YAĞMURUN ŞIMARIK SEVGİLİSİ
Soğuk, puslu kış günlerinin tam da merkezinden bildiriyorum. Kışlar soğuk ve yağışlı, dağlar kıyıya paralel uzanıyor ve bitki örtümüz maki değil ne yazık ki…
Ben de isterdim şöyle Akdeniz’den bildireyim, yağmur yağsa da denize gireyim, hava puslu olsa da üşümeyeyim ama durum öyle değil tabi. Arkasına rüzgarın gücünü almış yağmurun, cama vura vura kendisini ifade ettiği bir akşamda ‘ben ne kara kışlar gördüm, yıkılmadım’ şarkısıyla işte karşınızdayım…
Yağmur; Tanrı’nın oğlunun, güneşin kızına imkansız sevdası. Gecenin koyu sessizliğinde, usul usul yağan bir ninni, çakan şimşekleriyle gök gürültülü bir sevgili, gökyüzündeki hayal gücünün tuvali…
Babam; “Yağmuru seviyorum” dedikçe kızar bana; “Melankolik misin sen” der.
"Güneşi herkes sever, maharet yağmuru sevebilmek de" derim ben de. "Hiç düşündünüz mü, yağmur bulutların değil, gece boyunca bizi aydınlatan yıldızların gözyaşlarıdır hem belki de…"
Bak bak şu bakış açısına bak yaaa, söyleyin yağmuru hiç böyle düşünmüş müydünüz acaba :)
Biliyorum yağmur, çamuru hatırlatıyor, çileli trafiği, hızla geçen arabalardan sıçrayıp da üstü başı sırılsıklam eden suları. Rüzgardan ters dönen şemsiyeler geliyor belki aklınıza, ıslanmamak için saçak altına konuşlanmalar…
Ama beni biliyorsunuz, yüzyılın romantiği, son aşk bükücüsüne bu bakış açısı yakışmaz, bünye kaldırmaz. Hele de geçen haftaki ‘Sevgililer Günü’ havasından sonra. O halde derim ki şimdi kafanızdaki bu bakış açısını usulca yere bırakın, ellerinizi havaya kaldırın ve duruma şöyle bakın;
Kim bilir belki de iki bulutun birbirine duyduğu aşktır yıldırım ve o bulutların gözyaşıdır aslında yağmur…
En sevdiğim kokudur, yağmur sonrası toprak kokusu. Doğa kana kana içmiştir suyunu, nemlenmiştir çatlayan yaraları. Duştan sonraki o hafiflik, temizlik hissi etrafı sarar. Sevdikleri gelir insanın aklına, anılar sağanak olup yağar. Hep merak ederim, toprak sevdiklerimizi aldığı için mi koynuna, bu kadar güzel kokar acaba?
Yağmuru sevenler ayrıdır benim için, daha bir özeldir onlar, kıymetlidir. Kendimden biliyorum çünkü yağmur daha bir anlamlı gelir, yüreği dünden ıslak kalanlara. Hem bir şey söyleyeceğim, ağlamakla yağmur aynı şey değil mi aslında. Nasıl yıkayıp da temizliyorsa yağmur şehrin tüm kirlerini, kalbimiz de bizim gökyüzümüz, gözyaşlarıyla yıkanır tüm acılar, anılar şehrin yalnızlığında.
Ve sonra güneş açar. Bitmek bilmez dertler, yağmur olup üzerimize yağsa da bilirsiniz ki rengarenk gökkuşağı ancak yağmurdan sonra çıkar…
Geçen gün kalabalık bir grupla otururken pencereden dışarıya ilişti gözüm bir an. Yüzümde kocaman bir gülümseme, ‘gökkuşağııııı’ diye bağıran çığlığım geldi kulağıma. Şaşırdı herkes; “Amma sevindi, alt tarafı bir gökkuşağı” bakışlarıyla. Artık büyümüş, kocaman bir kadın olmuş olsam da gökkuşağı benim için hala bir başka. Çocukken ilk gördüğümde hayranlıkla peşine düşecek kadar büyülendiğim şeydi gökkuşağı ve ben hayatta çok isteyip de elde edememekle ilk kez onun sayesinde tanıştım.
Hepimizin yaptığı resim aynıydı küçükken, hatırlarsınız; İki kahverengi dağ, onları birbirine bağlayan gökkuşağı. Sol köşede üçgen çatılı bir ev ve ağaç, önünde ip atlayan çocuklar. Boşuna sorup durmaya gerek yokmuş yaa, Abidin’den önce biz çizmişiz aslında mutluluğun resmini.
Renkli kalemler ve pergel yardımıyla çizerdim gökkuşağını eskiden. Şimdi ise düşleri gerçek yapmanın yolunu bulan kalplere dönüyorum yüzümü. Düşlerimin içinden bir gökkuşağı çıkartıyorum, altından geçmek kalıyor bana sadece...
Düşlere dair renklerden ibaret gökkuşağı; kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor, pembe…
İçimden bir ses, beyaz da olmalı diyor. Vardı bence eskiden. Ama hep karalandığı için sonunda farklı renklere ayrıldı. Oysa hepsi birleştirdiğinde o çıkmalıydı. Siyah da yok evet, haklı bence; Tüm gece ona aitken oradaki renklerden biri olmayı neden istesin ki…
Gökkuşağı, yağmurun şımarık sevgilisi, öyle her zaman yoktur meydanda. Ne zaman güneşle gönlünü alır yağmur, o zaman çıkar ortaya. Damlalarına tutunup da gökyüzüne tırmanacak sıklıkta yağarken damlalar, hüzne gebe anılar da yıkanır şehir yalnızlığında, örselenmiş duygular rıhtımında…
Gökkuşağı, özgürlüğün, düşlerin, güzelliğin, ümidin simgesi. Aşkın platonik hali gibi sanki! Görebileceğimiz ve yaşayacağımız kadar yakın ve gerçek, dokunamayacağımız kadar uzak ve zor…
Diyeceğim o ki, her kışın sonu bahar, her acının sonu var.
Yağmuru sevenler; Gökkuşağının ışığın ve damlaların sevişmesi olduğunu bilenler.
Her karanlık mutsuzluk değildir yani, bazıları rengarenk şarkılar söyler ufukta...
Ansızın bir gökkuşağı çıkar, fırtına sizden özür diler!
CANSEN ERDOĞAN
www.cansenerdogan.com
twitter: @cansenerdogan
instagram: cansenerdogan