İÇİMDE Kİ BU BOŞLUK
Eline almış bir taşı vurur da vurur kabine sanki daralmıştır ruhu bir kere uzaklaşıp kaçmak ister herkesten, her ortamdan, yalnız yaşayan adam/kadın.
Eskisi gibi değildir hayat, artık daha çok ayrılmış adam/kadın vardır şehirlerde. Daha çok yalnız yaşamlar ve yalnızlaşmış adam/kadın.
Bir istatistik de okumuştum boşanan birçok erkek bir yıla kalmadan yeni bir evliliğe adım attığını.
Bunun başlıca nedeni ise sanırım ev işlerin de beceriksiz olması ve kadınsız kalamamak olsa gerek. Yâda yılların verdiği bağımlı olmanın neticesi olmalı.
Peki, ama ya yalnızlık. İşte asıl mesela o. Hayatınızda ne kadar çok kadın olursa olsun evde günün belli saatini yalnız yaşıyor iseniz hayata bakış acınız biraz değişebiliyor.
Zaman zaman birisi olsa hayatınızda diyorsunuz, karşılıklı oturup sohbet etsek, birer kahve içsek ya da oturup kitap okusak ama onun evin için de varlığını hissetsem dediğiniz oluyor elbette.
Sonra diyorsunuz ki, içinizden gelen bir korku ile… Özgürlüğüm…
İşte o özgürlüğe alışmış adam/kadın bir anda korku ile hayata tekrar uyanıyor ve başlıyor her ciddi ilişkiden kaçmaya. Hayatı; sadece gelip geçici, uzakta var ise güzel oluyor ilişkilere dönüyor.
Özgürlüğünüz mü yoksa yanınızda olduğunu hissettiğini biri mi? Bu yalnızların sık sık düştüğü ruhsal durum.
Hastalık gibi hatta…
Bir böyle bir öyle, gitgellerle geçen bir yaşam…
Yalnızlığımı seviyorum, özgürlüğümü de. Peki, nedir beni gene de huzursuz eden içimde ki bu boşluk.
Ve arada bana şu mısraları söyleten;
“Gel kaçalım buralardan, nereye mi?
Sakin bir sahil de yaşayalım, arada da köye dağlara çıkalım...
Ver elini...”
Fedai Çakır
4 Ekim 2015, İstanbul