Paris,derin bir sessizlik içindeydi
Birazdan, yeni bir güne başlayınca olacaklardan habersiz, mışıl mışıl uyuyordu.
Şehrin köhne banliyölerinden birinde, önlüğünün altına gizlediği büyük, ahşap bir çerçeveyle zorlukla yürüyen adam, gün aydınlanmadan evine vardı. Bir odun yığının arkasında, duvardaki oyuğa çerçeveyi yerleştirdi. İki saat sonra da evinden çıkıp işine gitti.
O sırada hiç kimse, bu işin bir eseri dünyaca ünlü yapacağını tahmin dahi edemezdi, hatta adamın kendisi bile…
Bir ara veriyorum hikayeye ve soruyorum;
’Dünyanın en bilinen, en tanınan, meşhur sanat eseri, tablosu hangisi acaba?
100 kişiye sordum, tek popüler cevabı aldım; Tabii ki ‘Mona Lisa’…
Gerçekten de hepimiz biliriz Mona Lisa’yı, hepimizin iyi kötü bir fikri vardır onun hakkında. Nedir onu bu denli yapan diye sorulduğunda, gizemli gülümsemesi geliyor değil mi ilk akla. Bir bakıldığında gülümsüyor olması bir bakıldığında ise hüzün barındırması. Üstat Leonardo da Vinci resmi yaparken, sağında ve solundaki dümdüz olması gereken ufuk çizgilerini bilerek mi birbiriyle böyle tutarsız yaptı da bu ifade oluştu yoksa istemeden mi oldu, bilmiyoruz. Bildiğimiz bir yüzde zıt iki duyguyu verebilmek, maharet işi. Bir de bakışları var ki hatunun, eyvah eyvah. Tabloya bakan kişi nereden, hangi açıdan bakarsa baksın, Mona Lisa sanki hep doğrudan onun gözlerinin içine bakıyor gibi. Bu da mı gol değil pardon sanat değil hocam yani?
Ancaaakkk Mona Lisa’yı bu kadar ünlü yapan ne sırıtışı ne de içinizi okuyan bakışları. Onun dünyaca ünlenmesinin sırrı, yazının başında anlatmaya başladığım hikayede. Devam ediyorum o halde;
Ahşap çerçeveyi oyuğa saklayıp işine giden adam, 1911 yılının 21 Ağustos günü, Mona Lisa tablosunu, sergilendiği Louvre Müzesinden çalmıştı. Günlerden pazartesi olduğu için, yokluğu 24 saat fark edilmedi ve bu bir skandala dönüştü. Müzedeki panik havası, hızla yayıldı.Louvre Müzesi polislerle doldu, içeriye bir karargâh kuruldu. Yaklaşık 49 dönümlük bir alana yayılmış müze, bir hafta boyunca didik didik arandı ama tablo bulunamadı. Bu Fransa için büyük bir şoktu. Herkes şunu soruyordu;
‘Mona Lisa’yı gören oldu mu?’
İlk zamanlarda, eser Fransa dışında pek bilinmiyordu ancak ilerleyen günlerde Mona Lisa için müthiş bir tanıtım başladı. Dünya çapındaki gazetelerde, dergilerde, sokak panolarında, el ilanlarında, çikolata kutularında her yerde Mona Lisa vardı. Müzedeki boş kalmış yerinin önünde metrelerce kuyruklar oluşuyordu. Çalınması öyle infial uyandırmıştı ki boş kalan yeri bile izleyici topluyor, para kazandırıyordu.
Hırsız, müzede çalışan Vincenzo Perugia idi ve İtalya’da 100.000 dolara satmaya çalışırken yakalandı ve açıklamasında; Eserin İtalya’ya ait olduğunu o yüzden İtalya’da kalması gerektiğine inandığı için çaldığını söyledi.
Ve Mona Lisa, 27 ay sonra evine geri döndü. Çalınana kadar yalnızca belirli sanat çevrelerindeki insanların bildiği bir eser iken, bu olay sayesinde bir anda dünya çapında üne kavuştu. Bir yıldız oldu!
Bir hırsızlık hikayesinden yıldızlığa giden bu yol;
‘Her İşte bir hayır vardır’ a kadar getirdi beni tutup ellerimden. Son birkaç gün, bugüne kadar hakkını hiç teslim etmediğim bir söze, bir deyişe methiyeler düzmem gerektiğini öğretti bana. Haksızlıklar, insanımsı şeytanlar bu mübarek ayda hatırlattı, bu sözün anlam ve önemini. Olmuyor diye üzüldüğüm onca şey, tutmuyor diye hayıflandığım onca plan, gerçekleşmiyor diye kırıp döktüğüm onca hayal meğer hayrımaymış benim, ayağıma batan dikenler gülün habercisiymiş.
Her şerde bir hayır mı bin hayır mı var bilemiyorum ama sınavsız sınıfı geçemiyorsun, onu biliyorum. Her şey Ademle Havva’nın suçuydu. Sınavsız sınıf atlama hakkımızı onlar yüzünden kaybettik. Bir elma için değer miydi be canlarım, nefse hakim olmak bu kadar zordu sanırım.
Herkesin sınavı ayrı bu dünyada;
Kimi açlıkla, yoklukla, parasızlıkla kimi hastalıkla.
Bazımız aşkla bazımız eşle dostla evlatla.
Neye zaafın varsa o senin sınavın.
Neye karşı zayıfsan mücadele de hep onunla.
Şükrederek geçilen sınavlar, iyi geliyor sonrasında.
O şerler yüzünden edilen isyanlar ise başa hep bela.
Velhasıl, olmuyor diye sızlandığım o kadar çok duaya, iyiki olmadı diye şükrettim ki sonradan, Mevlana’nın sözünü küpe yapıp taktım artıkkulağıma;
“İstediğin bir şey olmuyorsa;
Ya daha iyisi olacağı için, ya da gerçekten de olmaması gerektiği için olmuyordur bu hayatta!
Son olarak da mevzuyu Mona Lisa’dan ta buralara kadar getiren Leonardo da Vinci’nin ruhuna El Fatiha…!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan