Kim, ne zaman, neye göre karar vermiş de mart-nisan ayı bahar aylarından sayılmış bilmiyorum valla. Sizi bilmem ama bahar deyince güneş geliyor benim aklıma mesela, yeşil geliyor, çiçek kokuyor. Oysa şimdi sağanak bir yağmur yağıyor, gökyüzü gri saçlarını toplamış, puslu puslu ağlıyor.
Zannımca hava da arafta. Kalbi sel olup akmakta ama aklı set olup onu durdurmakta. Bilemiyor yani ne yapacağını o da. Olsun canım, her kışın sonu bahar sonuçta, gelecek bahar eninde sonunda. Yaaa sırılsıklam bir yağmur yazısı yazmak istedi canım şimdi ama onu nisana bırakayım en iyisi. Nisan, yağmurların ayı değil mi?
O halde şimdi, “Gelir bahar ayları, ne zaman gevşeyecek gönül yayları” meselesinden girip bir aşk hikayesinden bahsetmek istiyorum size; 19.yüzyılın en romantik aşk hikayesinden;
Eski Türk filmleri gibi bir aşk bu, masallarda olacak türden ama gerçek. Mısır’da doğan, İstanbul’da ölümsüzleşen bir sevda. Sürgünlere, tehditlere direnen, acıyı bal eğleyen bir aşk...
Yusuf Kamil yoksul bir ailenin evladı. Malatya’da doğmuş ve küçücükken yetim kalmış zeki, becerikli, dürüst ve çalışkan bir çocuk. Amcası Osman Paşa onu yanına alıp okutmuş. 21 yaşında, başarıları sebebiyle Divan-ı Hümayun Kalemi’ne katip olmuş. Bir süre İstanbul’da çalıştıktan sonra Mısır’a Vali Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın sarayına atanmış...
Züheyla Zeynep; Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın 3 kızından biri, Hidiv Sarayının prensesi...
Duygusal, narin, yüreği insan sevgisiyle dolu... Yoksullara yardım eder, Herkesin dertleriyle ilgilenirdi.İsteyeni çoktu ama babası üstüne titriyor ve kızına layık ince ruhlu birini arıyordu. Kader Yusuf Kamil ile Züheyla Zeynep’i Kahire’de buluşturdu. Katip Kamil, Hidiv Sarayında işe başladıktan sonra Vali Mehmet Ali Paşa ile tanıştı. Kısa sürede gözüne girdi, güvenini kazandı. Konuşması ve yazılarıyla öylesine herkesi etkiledi ki, bir süre sonra Mısır Hazinesinin katibi oldu. Yusuf Kamil, valinin yanına çıkıp da Zeynep'i her gördüğünde etkileniyor, kalbi kuş olup kanat çırpıyordu. Zeynep de aynı durumdaydı, yüzü kızarıyor,heyecandan yerinde duramıyordu. Zamanla Kamil, Mehmet Ali Paşa’ın evladı gibi oldu. Bir gün Paşa çağırdı Kamil’i yanına; “Zeynep ile birbirinize yakışıyorsunuz. Eğer isterseniz sizi nikahlıyorum” dedi. Dillere destan bir düğün yapıldı ve prenses Zeynep, yoksul delikanlı Kamil evlendi…
Ancak, sarayda bu evliliğe karşı çıkan da çoktu. Kim oluyor da bu Kamil denen sıradan bir halk çocuğu, Kavalalı ailesinden kız alıyordu.Sarayın huzuru kaçmıştı. Mehmet Ali Paşa ortalık yatışsın diye Kamil’i kısa süreliğine İstanbul’a saraya gönderdi.İstanbul’da Sultan Abdülmecid ile aralarında sıcak bir dostluk oluştu. Abdülmecid onu beylerbeyi rütbesine yükseltti. Kamil, Mısır’a geri döndüğünde bütün kayınbiraderleri ile Mısır’ın ileri gelenleri ile eşrafın kendisine cephe aldığını ve Zeynep ile mutlu hayatınınkabusa dönüştüğünü gördü.Tam da o sıralarda Mehmet Ali Paşa öldü. Ne yazık ki yeni vali Abbas Paşa, Kamil’e diş bileyenlerin başında geliyordu.Kamil’e boşanacaksın dedi. Direnince de Asvan’a sürgüne gönderdi. Hastalandı Kamil, doktor istedi vermediler.“Ya boşanacaksın, ya zindanı boylayacaksın” dediler. Tam zindanı boylayacakken, prenses Zeynep’in gönderdiği terliği aldı Kamil. Terliğin astarındaki gizli aşk mektubunu okudu; “Hastasın, zindana girme. Seni ömrümün sonuna kadar bekleyeceğim”…
Kamil bu satırları okuduktan sonra, zorla uzatılan boşanma belgesini imzaladı. Üç ay sonra bir yolunu bulup Sultan Abdülmecid’i durumundan haberdar etti. Çok sinirlenen Sultan Abdülmecid, Mısır Valisi Abbas Paşa’ya sert bir ferman gönderdi; “Bizzat kendin Asvan’a gidip, Yusuf Kamil’i sağ salim buraya göndereceksin”!
Ferman padişahındı. Sürgün bitmiş, Kamil İstanbul’a dönmüştü.Sultan Abdülmecid, Abbas Paşa’ya yine bir ferman yolladı; “Tez elden Züheyla Zeynep hanımı İstanbul’a gönder”!
Yıllar sonra Kamil ile Zeynep nihayet birbirine kavuşmuştu. İkinci kez nikah kıyıldı. Üsküdar’da bir yalıya yerleştiler. Ancak kader bu, çok muhabbetli, mutlu yaşamlarında çocukları olmadı. Üsküdar’da bir arsa aldılar ve 100 yataklı bir hastane-doğumevi kurdular, bahçesinde de külliyesi hatta bir de türbesi. Hastalar burada ücretsiz bir şekilde şifalarını buldu.
1862’de kurulmuş bu hastane, bugün bulunduğu semte de adını veren, “Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi” adıyla bildiğimiz o yer.Hastanenin bahçesindeki türbede Prenses Zeynep ile yoksul delikanlı Kamil yan yana yatıyor. Biz hep Zeynep Kamil’i tek bir kişi sanırız. Oysa bu hastane,Zeynep ileKamil’den kalan ve her yeni doğan bebeğin çığlığıyla tekrardan hatırlanan, 155 yıllık bir aşkın hatırası…
Barış Manço, Bülent Ersoy, Murathan Mungan gibi, meşhur olmuş çok sayıda siyasetçi, sanatçı ve sporcunun doğduğu bu hastanede, yüzyılı aşkın bir süreden beri dünyaya gelen tüm kız bebeklerin göbek bağları Zeynep, erkek bebeklerinki ise Kâmil adıyla kesiliyor…
Bu hikayeyi ilk dinlediğimde tuhaf bir hüzün sarmıştı içimi. Hayatın ne kadar acımasız olduğunu, en doğruyu yapmak için en çok istediklerimizden vazgeçmek gerektiğini fark etmiştim, hayallerimizden bile. Herkes öyle yapıyordu, Kamil de…
Sonra Zeynep'i düşündüm; kalbini, mert yüreğini. Beğendim, etkilendim, hislendim. Gücü karşısında saygıyla eğildim. Dedim ki; Kadın, sizi parçalara ayırmak istiyorsa bırakın yapsın, isterse tekrar bir araya getirebilir. Ama onun kendini parçalamasına izin vermeyin, dağılırsınız…
Ve hayatta iki ihtimal var; Böyle bir aşkı ya yaşar, ya da yazarsınız!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan