Dünyanın En Zor Cümlesi
Ya demeyin öyle, o kadar da şanssız bir nesiliz değiliz aslında. Evet, bu sene baharı pas geçtik, kah evde kaldık, kah evde kaldık. Yeri geldi evde kaldık, evde kaldığımız anlar da oldu ama evde de kaldık aslında.
Tamam, tamam biliyorum bu zorunlu ev hapsinde canlar sıkıldı, ekmek tekneleri alabora oldu, hayat bir süreliğine dondu. Ama iyi tarafları da oldu, kabul edin.
Birçoğumuzun içinden ‘Emine Beder’ çıktı ansızın. Ekmek parası kazanmadan ekmek yapmayı öğrendi birçok insan. Temizlik kahramanlarımız sadece “Marc”, “Mr.Muscle değildi artık. Hepimiz birer temizlik savaşçısı, bu yola baş koymuş hijyen neferleriydik.
Bir de kitap okuma faslı var tabi. Dışarıda bir şeyleri kaçırdığını düşünmeden içinde ne çok şey kaçırdığını görmeni sağlayan kitaplar. Tarihe sardım ben mesela, tarihi kitaplara, öykülere, yaşanmış tarihi hikayelere.
Beni oldukça etkileyen bir tanesine rast geldim geçenlerde, şöyle;
Kanuni Sultan Süleyman’ın- ki kendisiyle ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisiyle daha bir kaynaştık- bir şehzadesiyle olan hikayesi. Malum Süleyman’ın sekiz şehzadesi olmuş bunların üçü hastalıktan vefat etmiş. Geriye kalan beş şehzadeden biri doğuştan özürlü Cihangir.
Kendisi padişah namzedi olarak görülmemiş ancak edebiyat ve sanat alanında kendine yer açmış. Diğer kardeşlerden şehzade Mehmet, padişah namzedi olarak yetiştirilmiş hatta en çok sevilen evlat olarak göze çarpmış. Ancak Mehmet de genç yaşta hastalıktan hayatını kaybetmiş ve bu Kanuni için büyük yıkım olmuş. Büyük Oğul şehzade Mustafa da saray entrikalarına kurban gidip boğdurulunca, geriye dedesi Yıldırım’a benzetilen Beyazıt ve Hürrem’den olma II. Selim kalmış. Hürrem, kendi oğlunun padişah olması için uğraşırken Beyazıt da istemeden kendi kuyusunu kazmış.
Nasıl mı?
II. Selim, Hürrem’in fiştiklemesiyle savaş açmış ve ağabeyiyle Konya Ovasında karşılaşmış. Para vererek topladığı ordu dağıtılan Beyazıt kaçarak İran Şahı’nın yanına sığınmış bunun üzerine de hakkında infaz kararı verilmiş. Süleyman, baba yüreğiyle insafa gelerek; ‘Özür dilersen seni bağışlarım’ diyen bir mektup gönderiyor, çok sevdiği bu oğluna. Şehzade cevap yazıyor; “Suçsuzum baba, beni bağışla”. Babası da; “Suçsuzum deme, özür dile” diyor. Beyazıt, suçu kabul etmiyor ama özrünü diliyor. Oysa karşısındaki her ne kadar babası da olsa bir cihan padişahı. Hatasını kabul ederek tövbe eden herkesi affedebilecek kudrete sahip. Ama ne sebeple olursa olsun düşmanına sığınan ve devlete karşı duran kişi bu hatasını kabul etmiyorsa özür dilese de ne fayda. Padişah olmanın sorumluluğu ile Kanuni, hayatta kalmak için son şansını kullanmayan oğlunu affetmiyor. İran Şahı’na para verilerek alınan Beyazıt ve çocukları Sivas yakınlarında katlediliyor. Özür dilemek ve affetmek, baba olmak ile devlet başkanı olmak arasındaki bu ince ve hassas çizgi de tarihin tozlu sayfalarında yerini alıyor.
Bu hikaye beni şu meşhur ‘ özür dileme’ mevzusu yönünden baya etkiledi. Dünyanın en zor cümlesiymiş; ‘özür dilerim”. Bilmiyordum bunu ama şimdi düşününce gerçekten de öyle galiba. Özür dilemeyince daha bir güçlü hissettiğini sanıyor insan. Kendisini savunmak, dik durmak, eğilmediğini ya da vazgeçmediğini düşünmek, iyi hissettiriyor gibi kendini.
Oysa özür, hatayla yüzleşebilmek demek bu da cesaret aslında.
Ve ‘Yaptığım hatanın seni kırdığının farkındayım’ mesajını veriyor, bu da zayıflık değil durumu düzeltme çabası ki asıl güç bence budur.
Tamam, o kadar kolay olamıyor özür dilemek her zaman da, affetmek de o kadar kolay değil ki zaten. Birine yanlışlıkla yapıldığında dilenecek şey özür, birinde derin yaralar açtığınızda değil. Yoksa Müslüm Baba’nın şarkısını hatırlatmayayım şimdi size; “Son pişmanlık neye yarar, her şeyin bedeli var, buraya kadar…”
İşte kimseden özür dileyemeyen, son derece gururlu eski bir Japon İmparator’u, sevdiği kızı kaçırıp da onu bir daha göremeyecek olan ailesinden mahrum bırakınca onlara bir demet ortanca çiçeği göndererek özür dilemiş. Bu nedenle Japon geleneğinde ortanca çiçeği, içten bir şekilde özür dilemeyi simgelermiş. Yani baktınız özür dileyemiyorsunuz ama çok da üzülüyorsunuz, ortanca çiçeği gönderiverin kırdığınız kişiye, belki affedilebilirsiniz.
Valla geçmişe şöyle bir dönüp bakınca en çok kendinden özür dilemek istiyor insan, nasıl izin verdim beni bu kadar üzmelerine, haksızlık etmelerine diye. Takılıp düştüğünde, çuvallayıp üzüldüğünde yanında olmayanları boşuna affettiğine. Değmeyecek şeylere takıp boşuna önemsediğine. İyi niyetin bedelini fazlasıyla ödedik bence, üstü kaldıysa sadakamız olsun sevap niyetine!
Geç oldu ama öğrendim nihayetinde;
Sonunda eyvah diyeceğin şeylere, baştan eyvallah deme!
Pişman ol,
Ama
Pişman ölme!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan
İyi niyetin bedelini fazlasıyla ödedik bence, üstü kaldıysa sadakamız olsun sevap niyetine