İŞTE BU BENİM HİKAYEM
Herkes kendi hikâyesinin kahramanıdır. Manşetten mi ya da üçüncü sayfa haberi olarak mı verildiği, nerede anlatıldığı değil nasıl anlatıldığı önemlidir hikâyenin. Herkesin vardır bir hikâyesi, kimisinin sakin, sessiz kimisinin karışık, karanlık. Mürekkebi henüz kurumamış acıları, çeyizlik yemenilere sarılı umutları, kahkahaları geçirirken deftere bazen dökülür gözyaşları sayfalara. Hüzündür bazen o yaşların sebebi bazen de yüreğe sığmayan mutluluk. Yıllar bir şal gibi dökülürken omuzlardan, anılar süzülür kalbin odacıklarından.
Yine bir gelenek ve ben yine geleneği bozmuyor ve bu haftayı kendime ayırıyorum müsaadenizle. Evet, hikâyemin başladığı günün yıldönümü yani doğum günüm münasebetiyle…
Kaz ayaklarının iyiden iyi kendini belli ettiği, gençliğimin hızla elimden gittiği, ‘neden saçların beyazlamış arkadaş, sana da bir çektiren mi var’ sorusuna; ‘Yoo, çektiren yok, yaşlanıyorum arkadaş’ cevabını verdiğim bir yaşa girdim işte. Sevineyim mi üzüleyim mi, şampanya mı açayım, kendimi mi asayım bilemiyorum. Aman canım hiç de yaşlanmıyorum, yaş alıyorum sadece o kadar. Ruhum hala, dokuz yaşında, papatya tarlalarında, ellerinde kırmızı balonlarla koşan o küçük kıza ait; Büyümemekte direnen, sevmekten ve inanmaktan hiç vazgeçmeyen o inatçı ve özgür kıza...
Merhaba 43;
Öncekilerin aksine sessiz sedasız geldin. Duymuşsundur öncekilerden, nasıl patırtılı gürültülü, davullu zurnalı karşıladığımı yeni yaşımı. Ama maalesef bir virüs, hepimizi evlere, odalara tıktı. Hep bangır bangır, kırk gün kırk gece kutladığım doğum günümde, bu yıl sokağa çıkmak bile yasaktı. Ayıp ettin virüs, her şey tamam da bu bana yapılmazdı!
Zor zamanlarım oldu, umudu kestiğim, anlamak ile katlanmak arasında tükendiğim. Sonra hayat, umulmadık mucizeler bıraktı kapıma. Gitmesi gerekenler, usulca çıktı hayatımdan, olması gerekenler kök saldılar yüreğimde. Ne cenazeler kaldırdım içimde ölenlerden. Kürek kürek toprak attım nice yalan dolana. Mekânları neresi bilmem ama ben hiç Fatiha okumadım, yüreğimdeki mekânı cehennem olanlara. Saygıdan eğildiklerim, sırtıma bastılar. Bilemediler ki eğilmesini bilen, devirmesini de bilir- bildirdim. Öldürmeyen acı, güçlendiriyormuş- öğrendim. Her şey geçiyormuş, bazısı teğet geçiyormuş, bazısı delip geçiyor bazısı parçalıyormuş ama sonunda geçiyormuş- yaşadım. Güzel günler sana gelmiyormuş, sen uçmayı öğrenmek zorundaymışsın- anladım. Haksızlıklar yaşasan da hak etmediklerinle karşılaşsan da bedelini ödüyormuş hayat sana- kazandım. Feryat figan olmadım hiç, üzülsem de attım içime. Sustum çoğu zaman, kıyametler kopsa da içimde. En çok bağıranın, ağlayıp sızlananın yanına koşarlarmış meğer. Oysa hep susanın canı daha çok acır da bilmezler. Yaş aldıkça kırgınlıklarımı saklamayı öğrendim, üç kuruşluk dünyada kimse için üzülmeye değmezmiş dedim. Şu yaşımda gördüm ki üç kuruş bile etmezmiş dünya, salla gitsin. Ne zaman ‘tamamdır artık, şaşıracağım bir şey kalmadı, ben çözdüm hayatı’ desem hayat bana; ‘Yok tatlım, henüz değil, dur bakalım daha neler göreceksin dedi’ farklı yollarla. Akışta kalmak en güzeliymiş, Mevla’m ne eylerse güzel eylermiş, gerisi hikâyeymiş.
Yaaa 43 yaşım, gördün mü pek de boş yaşamamışım!
Olmayanı olur kılmaya çalışmış, yok cevabını bile; ‘Hiç mi yok’ diyerek kanırtmışım :)
Hayat cesurları, kader korkakları sever diyerek dümdüz yol almışım. Yeniden başlamak için her şeyi yakıp yıkmışım. Çalışmaktan yılmamış, üretmekten yorulmamışım. Yıkılmamış hep ayakta kalmışım. Aferin valla bana, dirayetli kızmışım :)
Yani 43 falansın ya, çok da sempatik görünmüyorsun bana. Ama ben hala doğum günümde ne giysem diye düşünmeyi, kim arayacak diye beklemeyi, gelen çiçeklere bakıp bakıp sırıtmayı, sürprizler için heyecanlanmayı becerebiliyorum. Yaşın ağırlığına inat pastamın mumlarını üflemek, bir sürü dilek dilemek, kutlayanlara sarılıp öpmek, karelerce fotoğraf çekmek, bir ömre yetecek anı biriktirmek istiyorum. Hayatın masal, masalların da gerçek olduğu hayatımda, prense dönüşen kurbağanın prensesi olmak istiyorum bir ömür. Bazen bir orkidenin üstündeki katre bazen de ebegümecinin yaprağındaki çiğ gibi yağmalıyım diyorum yaşamda. Pişmanlıklarım da var ama kabullendim onları, bastım bağrıma. Aldım gereken mesajı, devam ettim yoluma. Gemileri yakıp gidenler de oldu hayatımda ama hepsi yüzerek geri döndüler valla. Şahane insanlarla karşılaştım, çok şey öğrettiler, beni büyüttüler. Dünyanın en harika ailesine sahibim, en büyük şükür sebebim. Evlat sevgisi, bir kelebek gibi kondu avucuma, Tanrı’nın hediyesi bana. Çok sevdim çok sevildim, hani dibine kadar derler ya işte öyle yaşadım hayatı, en büyük huzurum da bu galiba!
Hey 43!
Bir yıl daha geçti, gelişinle. Bir yelkovan daha tıkladı ömrümde. Seninle birlikte öğreneceğim daha çok şey var bu sene. Daha çok okuyacağız birlikte, daha çok çalışacak, yazacak, üreteceğiz. Sevdiklerime daha çok vakit ayıracağım, daha çok gülecek, eğlenecek, gezeceğim. Sen de bana yardım edeceksin artık, oturmaya mı geldin canım. Çoook seveceğim bak bilgin olsun, tüm kalbimle ciğerlerim sökülürcesine. Çoook da sevilmek isteyeceğim tabi, şımaracağım küçücük de. Dünya bensiz ne sıkıcı bir yer olurdu hem düşünsene. Ben senin değerini biliyorum bak sen de bil benimkini. Didişmeden, mutlu mesut yaşayalım gitsin işte.
O zaman kadehimi yeni yaşıma kaldırıyorum;
Doya doya yaşayacağım hayatıma ve hep yanımda olacaklara…
İşte bu benim hikâyem, kahramanı olarak sizleri selamlıyorum...
Ve iyi ki doğdum diyorum, iyi ki bu dünyadan geçiyorum!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: @cansenerdogan