Uzun zaman aldı hayatın anlamını çözmek…
Tam olarak çözdüğümde söylenemez aslında… Hayat, namazsız bir ezanla başlıyor, kulağa üflenen ve ezansız bir namazla bitiyor toprakta… İşte bu iki zaman arasında yaşananlar kumbarasına, hayat adı veriliyor… Sevinçlerimizi biriktiriyoruz bu kumbarada, hüzünlerimizi, korkularımızı… Dolduruyoruz onu tıka basa; anı dediğimiz yaşanmışlıklarımızla… Ve işte bu yaşanmışlıkları somut yapan gerçek ise yapmış olduğumuz seçimler. Kader, bir şans oyunu değil seçim sorunudur. Beklenecek değil, elde edilecek bir şeydir. Hayata dair yapmış olduğumuz seçimler, kaderimizi çizer aslında… Seçim yapmak… Her seçim, bir vazgeçiştir, ödenen bir bedeldir. Ve bir seçim yaptığımızda, vakit artık seçilmeyenin vaktidir, akılda kalan, kalacak olan işte o seçilmeyendir artık… Ya o’nu seçseydim, “acaba o’nu mu seçseydim”ler geçer gideer içinizden… Ama hiç siz hiç bilemezsiniz nasıl olurdu, seçilmeyeni seçseydiniz eğer ve bir gün anlarsınız ki hayatın da cilvelerinden biri de buymuş meğer… Nefes aldığımız her an bir seçimle karşı karşıyayız aslında! En basitinden en dolambaçlısına… Beyaz gömlek mi giysek bugün yoksa pembe mi? Otobüsle mi gitsek işe, yoksa metrobüsle mi? Sinemaya mı gitsek, evde oturup pineklesek mi? Daha zor seçimlerimiz de var hayatta; cesur olmak mı yeni başlangıçlara. Razı olmak mı? “Düzen” denen düzenbaza… Yaşamak mı dibi tutmuş alışkanlıklarla, gitmek mi? Usulca, kendine duyduğun saygıyla… Yapılan her seçimle bir bedel ödenir ve bu bedel, seçilen şeyin değeridir… Kazanılacak ne kadar değerliyse, ödenecek o kadar fazladır… Ama insanoğlu işte, her şey bir arada olsun istiyoruz hep… Hem çok yorulmayalım ama başarıya koşalım… Düzeni bozmayalım ama sevdiğimizle olalım… Hiç emek harcamayalım ama hep mutlu kalalım… Atılmamış her adımın, söylenmemiş her sözün bedelidir hep sürecek kalp yarası, yürek sızısı… Güçlü olmaktır seçim ve her seçimle bir kere daha güçlenmektir… Yapılan tercihlerdir insanı götüren ya utanca, ya da kıvanca… Her seçim bir anahtarsa eğer, mutluluk doğru anahtardadır… Mutluluk bir alışveriş, bir şeyi almak için bir şeyi vermek, diğerlerinden vazgeçmektir… Başarılı olmak için de her şeyi değil tek bir şeyi yapmak gerekir; önce seçmek, geri kalanları göndermek… Dedim ya hayat, iki zaman arasında gidip gelen bir sarkaç… Doğuyoruz, büyüyor, yaşlanıyor ve göçüp gidiyoruz… İşte bu dönemde türlü seçimler şansı sunuyor bize hayat ve biz sonsuz bir umarsızlıkla harcayıp gidiyoruz bu şansı. Bazen bilerek, çoğu kez de bilmeyerek. Bir “fark etmez” lafıdır dolaşıp duruyor dilimizde… “Ne içerdiniz; fark etmez”, ”nereye gidelim; bilmem, fark etmez”, ”ne iş yaparsın; ne iş olsa yaparım, fark etmez”… İşte bu “Fark etmez’ şıkkıyla birlikte hayatın sunduğu seçenek kabullenilmek zorundadır. Çünkü seçme hakkını kullanılmamış ve bu hak, başkasına teslim edilmiştir. Bu sebepledir ki istenilen şeylere kavuşulmadığında veya hedefe ulaşılmadığında suçlu, seçme hakkını kullanmayandır, çünkü ya seçersiniz ya da başkalarının sizin için seçtiklerine razı olursunuz… Seçim yapmak zor iş, çünkü her seçim bir vazgeçiş… Doğru seçim yapabilme, tecrübe işi, tecrübe de zaman işi… Ve bir seçim yaptıktan sonra arkana bakmadan gidebilmek… İşte bu da yürek işi… Ben üzülmüyorum artık gidenlere, çünkü paylaşılanların minnettarlığını seçti yüreğim… Kalbimdeki hançerleri çıkarıp gömdüm toprağa, unutmayı seçtim… Başıma gelenlere üzülüp kaderi suçlamaktan vazgeçtim, yaşamımın sorumluluğunu üstlenmeyi seçtim… Sevdiklerimin yanında olmayı, işe, güce tercih ettim… Saklamaktansa içimde sır gibi, “seni seviyorum” demeyi seçtim… Birlikte üzülmektense içimdeki hüzünlü çocukla, onu avutup güldürmeyi seçtim…Hiçbir şey yapmamakta bir seçim aslında, bu yazıyı okuduktan sonra şöyle bir düşünmekte yaptığınız seçimleri… Razı gelmekte bir seçim, hayatın durağan gidişatına, dümeni ele alıp yön vermekte kendi hayatınıza… Seçim sizin. . . Cansen Erdoğan