SÜMME HAŞA!
Binlerce yıldır bitmeyen ve de bitmeyecek en büyük iktidar çatışması hangisidir?
Aklınıza devlet makamları, taht oyunları falan geliyor değil mi?
Geçiniz efendim geçiniz! Bunlardan çok daha ciddi, önemli bir mücadele var ki çözülmesi de pek mümkün değil gibi! Üstelik dil-din-ırk gözetmeksizin de her toplumda mevcut kendisi!
Evet bildiniz; Gelin- Kaynana çekişmesi!
Farkındayım mevzu derin, binlerce yıldır çözülmemiş olması da tesadüf değil. Ama hangi tarafta olursanız olun çatışmanın sebebi birbirlerinden haz etmemeleri ya da birbirlerini asla affedemeyecek olmaları da değil, kabul edin! Konu; hangisi daha güçlü ve erkek üzerinde daha etkili! Erkek hangisini tutarsa iktidarı o elde ediyor, kendini zafer kazanmış sayıyor. Böyle de düşününce acaba tek benim mi aklıma kabarmış hindiler geliyor?
Yahu yapmayın, bu işin tek kazananı oluyor o da paylaşılamadığını sanıp bundan gizli gizli zevk alan oğlunuz/eşiniz. Gelin-kaynana arasında kalan erkek, her iki tarafın ilgisiyle mest olup borusunu öttürüyor. Hanımlar hanımlaarrr kendinize gelin; Filler tepişirken çimenler ezilmiyor, mangallar pişiyor orada, kadınlar, kızlar zeybek oynuyor!
Valla işin sırrı dil bilmekte. Öyle üç-dört lisan falan bilmeye de gerek yok başarmak için. Tek dil var öğrenilmesi gereken o da tatlı dil. O tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarmakla kalmaz dans ettirir dans!
Tencere kapağına benzetirim ben dili, kıpırdadı mı fokurdadı mı, içinde ne pişiyor anlarsın. Parayla açılamayan kilitlerin anahtarı, tedavisi mümkün olmayan hastalıkların şifasıdır dil, hem vezir eder seni hem de rezil!
Gelin kızım sözüm sana; Eşinin, en sevdiğinin annesi o. Doğurmuş, bakmış, sana hazırlamış. Senin seveceğin adam olsun diye uğraşmış. Aslında adam olsa yeter de artarmış da kadın bir de sana göre ölçmüş, biçmiş, tartmış. Sen de olmuş adamı, hazır haliyle almışsın. Kıymet bil canım biraz, tatlı dil göster, kocanın hatırına sev kadını, saysan da yeter!
Ah kaynana, can kaynana; senin adın çıkmış kötüye ne yapsan nafile! Ama biraz tatlı dil biraz anlayış ve empatiyle değiştirebilirsin bu kaderi bence! Oğlun sevmiş, almış, eş demiş bağrına basmış. Gençler aralarında anlaşmış. Geline kızıp küseceğine ona da anne ol bundan böyle. Bir evlat daha kazandın, fena mı işte!
Bununla ilgili güzel bir hikaye vardır, bilmem duydunuz mu;
Hikaye Çin’de geçiyor. Çinli bir genç kız olan Li-Li, gelin olup gelenekleri gereği kayınvalidesinin evine taşınır. Ancak kısa bir süre sonra kayınvalidesiyle arasında geçimsizlikler başlar. Evde kendini kötü ve çok mutsuz hisseden Li-Li, ayrı bir eve taşınmak istese de Çin geleneklerine bu mümkün olmadığından bu huzursuzluğa ve gerginliğe mecburen dayanmaya çalışır. Hayat sadece kendisi ve kayınvalidesi için değil annesi ile karısı arasında kalan eşi için de gitgide çekilmez olmaya başlar. Genç gelin çaresizlik içinde kıvranırken aklına çılgın bir fikir gelir; Kayınvalidesini gizlice zehirlemek!
Çin’in büyücüleri ve aktarları meşhur malum. Li-Li doğruca ihtiyar bir aktara koşar ve planını anlatır. Yaşlı aktar, ona bitkilerden bir şurup hazırlar ve der ki;
“Bu, etkisi üç ay içinde görülecek bir zehir. Üç ay boyunca her gün azar azar kayınvalidenin yemeğine bunu karıştıracaksın. Ama kayınvaliden öldüğünde kimsenin senden şüphelenmemesi için üç ay boyunca ona çok iyi davranmalı, bir dediğini iki etmemelisin. En sevdiği yemekleri yapıp ona hizmette kusur etmemelisin. Kadıncağız üç ay sonra nasılsa ölecek, bari kimse anlamasın.”
Li-Li, sevinç içinde eve döner ve aktarın dediklerini aynen uygulamaya başlar. Kayınvalidesine her gün çok güzel yemekler pişirip hiç olmadığı kadar da iyi davranır. Hatta o kadar iyi davranır ki kayınvalidesi gelinine haksızlık ettiğini düşünüp yaptıklarından dolayı pişman olur. Gelinini bağrına basar, sarıp sarmalar. Ailede artık herkes çok mutludur. Fakat Li-Li’nin içi içini kemirmektedir. Zehir yüzünden kayınvalidesi ölecektir oysa artık anne-kız gibidirler ve genç kadın kadını kaybetmek istememekte, bunu düşündükçe çok üzülmektedir. O aktara yeniden gider ve ağlayarak; ‘Kayınvalidemin ölmesini istemiyorum n’olur zehri etkisizleştirecek bir panzehir hazırlayın’ diye yalvarır.
Yaşlı aktar sorar; ‘Neden artık kayınvalidenin ölmesini istemiyorsun? Oysa buraya ilk geldiğinde çok kararlı görünüyordun? ’
“İstemiyorum, çünkü…” der Li-Li gözyaşlarını silerek. “O çok değişti, artık eskisi gibi aksi değil, evin içinde gülümseyerek dolaşıyor, bildiklerini bana öğretiyor. Beni eşime övüyor, kolluyor. Kızım diye hitap ediyor. Evde çok huzurluyuz!”
Yaşlı aktar gülümseyerek; “Demek işler yolunda ve birbirinizle artık zıtlaşmıyorsunuz öyle mi?”
“Asla!” der genç gelin, “Zıtlaşmak şöyle dursun, çok seviyoruz birbirimizi. Biraz görmesek özlüyoruz. Ölmesini istemiyorum, annemi kaybetmek istemiyorum! ”
Yaşlı aktar uzun sakalını çekiştirerek tane tane konuşmaya başlar; “Sevgili Li-Li! Merak etme, sana zehir diye verdiğim aslında şey vitamin şurubuydu. Bu şuruptan yemeğine katarak sadece kayınvalidenin daha sağlıklı kalmasını sağladın.” Derin bir nefes aldıktan sonra devam eder;
“Gerçek zehir senin beyninde, dilindeydi. Hırs ve inat, önünü görmeni engelledi. İyi kalbinde nefret tohumları ektin karşılığında da mutsuzluk biçtin. Kayınvalidene iyi davranınca ayna oldun ona, yüzleştirdin hatalarıyla. Haksızlık yaptığını fark etti, sevgi ekti o da, huzur biçti karşılığında. Tatlı dilin, sıcak jestlerin toparladı bak, aranızı da yuvanızı da !”
Kıssadan hisse;
Tatlı dil şart, insanı ölümden bile kurtarıyor baksanıza :)
Bir de gelinler, kaynanalarına iyi davransınlar yaa; O kadar yetiştirmişler, emek harcamışlar kocalarına,
Yoksa benim bir oğlum var, geleceğin kaynanası olacağımdan falan değil canım,
Sümme haşaaaaa :))
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan