Bir yandan ekonomi yerlerde, tarumar olmuş. Bir yandan üçüncü dünya savaşı başlamış alev alev. Umutsuzluk rüzgârı sarmış başımızı, ‘Güzel günler göreceğiz, güneşli günler’ artık uzaklarda kalmış bir şarkı. Bahar gelmiş, kimsenin gördüğü yok. Güneş açmış, ısıtmıyor yorgun yürekleri. Kimse gülmüyor, düş kurmuyor, umut etmiyor.
İçimdeki iflah olmaz Pollyanna ile tanışmıştınız değil mi?
Büyümeyi inatla reddeden, kalıpları kabul etmeyen, asi ama ne istediğini bilen Pollyanna ile?
Kendisi, benim hanımefendi, ağırbaşlı, akıllı duruşumla tezat, kaçık bir devrimci. Toplumun dayattıklarını kabul etmiyor, mutsuz eden mecburiyetlerden kaçıyor, hayat diye verileni değil hayatını yaşamayı seçiyor. Kızamıyorum kendisine; Kör kuyularda merdivensiz kaldığımda o beni çekip kurtarıyor. Her şeyin mutlaka bir çaresi vardır deyip rahatlatıyor. Umudumu hep ayakta tutuyor.
Hah işte o Pollyanna, tam da toplum olarak keyifsiz, modsuz olduğu zamanda tekrar çıktığı ortaya ve memlekette güzel şeyler de oluyor galiba dedirtti yine bana. Şöyle ki;
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.” demiş Nazım Hikmet, dostluğu tanımlarken. Kimisiyle sohbet edersiniz uzun uzun. Kimisiyle en gizli hayallerinizi paylaşırsınız, en imkânsız düşlerinizi. En komik, en eğlenceli anlarınızın tanığıdır kimisi, en çok onunla gülersiniz, karnınız ağrıyana dek. Sık konuşamadığınız vardır ama bilirsinizdir orada olduğunu. Görüşemediğiniz vardır, aslında size sizden yakın. Dosttur o; Mutluluğunuzda yanınızda olan, acınızı paylaşan, başarınıza katlanandır…
Oysaki birçok şey gibi dostların da kıymetini bilmiyoruz. Gittikçe içine kapanan, yalnızlaşan, tek başına yaşayan, toplumdan uzaklaşan bireyler haline geldik. Teknoloji almış başını gitmiş, dostluk anlayışında artık kıstas, sosyal medyada kaç kişi ‘like’ etmiş, etmemiş. İşte böyle bir toplumda gittikçe yalnızlaşan, başkalarıyla iletişim kurmakta zorlanan ya da kurduğu iletişimde hüsrana uğrayan insanoğlu, ilişkisinde pek de öyle emek harcamayacağı, çok da fedakârlık yapmak zorunda olmayacağı dostlara ihtiyaç duyuyor. Bugün modern şehir insanlarının evlerinde hızla artan evcil hayvanlar aslında sessizce atılan imdat çığlıkları…
Kimsenin kimseye tahammülünün kalmadığı, şehrin kaosunda birbirleriyle konuşmaya mecalinin olmadığı günümüzde, bir seçenek hayvan sahibi olmak işte. Kendi düzenlerinde bata çıka devam eden ve sizinle ilgilenemeyecek kadar kendi dünyasında savrulup giden dostlarınızın aksine, evdeki ‘O’, size kendi diliyle bir şeyler söylemek isteyen, siz bir şey anlattığınızda, anlarmış gibi dinleyen ve sizi görünce hazine bulmuş gibi sevinendir. Teşekkür nedir unutmuş yurdum insanlarının aksine size minnet duyan, yalan-dolan ve de ihanetle başa çıkamayan insanda, sadakat duygusunu yaşatandır.
Hayattaki en büyük yatırımı dostluğa yapmış biri olarak hayvanların dostluğunu da en derinden tadan, yaşayan ve yaşatan şanslılardanım ben. Kendimi bildim bileli hayatımdalar benim; Köpekler, kuşlar, keçiler, ördekler…
Doktorluk kutsal bir meslek, tıp okusaydım kesin veteriner olurdum. Konuşamayan, derdini anlatamayan o canlılara yardım edebilmek, iyi edebilmek için. Malum hemen her gün şiddete, işkenceye, tecavüze ve kötü muameleye uğrayan hayvanlara yönelik haberler okuyoruz. Ne acıdır ki kanunlarımız, onların yaşam haklarına yönelik ihlalleri "suç" değil "kabahat" sayıyor, insan demeye dilim varmayan o mahlûkların yaptıkları cezasız kalıyordu.
Ve nihayet halkın, hayvan severlerin yıllardır yürüttüğü mücadelede önemli bir kazanım elde edildi. Hayvanlara eziyeti önlemek amacıyla kanun tasarısı hazırlandı ve torbaya konularak yasalaştırılmak üzere ilk adım atıldı. Bu konu kabahat olmaktan çıkarılarak suç kapsamına alındı. Buna göre hayvanlara işkence yapan, öldürenlerin 4,5 yıla kadar, nesli yok olma tehlikesi altında olan hayvanları öldürenlerin ise 7 yıla kadar hapse mahkûm edilmesi kararlaştırıldı. Bundan sonrası, bu kararın meclisten geçerek kanunlaştırılması safhası!
Çok sevsek de bağrımıza basıp sahiplensek de onların yeri başka, dostların ki başka. Ama her şeyin maddeleştiği, medeniyet denen tek dişli canavarın insanları kıskıvrak yakalayıp bağımlı kıldığı şu günlerde, dostluklar da ne yazık ki bundan nasibini alıyor. Dostluk nedir bilmeyen bir nesil hızla yetişirken, dostluğun kıymetini bilen neslin de soyu hızla tükenmekte.
Diğer kazıkların bir adı var mı bilmem ama en bilindik olanı, ‘Dost Kazığı’. Fenadır o fena. Allah yaşatmasın kimseye. Sırta saplanan hançerleri tek tek çıkarırken ihanetle yüzleşilir. Kimsesiz zamanların yetim yalnızlığında, bir aynayla bir de duvarlarla dertleşilir. Dost bildiklerin artık yanında değildir. İşte o zaman duyduğun, kendi iç sesindir. Ve o ses şunu demektedir;
‘Bir köpeğin dostluğu, bir dostun köpekliğinden iyidir…’
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter:@cansenerdogan
instagram: cansenerdogan