Uyanıyoruz her sabah...
Eğer okula, işe yada gitmek zorunda olduğumuz bir yer varsa,
Gözlerimizi kapatıyoruz,
Çalar saati susturuyoruz;
Birkaç dakika daha keyfini sürüyoruz uyumanın.
Sonrasında ayaküstü bir kahvaltı ve aceleyle yetişmeye çalışılan okul, ofis, toplantılar, sınavlar...
Büyük şehirlerin çözülemeyen kangreni, trafiğe takılıyoruz mutlaka...
Ya bazı sevgili arkadaşlarımızın yaptığı gibi saygısız sürücüleri terbiye edip topluma kazandırma amacı güdüyoruz,
Ve ya “Ya Bismillah” çekip devam ediyoruz yolumuza...
Ve varıyoruz nihai noktaya;
Okula, ofise, her nereye ise...
Sonrasında hızlanıyor saatler...
Akrep yelkovanın hızına yetişmeye çalışırken kuşluk vakti öğleye,
Öğle vakti akşama kucak açıyor sevgiliye yetişme telaşındaycasına...
Hazırlanırken raporlar, belgeler, bitmek bilmezken sınavlar, dersler, sonu gelmeksizin süren görüşmeler, müşteriler, şehrin eve dönüş vakti yaklaşıyor pürtelaş...
Emekli İhsan amca uydurmaya çalışırken evdeki hesabı çarşıya,
işten çıkan Şule hanım koşuyor yemek yetiştirmeye evdeki çocuklarına...
Bir grup konuşuyor kendi arasında, sinemaya mı gitsek bu akşam, spora mı?...
Kimi evde kumanda savaşları yaşanıyor;
Ne seyredilecek ;
Bihter'le Adnan mı yoksa Polat Alemdar mı?...
Gece sarmaş dolaş olmuşken koyu karanlıkla,
Uyku düşüyor bedene yavaş yavaş...
Ve şehir derin bir sessizliğe gömülüyor ta ki ertesi sabaha kadar...
Ne kadar tanıdık geldi değil mi?
Hemen hemen hepimizin bir şekilde yaşadığı rutinin kısacık bir özeti...
Ortak paylaşılan devinimin renksiz bir eskizi.
Peki hiç düşündünüz mü, yatağınıza uzandığınızda ben bir fark yarattım mı bugün diye.
Akademik yükümlülükler, iş bazındaki mecburiyetler, sosyal görevler dışında sadece insan olmaya dair bir fark…?
Fark yaratabilmek...
Bir gün, bir ay, bir yıl öncesine göre...
Başka bir insanın hayatında yepyeni bir pencere açabilecek,
Onu motive edebilecek, hatta belki uçurumun dibinden çekebilecek.
Bunun da dereceleri var, kolayları da, zorları da.
Sabah uyandığınızda eşinize, sevgilinize “günaydın, bugün iyi ki kalbimde senin sevginle uyandım” demek mesela...
Ondaki kısa bir şaşkınlık, ”çocuğun okul taksidini yatırmayı unuttuğunuz için laf işitmemek,
Karşı komşular ne güzel geziyorlarmış tadında dırdır çekmemek,
Ne zaman, nereye tatile gidiyoruz şeklinde nutuk dinlememek tarzında tezahürlerle size geri dönecektir.
Başladınız mı güne işte sakin.
Çocuğunuz ödevini bitirmemiş mi?,
Bağırıp çağırmak yerine derin bir nefes alıp “boşver, bırak yapma ödevini, ben de küçükken yapmazdım. Deden de küçük kahramanlara hiç benzemiyorsun, senle gurur duymuyorum ne yazık ki derdi. Demek böyleymiş, ben de seninle gurur duyamayacağım, oysaki ben sorumluluğunu bilen küçük kahraman sanırdım seni” deyin....
Örnek aldığı annesinin-babasının küçük kahramanı olamamak her çocuğu üzer...
O ödev yapılacaktır, inanın...
Birlikte çalıştığınız arkadaşlarınıza, personelinize dudağınızda içten bir tebessüm ile ettiğiniz teşekkür, karşınızdakini motive edecek size de büyük bir huzur verecektir.
Oturduğunuz sitede, mahallede çocuklar oynarken, katılmayı denediniz mi hiç onlara?
Aralarına katılmış, onları çocuk deyip geçmemiş bir büyükle oynamanın hazzındayken gördünüz mü?
Nasıl bir gururdur o, nasıl bir kendini büyümüş hissetmedir...
Deneyin derim daha da bişey demem…
Hayata dair ufak farklar yakalayabilmeli insan;
Haftada bir kez öğle yemeğini, okul yemekhaneleri, plazalar arasında sıkışmış geleneksel lokantalar dışında
sahil kenarında, parkta yiyebilmeli örneğin;
Yemeğini mendil satan çocukla, ağ toplayan balıkçıyla paylaşabilmeli...
İkindi vakti sıcak simit, çay ısmarlayıp çalışma arkadaşlarını şaşırtabilmeli...
Üzgün bir arkadaşını, kollarından sürükleyip dışarı çıkartabilmeli.
Bir günlüğüne annesine sığınıp yeniden onun küçük meleği olabilmeli.
Hayat zaten ağır sorumluluklarla dolu, engebeli bir yolculuk.
Bu yolculukta yaşanmışlıklara ait kesemizin,
Pembe yada gri renklerle dolu olup olmayacağı bizim elimizde değil ne yazık ki.
Bu büyük orkestranın, yüce maestrosunun takdirinde.
Ancak, bu yolculukta yaşananlara, anılara ve geçirilen her zamana yükleyeceğimiz anlam, bizim elimizde.
Üzüntülere hayıflanmak yerine, tecrübe edinmek, sıkıntılara şikayet etmek yerine çözüm üretmek, mutlu olmak, eğlenmek, keyif almak için öylece oturup beklemek yerine harekete geçmek bizim elimizde.
Hergün kendimiz ve çevremiz için yaratacağımız ufacık da olsa bir fark bizim elimizde.
Görüyosunuz ya;ne kadar çok şey var elimizde aslında…
Hadi bir fark yaratın bugün...
Birini mutlu edin; bir sözle, davranışla.
Takdir edin; en azından bir bakışla;
FARKI GÖRECEKSİNİZ !...
Çünkü Sevgili Ataol Behramoğlu’nun da dediği gibi ;
Ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana…
Sevgiyle kalın,
Cansen Erdoğan