FERMUAR
Beş parasız olsaydınız, ne kalacak bir eviniz, ne destekleyecek bir aileniz ne de bir gelecek kurmaya dair bir hayaliniz olsaydı…
Ama bunun yanında, çalıştığınız fabrikanın sahibinin kızına aşık olsaydınız ve onu kazanmak için babasının gözüne girmek zorunda olsaydınız, ne yapardınız?
Kaf dağının ardındaki Zümrüd-ü Anka kuşunu getiren, Şirin için dağları delen, Leyla için çöllere düşen efsane âşıklar gibi Elvira Aroson’a duyduğu büyük aşktı, Gideon Sundback’ e yirminci yüzyılın en kilit buluşunu yaptıran…
Babasının gözüne girmek için başlayan bu mücadele, Elvira’nın düğme dikmekten şişen parmaklarına kıyamamasıyla çetin bir hale gelmiş ve Sundback, çok uzun zaman önce Whitcomb Judson tarafından ilk kez kullanılan ancak hiç tutulmayan fermuarı yeniden tasarlayarak yeryüzünün en pratik icatlarından birine imza atmış…
Çok pragmatik bir yaklaşımla, iki kumaş türü yakanın, geçici olarak birleştirilmesine yarayan dişli bağlantı türü diye tanımlanabilir fermuar. Ezeli ve de ebedi rakibi düğme ile yaşadıkları mücadeleyi bazen kendisi bazen düğme kazanmakta. Düğme, daha bir ciddi, daha bir titiz sanki, eski Fransız devri, Rönesans dönemi gibi. Oysa fermuar, duygu yüklü, sesli ve de seksi. Siyah bir elbisenin sırtında, omuzlardan kalçalara kadar inen bir fermuarın süzülmesi ile görünen beyaz bir tenin cüretkar tasviri. Uzaktan duyulan sesi bile yeterlidir fermuarın, kurulacak onca hayal için. Ya da kapanan bir valiz fermuarı, ne çok şey anlatır aslında. Nice gidişlerin, acı veren bitişlerin bir hamlede duyulan ağıtıdır o.
Dikkatli bakıldığında, hayatı çok basit şekilde anlatan bir mekanizmadır fermuar aslında, yaşlılığa giden yolun kısa betimlemesidir; Önce isimleri unutmaya başlarsınız, sonra yüzleri.
Ardından fermuarınızı kapamayı unutursunuz ve nihayet fermuarı açmayı :)
İlişkiler de o düzenekle örtüşüyor; Kopçayla tutturulmuş ilişkilerde, açılıp kapanan fermuarla bir araya geliyor kişiler. O kopça bazen iş oluyor, bazen eş. Aşklar oluyor, dostluklar oluyor.
Özen gösterildiğinde, fermuar sorunsuz işliyor, iki yaka bir araya geliyor.
Gösterilmediğinde ise sıkışıp kalıyor, düzenin dişleri arasında bozulup yok oluyor. Önce ses vermemeye başlıyor ilişki, sonra da arada bir yerde takılmaya. Önce biraz zorluyorsun, sonra biraz daha, biraz daha. Amaç baştan başlayıp, tekrar denemek, hatalarını tekrarlamamak. Fermuarı, başlangıç noktasına getirip, tekrar denemek istiyorsun ama nafile, sıkışmış bir kere. Zorluyorsun, zorluyorsun hareket ettiremiyorsun. Fermuar, yani işler istediğin gibi gitmedikçe hırslanıyorsun, hırslandıkça kopçadan yani ilişkiden vazgeçmek pahasına koparıyorsun bağlantıyı, bozuyorsun o pamuk ipliğine paralel düzeneği. İlişki, elinde kalıyor.
Sonra kıyamıyorsun, yeniden dikiyorsun fermuarı. Ama asla ilk zamanlardaki gibi olmuyor. Önce bir dişte çıkıyor problem, onu geçsen bir sonrakinde. Bozulan fermuar, sökülen ilişki bir daha eskisi gibi olmuyor.
Aşkların ve sevdaların yerini günübirlik, gelgeçlik tutkulara bıraktığı günümüzde, fermuar da artık sahnede.
Bedensel hazların, anlık duyguların sembolü olarak, karakter oyuncusu olması gerekirken, yerini figüranlık aldı, ne acı. O sebeple; ‘Gönül, ferman dinlemiyor’ sözü artık yerini, ‘Gönül, fermuar dinlemiyor’a terketti…
Tükettiğimiz her şey gibi, yiyecek, içecek, gezecek, görülecek her şeyi tükettiğimiz gibi aşkı da tükettik, sevmeyi de sevişmeyi de! Her şey bir fermuar hızında. Bilgiye, hazza çabucak ulaştığımız bu devirde, aldığımız zevk, yaşadığımız mutluluk, hissettiğimiz haz da aynı çabuklukta. Çabuk ama kısa!
Birbirinin aynı suretsiz yüzler, hayal kurmayı unutan, düşlerinden vazgeçen insanlar. Daha çok kazanmak uğruna ruhlarını satanlar, hırsları yüzünden sevdiklerini bir kalemde harcayanlar. Huzurun yerine parayı, emeğin yerine kolayı koyanlar. İki yakayı bir araya getirebilmek için fermuarı yani hayatı zorlayanlar. İşte onlar, yaşamı ıskalayanlar !
En sık kullanılan kepenktir fermuar; Pantolonda açık kaldığında, ‘dükkanlar açık kalmış’ denen, nam-ı diğer edep-örteç. Dudaklara çekilir, ser verip sır vermemek için, konuşmamak için. Çocuk, yetişkin herkesin hayatında; Pantolonda, paltoda, kalem kutusunda, mesafelerle ölçülen zamanın her zerresinde; Çantada, bavulda, valizde kısacası hemen her yerde, her renk her şekilde.
Yüzyıla damgasını vuran bu kilit buluş sebebiyle daima saygıyla anacağımız, buluş sahibi Gideon Sundback öldüğünde, saygı olarak tüm dünyada fermuarlar yarıya indirildi mi bilmiyorum ama rakipleri düğme, yapışkanlı cırt-cırt, plastik çıt-çıt’a rağmen tüm fonksiyonelliği, seksapalitesi ve sadeliği ile hayatımızda var;
Hayatın ta kendisi, fermuar!…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan