ÜÇ PERVANE
Buram buram kırmızı kokan, caddeleri sokakları, lokantaları mağazaları kalplere boğan yılın en tutkulu, aşklı meşkli, sevgilili haftasına gelmiş bulunuyoruz. Lütfen kemerlerinizi bağlayın.
Koltuğunuzu dik konuma getirin, masalarınızı kapatın.
Okuduğunuz sürece kemerlerinizi bağlı tutun.
Aşkın bence en güzel hikayelerinden biri geliyor şimdi, hazır olun :) ;
Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç varmış. Kızın adı Tispe, delikanlınınki ise Piremus imiş.
Bu iki genç, yan yana evlerde otururlarve çocukluklarından beri de birbirlerine aşıklarmış ama aileleri görüşmelerini istemez, uygun olmadıklarını düşünürlermiş. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlarmış.
İki evin arasında gizli bir çatlak varmış. Aileleri bunu bilmez, onlarda geceleri burada buluşur, o aradan birbirlerine seslerini duyurur, aşklarını dile getirirlermiş. Birbirlerine aşık bu çift, bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar vermişler. Tispe ağaca Piremus'dan önce varmış. Gittiğinde, avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya gelmiş. Tispe korkarak bir mağaraya doğru koşmaya başlamış, oraya sığınmış.
Bu can havliyle koşma sırasında farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüş.
O sırada Piremus gelmiş buluşacakları yere ve gördükleri karşısında donup kalmış. Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe'nin eşarbını parçalıyormuş. Tabi o an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe'yi parçalayarak yediği olmuş. Tispe’siz yaşayamayacağından emin olan Piremus’un aklından geçen tek şey sadece aşkı uğruna canına kıymak olmuş. Belinden hançerini çıkarıp göğsüne saplamış ve kanlar içindeki cansız bedeni yere düşmüş.
Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermiş.
O ağacın altına geldiğinde de korkunç sahneyle yüzleşmiş. Piremus'un cansız vücudu, elinde Tispe'nin düşürdüğü eşarbıyla yerdeydi. Büyük şok yaşayan Tispe, eşarbı ve uzaklaşan aslanı görünce, onun öldüğünü düşünen Piremus’ın aşkı uğruna canına kıydığını anlamış. Bunun üzerine bir an bile düşünmeden hançeri almış ve göğsüne götürmüş. Piremus, aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri göğsüne saplamış.
Bedeni, Piremus'un bedeninin üstüne yığılmış.
Onların aşkı ölesiye bir aşktı ve ölüm bile onları ayıramamıştı.
Tam da o anda Tanrılar, bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istemişler ve bu çiftin üstünde duran ağacı bu aşka adamışlar. Piremus’un kanını bu ağacın meyvelerine, Tispenin gözyaşlarını ise ağacın yapraklarına vermişler. O günden beri kara dut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini (Piremus’un kan lekesini), dut ağacının yaprakları (Tispe’nin gözyaşları) temizler.
Bilir misiniz ki dut ağacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini görürsünüz…
Birçok değerin yavaş yavaş yok olduğu bir dünyada tutunduğumuz bir aşk var, o da kalsın valla. Midede uçuşan kelebeklerin kanat çırpışlarında saklı aslında, yaşamaya dair tüm şifalar, devalar.
Çünkü aşk insanı hayata bağlar, hayat da insanı aşkla bağlar.
Aşk, kalbinin senden bağımsız hareket etmeye başladığı zamandır. Geçici bir delilik halidir kendisi çünkü duyguların ele geçirmiştir aklını, fikrini. Kendinle de yeniden tanışırsın aşık olduğunda, o deli, o çılgın, o cesur sen ile yüzleşirsin ve o sen’i çok seversin.
Gerçek aşk şans oyunları gibi, çıkma hayali bile mutlu eden milli piyango bileti sanki. Ama tutturabilene aşk olsun. Çıldırmış şairlerin titreyen mısralarında, piyasa şarkılarının birbirinin aynı nakaratlarında, bilen-bilmeyen herkesin ağzında, boş kelamlarında yer alan bir kelimeden mi ibaret aşk artık?
Olmasın, öyle olmasın. İnanmaktan vazgeçmediğinde gelip seni bulan mucizeler gibidir aşk, bulur seni hiç ummadığın anda. Sarar bedenini, karışır ruhuna. Aşkın ilk soluğu aynı zamanda mantığın son soluğudur.
Okuyarak değil de yaşayarak öğrenilir tıpkı hayat gibi. O yüzden aşk, belki de hayatın ta kendisi.
Kelimeler, cümleler hatta harfler bile aciz aşk’ın önünde, yetersiz. Namaz kılmaya da benzer aşk; Niyet ettikten sonra sağa sola bakılmaz, yoksa bozulur. İki ayrı yatakta, İki yalnız rüyadayken bile iki aynı düşün birbirine değmesi aynı zamanda. İki kalbin tek ruhta atması, tek başına atamaması…
Şans işi aşk, öyle herkese nasip olmaz. Aşk zannettiğin duygular olmuştur mutlaka ama o öyle kolay yaşanmaz.
Tüm kalbini, başkasının merhametine bırakırsın aslında, ya çok mutlu olursun sonunda ya da mahvolursun.
İnsanlar bir mum alevinin önündeki üç pervane gibiydi;
İlki aleve yaklaştı ve şöyle dedi; ‘Ben aşkı biliyorum!’
İkincisinin kanatları yaklaşarak aleve değdi ve dedi ki; ‘Ben aşkın ateşinin nasıl yaktığını bilirim!’
Üçüncüsü ise kendini hiç tereddüt etmeden ateşin kalbine attı ve ateş onu eritti.
Yalnızca o bildi, gerçek aşk ne idi.
Gerçek aşk, yanacağını bile bile ateşe yürümekti!…
SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN....!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan