KAN TARLASININ GELİNCİK ŞAFAĞI
Bir bayram yazısı yazmak niyetiyle oturdum bilgisayarın başına. Şöyle içimiz açılsın, gönlümüz ferahlasın istedim. Buram buram umut koksun, çiçek koksun, bahar koksun dedim. Dedim de kaldım öyle !
Bir zamanlar en büyük heyecanımdı benim bayramlar. Hareket demekti bayram, misafir ve elbette ki bolca şeker, çikolata. “Bayramlık” ritüeline yetişenlerdenim neyse ki ucundan. En keyifli bekleyişti, babamın bayram namazından elinde uzun ipli balonlarla dönüşünü beklemek. Mutfaktan gelen çıtır börek kokusu, tezgahta duran taze ekmek somunu. Radyoda bayram türküleri çalınırdı, biz yılın en uzun kahvaltısını ederken. Özleyenler için kavuşma, küsler için barışma, yaşlılara vefa, çocuklara çikolata demekti bayram. Bir de uzun sofralar, çınlayan kahkahalar, sıcak kucaklaşmalar, hayırlı dualar…
Bu sene bayram kelimesini telaffuz edemiyorum bile. Sevdiklerini göremeyince, sarılıp hasret gidermeyince, misafirliklere gidip sohbetler edilmeyince bayram gelmiş, kime ne !
Evlerdeyiz bu bayram da yine. Ütülü kıyafetler içinde, ütüsüz yalnızlıklar yerleşecek yüreklere, bayram kalabalıklarının yerine. Paslı özlemler sürtündükçe kalplere, içi yaşla doldurulmuş bulutlar yerleşecek gözpınarlarına. Zaman konmuş yelkovana fink atarken zamansızlığın akrebinde, yılları parçalayacak zehir zemberek hasretle…
Özlem! evet özlem…
Aklıma, dilime, parmaklarıma gelen kelime bu! Bayram, ailenle sevdiklerinle eşin dostun, sevgilinle güzel. Bir de sevip sevilince…
Hayatın koşturmasında unuttuğumuz, fark etmediğimiz ya da bir köşede tuttuğumuz onca şeyden, onca duygudan biri ‘özlem’. Bence en çok bastırdığımız, yaramıza tuz diye bastığımız !
Öylesine geniş ve derin, kavurucu bir duygudur ki her şeyi özlenebilir; Bir kişi, zaman ya da zamana takılıp kalmış ufacık bir an. Bir ses getirir önünüze, geçmişin unutulmaz bir anını. Bir koku hatırlatır bitmeyecek sandığınız “bir zamanları”. Defterin içinde kurutulmuş bir gül yaprağı anımsatır, çok sevilmiş bir adamı ya da kadını…
Beş yaşındayken tatile gidilip de oyuncak ayı, evde unutulduğunda yaşanandır özlem. Yazlıktan eve dönme vakti geldiğinde hissedilendir. Çocukluğuna tutunmuş peynirli poğaça kokusudur, bir de kuyruğunda geleceği taşıyan uçurtmaların rengarenk uçuşu. Aşkın mayasıdır özlem, düşerseniz sevdaya, kan tarlasının gelincik şafağında tarumar olabilirsiniz valla…
Trenin gardan ayrılırken çıkardığı homurtudur özlem, uçağın kanadının gölgesi ve özlenenin bindiği arabanın egzoz gazıdır, uzaklaşırken…
Yüzü kızarmadan öpüşmek, tutkuyla sevişmek, dibine kadar üzülmek, sonuna kadar sevinmek. Bu demek olsa gerek, hayatı derinden hissetmek ve hayatın parlak kuşe kağıtlı ambalajı olan özlemek…
İnsana en çok yakışandır özlem, insan olduğunu hatırlamaktır her seferinde, yine, yeniden…
En çok yaşanan ama formülü de bulunamayan. Abidin Dino bile mutluluğun resmini yapmışken, özleminkine yeltenmemiştir mesela. Yazarlar, kelimelerin üzerindeki damlalarla kadeh kadeh özlem içerken, şairler özleme batırırlar kalemlerini, uyaklarını yazarken…
Özlem; Ancak yüreği kocaman olanların dayanabileceği, yürek acıtan duygu…
Çünkü yüreği küçük olanlar beceremez özlemeyi, daha doğrusu kaldıramaz özlemin deli yükünü. Yani özlemek de sevdaya dahildir; Sevmeden özlenmez, özlenmeden sevilmez…
Hiçbir dilde karşılığı yok özlemin şiddetini anlatabilecek kelimeler. Ondan sessizleşirler,çok özleyenler! Özlemek için sevmek gerekir çünkü özlemin deli şiddetini ancak çok sevenler bilirler. Dil susar, gözler kapanır, kulaklar tıkanır ama yürek susmaz. Mevzubahis özlemek ise gerisi teferruattır!
‘Eskiden’ diye başlayan cümlelerin çoğu, ağır özlem taşır. En çok neyi özlüyorsan o yarım kalandır. Çocukluğun ise özlemle andığın, aynı tadı sonraları bulamamışsındır. Gençliğin kavak yelleri şimdiki seni savuruyorsa oraya buraya, bir şeyler eksik kalmıştır. Birini özlüyorsan geçmişten, o geçmemiştir henüz, aklındadır.
Ve yanındaysa sevdiğin, ona rağmen özlüyorsan aşıksındır!
Yine haklısın Aziz Nesin, yine haklı; ‘Bazen insan öyle özlenir ki özlenen bilse yokluğundan utanır’
Aşka da yakışıyor be özlem, hani öyle böyle değil. İnsan özleyerek uyanır mı kardeşim, uyanıyor işte. O uyurken kalkıp uzaklardan üstünü örtersin. Bari erken saate alınsın da özlemek, kimse uykusuz kalmasın! Bir de rica edeceğim, koklayarak öpen kişinin özlerken burnu sızlamasın!
Özlemenin en kötü hali, hiç göremeyeceğin, kavuşamayacağını bildiğin birini özlemek olsa gerek;
O kişi çok uzaklarda, başka birinin yanında en çok da mezardaysa koyar!
Hep merak ederim toprak, içinde özlediklerimiz olduğu için mi böyle güzel kokar !
Kimbilir kaç kişi ayrı yataklarda birbirine sarılarak uyuyordur. Budur belki özlemi hasretten ayıran. En yoğundur o, tutkuyla harmanlanan. Küfür tövbeye karışır o vakitlerde, akıl da fikre! İşte tam da o zamanlarda özlenenin vay haline !
Bayram yazısı yazmak için oturdum, konu buraya nasıl geldi valla hiç bilmiyorum !
Özlemişim azizim özlemişim ben; Sevdiklerimi, gezip eğlenmeyi, sarılıp görüşmeyi…
Gözden ırak olanlar, gönlümde dua oldular ama artık yetmiyor sanki,
Çünkü özlemek, ölmek’ten sadece iki harf fazla değil mi !
İYİ BAYRAMLAR
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan