve yağmurluysa dışarıdaki hava…
Sonra bir bakarsınız değişmiştir zaman…
Siz anlatamaz sanırken kendinizi, anlaşılabildiğinizi fark edersiniz; kim olduğunuzu, ne olduğunuzu…
Güneş açar biranda ve siz ısınırsınız sevginin ışığında…
Doğum günümdü dün benim…
Doğum günleri hep önemlidir benim için…
Doğan kişiye “iyi ki doğdun, iyiki doğmuşsun” dediğimiz gündür çünkü o günler…
Doğan kişinin, hayatımızdaki yerini sorguladığımız, anlamının farkına vardığımız ve belki de varlığı için bir kere daha şükrettiğimiz günlerdir...
Ve o’na bunu söylediğimiz, bir şekilde gösterdiğimiz…
Gece 12’de doğum günümün ilk mesajıyla başladı içimdeki kıpırdanma ve arka arkaya gelen telefonlarla…
Bir çocuk yuvasına, adıma yapılan bağışla, karanlık gece, gündüz oldu bir anda…
Sabah kapının çalınmasıyla uyandım erkenden, kapımda duran umudun simgesi pembe orkideydi, hani bahsettiğim yeni yıla girerken…
Kocaman kırmızı kutuda çikolatalar geldi en sevdiğimden…
Hat sanatının ince işçiliğiyle yapılmış adımın yazılı olduğu çerçeveyi görünce aktı damlalar gözlerimden…
Gelen çiçekler, yazılan kelimeler, söylenen sözcükler, yapılan muhteşem sürprizler...
Hepsinde sevgi vardı, yürek vardı, emek vardı ve benim için bunlar, çok ama çok anlamlıydı...
Yüreğine bir şekilde dokunduklarım, benim de yüreğime dokundular sihirleriyle...
Ve anlaşılabilmişim demek ki dedim; sevdiğimi, verdiğim önemi gösterebilmişim.
Aşk, bir bedende iki ruh, dostluksa iki bedende bir ruhtur.
Ve öyle bir ruhtur ki o, dolduramaz yerini ne ana ne kardaş.
Dost; küçücük bir kelime, koskoca bir anlam.
karanlık gecelerin aydınlık düşüdür o, bir telefon kadar yakın.
Mutluluğunuzda yanınızda olan, acınızda elinizi tutan.
Yeri geldiğinde ailenizle bile paylaşamadıklarınızı dinleyen, kol kanat geren.
Sizinle üzülen, sizinle özleyen, sizinle sevip sizinle gülen.
En manasız, en arsız, en imkansızlarınızı dinleyip bunları bir anda unutan.
Sizi sevdiğini söyleyen ama bunun ötesinde gösteren.
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine.” demiş Nazım Hikmet…
Kimisiyle sohbet edersiniz uzun uzun...
Kimisiyle en gizli hayallerinizi paylaşırsınız, en imkansız düşlerinizi.
En komik, en eğlenceli anlarınızın tanığıdır kimisi, en çok onla gülersiniz, karnınız ağrıyana dek.
Sık konuşamadığınız vardır ama bilirsinizdir orada olduğunu.
Görüşemediğiniz vardır, aslında size sizden yakın.
Bir sevincinizde kalpleri titrer, bir üzüntünüzde gözyaşları hazır bekler.
En güzel şarkılar, dostlarla söylenenler, en keyifli zamanlar, dostlarla geçirilenlerdir.
İhtiyacınız olduğunda koşarak gelir dost, saatlerce konuşur, günlerce yanınızda olur.
Sizin kızdığınıza sinirlenir, sevdiğinizi sahiplenir.
Dost bazen minik bir kuş, bazen var olmayan sevgili, kimi zaman saksıda bir çiçektir, ama asıl dost seni senden çok sevendir.
Ömür dediğimiz uçsuz bucaksız bir deryaysa eğer, yol alırken kendi küçük gemimizle, kılavuz kaptanımızdır dost; bizimle birliktedir.
İnsanların en acizi, dost edinmeyendir. Bundan da acizi ise dostunu yitirendir.
Her dostluğun gökyüzünde bir meleği varmış ve yeryüzünde biten her dostluk için gökyüzünde bir melek ağlarmış.
Sevdiklerinizin yüreğine dokunun bir şekilde.
Gösterin verdiğiniz değeri hepsine.
Ve eğer böyle dostlarınız varsa, gerçekten kıymetini bilin bence.
Cansen ERDOĞAN