MİLEVA! …
Bu hafta bir kadından bahsedeceğim size, beni çok etkileyen, düşündüren bir kadından…
Tarihin tozlu sayfaları arasında kaybolup giden, aşk uğruna tüm kariyerini elinin tersiyle iten oysa hayatımıza, bilime katkılarıyla baş tacı edilmesi gerekirken kıymeti hiç bilinmeyen birinden, Milava Maric’den…
Mileva Maric’in hikayesi, 19 Aralık 1875 yılında Sırbistan’da başladı. Varlıklı ve eğitimli bir ailenin kızı olarak keyifli bir çocukluk geçirdi. Ondaki zeka ve hırsı erken fark eden aile, kızlarının eğitimi için Zagrep’e yerleşti. Mileva buradaki Kraliyet Lisesine kayıt oldu. Üstün yetenekleri ve başarısı ile dikkatleri üzerine çeken Mileva’nın fizik dersine özel bir ilgisi vardı. Matematik ve fizik notları da gözalıcıydı, öğretmenleri onu “cevher” olarak değerlendiriyordu. Liseyi derece ile bitirdi ama bir sorun vardı, o zamanlarda kız öğrenciler, üniversiteye alınmıyordu. Oysa 18 yaşını dolduran Mileva, üniversiteye gitmek konusunda kararlıydı ve ailesi de onu destekliyordu. Sırbistan’da üniversiteye gidemeyeceğini anlayınca, kadınların üniversiteye gidebildiği yer olan Zürih’e gitti. Üniversite sınavlarını kazandı ve tıp okumaya başladı. Ne var ki aklı fikri fizikteydi, azmetti ve 1896 yılında Zürih Politeknik Üniversitesi’ne kayıt oldu. Bu bölümdeki tek kız öğrenci Mileva’ydı.
Ve Mileva, kaderini değiştirecek kişiyle de burada tanıştı. Sınıf arkadaşı Albert Einstein ile ortak zevkleri, ortak dersleri vardı ve çoğu kez birlikte ders çalışıyorlardı. Mileva, Einstein’ın makalelerine, tez çalışmalarına yardımcı oluyor, onun altından kalkamadığı fizik problemlerini çözüyordu. Bu arkadaşlık aşka dönüştü, Mileva hamile kaldı. Zor bir hamilelik geçiriyordu ve Einstein’in ailesi onu gelin olarak kabul etmiyordu. Yapayalnızdı ve derin bir bunalım geçiriyordu. Bu sıkıntılar içinde bir de hamileliği sebebiyle okuldan atıldı, ailesinin yanına Sırbistan’a gitti ve sakat bir kız bebek dünyaya getirdi.
Mileva, doğumdan sonra Albert’ın baskılarıyla kızını yanına almayarak tek başına İsviçre’ye geri döndü ve orada evlendiler, İki tane de oğulları oldu. Bu arada Einstein, dünyaca meşhur Rölativite (görecelik) Teorisi’ni açıkladı. Mileva, üniversite yıllarında olduğu gibi bu teorinin hazırlanması ve ilanı sürecinde de gece gündüz Einstein’nın yanındaydı. Öyle ki matematikte çok iyi olmayan Einstein’ın, bu teori için gerekli olan problemlerini Mileva çözdü ve teorem haline getirdi. Bilinmeyen, gizlenen aslında teorinin ortaya çıkmasında en pay sahibi kişi Mileva idi. Bunun ortaya çıkması da çalışma sırasında tutulan notların orijinal el yazmaları Einstein tarafından tahrip edilmesi sebebiyle engellendi. Fakat Einstein’ın Mileva’ya gönderdiği bir mektupta şöyle yazıyordu;
“Rölativite teorisi üzerine yaptığımız ortak çalışma sona erdiğinde kendimi nasıl mutlu hissedeceğim bilemezsin. Sende olan yetenekleri başkalarının da görmesi beni nasıl mutlu edecek” yazıyordu.”
Çiftin ikinci oğulları Eduard, zihinsel engelliydi. Eduard’ın özürü belirginleştikçe Einstein’in aileden kopuşu artıyordu. 1912 yılında kuzeni Elsa ile aralarında bir ilişki başladı. Einstein için Mileva artık, gereksiz bir varlık haline gelmişti. Yemeklerini odasında yiyor, Mileva’nın çalışma masasına dokunmasına dahi izin vermiyor, dışarıda asla onunla görünmek istemiyor, en ufak bir sevgi göstermiyordu. Kendisi izin vermediği sürece Mileva konuşmayacak, yatak odasına girmeyecek, ondan bir şey istemeyecekti.
Böyle bir evliliği sürdürmek mümkün değildi tabi. Boşandılar, Einstein Berlin’e, Mileva da çocuklarla birlikte Zürih’e döndü. Çok zor şartlarda yaşayan Mileva ve çocuklar, sefil bir hayatla tek başlarına mücadele ettiler. Mileva, İki kez beyin kanaması geçirdi ve aylarca kötürüm yaşadıktan sonra Zürih Devlet Hastanesi’nde öldü.
Einstein’a mı ne oldu?
Bildiğiniz gibi işte; Hep alkışlandı, ödüller aldı, paralar kazandı. Ne Mileva ne de açlık ve yoklukla uğraşan çocukları umurundaydı. Son derece parlak kariyerini aşkı için bir kenara atan Mileva’ya ev işi yaptırıp çocuk baktırıp bir de geceleri makale hazırlatıp altından kalkamadığı matematik denklemlerini çözdürüp teorilerini ispatlattı. Sonra da fırlattı attı. Peki ya Mileva ile yolları kesişmeseydi, Einstein Einstein olabilir miydi acaba? Mileva’nın yeteneği ve zekâsı olmasaydı, bu kadar yaratıcı olabilir miydi?
Ahhh Mileva ahhh! Çok kaliteli bir ailenin biricik kızı. Einstein’dan daha iyi puanla girdiği okuldan atılmak zorunda kalan zeki ama saf kadın. Görecelik Teorisi’nin gizli kahramanı. İyiniyetini, sevgini suiistimal eden, emeğini yok sayan bencil Einstein’ın mağdur karısı.
Ve en çok da hiç bir kadının geleceğini, bir erkeğin vicdanına ve aklına teslim etmemesi gerektiğinin en acı kanıtı!
Halbuki bugün herkes onu tanıyor olabilirdi, dünyanın en büyük fizikçileri arasında ismi sayılabilirdi, bilimsel çalışmaları dünyada çığır açabilirdi. Ama o ne yaptı; Fedakarlık uğruna potansiyelini bir hiç uğruna harcadı!
Fedakarlık, karşılıklı olana denir. Biri feda ediyorken kendini diğeri kar ediyorsa olmaz o iş. Fazla fedakarlık, kişinin kendi kul hakkına girmesidir hem, günahtır. Bugün milyonlarca kadın, aynı kaderi yaşıyor Mileva gibi. Aşk uğruna, eşi, ailesi, çocukları adına kariyerinden, geleceğinden vazgeçiyor. Tek başına ayakta durabilme gücünü, ekonomik özgürlüğünü, bir gün çekip gitmeyeceğinden, kendisini terk etmeyeceğini dahi bilmeden bir adamın avuçlarına bırakıveriyor. Her şeyini feda ederken geri kalan ömrü cefayla geçiyor.
Yapmayın!
En çok kendinizi sevin sonra da kendinize iyi geleni…
Siz kendinizi sevmezseniz başka kim o zahmete girer ki!
Hem unutmayın;
Çok fedakarlık yapana kıymet verilseydi, yıllarca tarla süren öküze bıçak sürülmezdi!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan
Cansen Ablacım çok doğru bir tespit, harika bir anlatım ve çok akıcı bir yazı. Eline emeğine sağlık