KADRANDA AŞK
Arsız Ocak, bazen bir günü, bazen iki günü çalmayı adet edinen hırsız Şubat...
Bahar geldi diye sevinenlere kazma kürek yaktırmayı marifet sayan Mart.
Ardından gelen leylak kokulu baharlar, kiraz renkli yazlar...
Denize girme vakti diye yazı bekleyerek, yaşasın kar yağıyor diye kışın sevinerek geçen çocuklar...
Öyle geçermiş işte insanların dünyasında zaman; Yıllar geçermiş, takvimler dönermiş ve biz büyürmüşüz...
Büyürmüşüz, büyürken de yeni günlere yeni hayaller kurarmışız, en çok da mutluluğa, huzura ve de aşka dair hayaller. En büyük düşümüz çok sevmek, çok sevilmek. Aşka yazılmış tüm şarkılar, şiirler, aşk üstüne çekilmiş tüm filmler. Kocaman harflerle aşkı yazıyoruz, aşkı okuyoruz, aşkı seyrediyoruz. Aşkı kolay sanıyor, kolay yaşıyoruz, tüketiyoruz. Sonra yine baştan başlıyor, aşkı aramaya başlıyoruz. Çünkü o en büyük güç, en gizemli duygu, en vazgeçilmez, olduğunda tadından yenmez…
O halde tam da aşkın resmi haftasında, Aziz Valentine’nin ruhu hürmetine, büyük bir aşktan bahsetmek istiyorum size. İmkansız ve ölümsüz bir aşk hikayesinden;
Bence en gerçek aşk onların ki en umut dolu, en imkânsız...
Herhangi bir zamanda, herhangi bir saatin içinde kesişir yolları. Aynı yerlerden geçerler birbirlerinden habersiz, bazen de karşılaşırlar ve devam ederler yollarına. Hepimiz tanırız onları, biliriz. Bir kadranda yaşanır aşk ve biz bunu hep seyrederiz.
Evet onların ki yeryüzünün en imkansız, en uzun ve sonsuz sevdası;
Yelkovan ile akrebin zamana sığmayan aşkı…
Yelkovan bir erkektir, hep bir yerlere veya bir şeylere geç kalmak üzereymiş gibi koşuşturan, günlük değil “saatlik” yaşayan erkek. Bir kadranda hapsolmuş gibi hisseden, sevgiler yetmeyen, telaşlı erkek. Oysa akrep rakamlar arasına sığdırılmış hayatı, kelebek gibi yavaş yavaş yaşar. Bir günü, zamandan taşar. Saatleri gösterir ve akıp gittiği her âna ömürler bindirir. Onun her nefes alışında, her adımında yelkovan için bir sevişme başlayıp bitmiştir belki ama o hep yelkovanla tek vücut olmayı beklemiştir.
O sırada insanların dünyasında; “Saat oniki olmuş” der biri diğerine, "artık uyku vakti geldi.” Ya da; "Anne saat altı buçuk, sevdiğin dizi başlamış"...
Yelkovanın o hoyrat, telaşlı hızına yetişemez akrep, yelkovan da kızar. Bir omuz verir ona, ittirir arada. Bazen de taşır onu, sırtlar. Üst üste gelip de kavuştukları zaman, biri olmazsa diğerinin hiçbir anlam taşımayacağı gerçeğiyle yüzleştikleri an…
Çünkü onlar ayrılmazlar ki birbirlerinden;
Akrebin bir tur attığı yolu, yelkovan oniki kez kat eder. Ama akrep de olmazsa, yelkovan dolap beygiri gibi boşa döner. Birlikte yaşlanırlar, duygulu yüklü kadranın bu huysuz ihtiyarları. Tek kavgaları, cinnet geçirten saat başı tik takları…
Sessiz sedasız sürer aşkları, hayatın zamana endekslenmiş tüm sıradanlıklarına inat...
Ayrılırlar, barışırlar, sarılırlar.
Bizler hayatı, her an onlara bakarak geçirirken, onlara göre planlarken onlar, doludizgin yaşarlar sevdalarını. Hapsoldukları dünyada ortak bir kaderi paylaşan, her kavuşmanın bir ayrılık, her ayrılığın bir kavuşma olduğu diyarın bu usanmaz sevdalıları, insanların dünyasıyla alay ederler inceden. "Hiç bitmesin" denilen zamanlarda dörtnala koşarlarken, "yeter artık, bitsin" kokan anlarda bir ileri bir geri dans ederler inadına…
İmkansız aşkın atalarıdır akrep ile yelkovan. İmkânsızlığı yasayıp imkânsız değil diye bağırırken kimse duymaz sesinizi sizden başka. Nasıl ki akreple yelkovan el ele verip uzaklaşamazlarsa bu diyarlardan, canlarının bir köşesi mızrakla delinmiş ve bağlanmışken birbirlerine yine de kavuşamazlarsa sizinki de öyledir işte. Sadece sesiniz buluşabilir kuytularda, siz refakat edemezsiniz onlara...
Hayat bir saat ise aşk onun kadranı.
Akrep ve Yelkovan ise bu oyunun esas oyuncuları…
Kimse bilmez onların derdini. Yalnız sevgiye çeyrek kala, yelkovan pes edip oyundan kaçar.
Rakamsız yüzeylerde umutsuz kalan akrep de çaresiz kendini sokar...
Gerçek aşklar, kaliteli saatlere benzerler;
Ya dururlar oldukları yerde ya da bitip pilleri, susarlar.
Öyle kolay vazgeçmezler, bu kadar çok severken,
İçleri titrer, 'seni seviyorum' derken...
O’nun canı yandığında yağmur olup yağmıyorsan,
Bir gözyaşına dünyayı feda edemiyorsan,
Gülüşüne kurban olamıyorsan,
Gül için katlanamıyorsan, korkutuyorsa seni diken,
Vazgeçeceksin, yol yakınken!
Gerçek aşkların bedeli de fazladır, pahalı saatler gibi;
Emek ister yaşanırken…
Soracaksın kendine; “Benimki de aşk mı gerçekten ”
Yelkovan Akrebin pesinden yüzyıllardır koşarken...
Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: @cansenerdogan