Ülkemiz adına demokrasi tarihinin en büyük, en önemli seçimlerinden birini daha yaşadık. Daha öncekilerden farklıydı çünkü bu kez yarış, sadece iki parti değil tüm partiler arasındaydı. Duymak için tek kulağın, yürümek için tek bacağın yetmeyeceğini, birlikte hareket ederek ilerlenebileceğini anladılar nihayet. İttifak yapabilmeyi, destek olabilmeyi, mantıkla çözüme gitmeyi seçtiler. Ne de iyi ettiler. Daha çok oydan ziyade oy kullanacak daha çok seçmenin önemini fark ettiler.
İnsan olmanın, yurttaş, birey olmanın en önemli haklarındandır, seçme ve seçilme hakkı. İktidara giden yol, muhalefetin keskin nişanları arasında yara bere almadan geçerek meclise ulaşmaktan geçer. İcraatlar dökülür ortaya, keza kirli çamaşırlar da. Siyaset, doğru hayaller üzerine söylenen yalanlardan oluşur. Etliye sütlüye karışmam demek, vicdansızlıktır. Çünkü politika kansız savaş, savaş ise kanlı politikadır. İskambil kağıtları yerine insanların sürüldüğü bir oyundur politika ve bu oyunun parçası olmamak için seçim yapılır.
Aaaahhahhh şimdi herkeste farklılık yaratan, yeni ve radikal kararlar aldırtan mars retrosundan, merkür gerilemesinden girip Recep ayı- Muharrem ayı güzellemesiyle politikadan çıkardım da hadi neyse. İktidar ile muhalefetin iç açıları toplamına, mitingleri dolduran kalabalıklara, oy vermek için tatilden, memleketlerinden akın akın dönen insanlara hiç girmeyeceğim. Hep diyorlar bana, ‘Sen de biraz siyaset yazsana, politikadan dem vursana. Bak bir seçim daha geldi, fikrini anlatsana…’
Benim de diyecek çok şeyim var elbet. Okuduklarım var, duyduklarım, yaşadıklarım. Gördüklerim var, izlediklerim, dinlediklerim. Ama bir şey daha var ki iyi bildiğim; Kalp süzgecinden geçmeyen hiçbir şeyi yazmayı beceremediğim. Eh siyasette duygusallığa pek yer yok malum, farklı dinamikler, başka dengeler mevcut. O yüzden ben hissettiğimi, kalbimi yazayım, politikayı da erbaplarına bırakayım.
Seçim deyince oy geliyor aklımıza direkt. Miting, koalisyon, iktidar, muhalefet kelimeleri uçuşuyor akıllarda net. Oysa hayatın kendisi seçimlerden ibaret. Geçmişe doğru inilmeye başlandığında ilk seçim, süt içmeyle ilgili olan mesela;‘Süt içersen, boyun uzar’. Yani içmezsek boyumuz uzamaz. İşte bu gazla yapılan seçimle, ya süt içilip boy uzatılacaktır yada biraz büyüyünce ‘bodur tavuk, hep piliçtir’ masalına inanılacaktır. Hayırlısı neyse o olacaktır.
‘Dur koşma, düşersin’, ‘dikkatli ol, canın yanar’ nidaları demlenir, geçmişin çaydanlık tepelerinde.Rüzgarı arkaya alarak, gözlerini kapayarak koşmanın, heyecanla haykırmanın, kankalarla yarışmanın tadı mı, yoksa zamanın güvenli koynunda, yara bere almadan oturmanın rahatlığı mı? Kanayan dizler mi, kanamadan örselenmiş, yaşamadan ezilmiş yürekler, bedenler mi? Bunun seçimi, izlenecek yoldur. Hayırlısı neyse o olur.
Bizim seçtiğimiz kardeşlerdir dostlar, başka ana-babadan doğma… Hani yerini dolduramayacak olanın, ananın, bacının, karı-kocanın. Karanlık bir gecede, hüzünler yaşarken hicaz makamında, dosttur yanımızda, bir sesle, sözle, içten bir sarılış, sıcacık bir bakışla. İnsan ailesini ve kardeşlerini seçemez ama dostlarını seçer. Seçtiği her dostla, kendi mutluluğunu sürer. Ektiği fedakarlık tohumlarını, beklemediği bir anda elini sımsıkı tutan dostla biçer. Kendi yalnızlık kuyusundan çıkamayanlar, aşağıda feryat edip bağıranlar, dost kazığı inancıyla büyüyüp bunu düstur sayanlar, işte yalnızlığa mahkum olanlar. Zor zamanda dostunun yanında olamayan, varlığını varlığına armağan saymayanlar, bir telefonla işini gücünü bırakıp koşmayanlar, dostlukla ilgili ahkam kesmeye hakkı olmayanlardır. Onlar yalnızlıklarına prangalı, kendilerine esirdirler. Ne acılarında ne de mutluluklar onların yanında kimseler olmaz. Kendi seçimlerinin, bencilliklerinin bedelidir bu.
Seçmek, seçebilmeyi becerebilmek zor iş. Bazen kabul ediş, bazen terk ediş. Çoktan seçmeli hayatta birine karar verip diğerlerini sonsuza dek eleyiş. Hayır üç doğru bir yanlışı götüreydi iyiymiş. Öyle de değil. Bir seçim yapıyorsun ve kaderini belirliyorsun. Evet kaderini; Okul seçiyorsun-arkadaşlarını belirliyorsun. Mesleğini seçiyorsun-geleceğini çiziyorsun. Eşini seçiyorsun- hayatını oluşturuyorsun.
Sizi bilmem ama benim seçimlerim hep ağrılıdır, sızılıdır. Harap ederim kendimi seçim yapana kadar, azaplara yuvarlanırım. Uykularımı kurban ederim ihtimaller üzerine, midemden çıkar her bir seçenek, tüm bedenimi boylu boyunca mahvederek. Günler, haftalar bazen aylar sürer karar vermem, her noktayı sık dokuyup ince eleyerek. Zor karar veririm ben, ruhuma acı çektirerek. Ama karar verdiysem artık, arkasındayımdır sonuna dek. Emin olmanın ve inanmanın huzurunu duyarım, ödemem gereken bedelleri tamamen ödeyerek.
Her seçim bir kaybediş, her tercih bir vazgeçiştir. Vazgeçilmez olanlarda değildir marifet, vazgeçmek istemeyenler, vazgeçmeyi bilmeyenlerdendir o. Ve birine vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğinizde, ilk vazgeçeceği siz olursunuz.
İpin ucunu gevşetmek, çok da ciddiye almadan yaşamak hayatı, boş verebilmek bazen en iyi seçimdir. Yapılan seçimle beraber, yol yeniden çizilir. Akıl seçilemeyende kalır, ‘acaba’lar dolaşır kafada. ‘Doğru karar mı verdimler, fink atar beynin kıvrımlarında. İşte o zaman vakit, artık seçilmeyenin vaktidir.
Hepsinden sonra, tüm kararların, seçimlerin ardından artık izleyip görme sırası.
Umuda tutunmak da, tutunduğun dalı bırakmak da olası.
Söylenecek pek de bir şey kalmıyor çünkü geriye,
Her şeyin hayırlısı…
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter:@cansenerdogan
instagram: cansenerdogan
twitter:@cansenerdogan
instagram: cansenerdogan