Çin’in Wuhan bölgesinde ortaya çıkan Covid-19 (Koronavirüs), tüm dünyaya yayılarak, insanlığın ölümcül bir salgını olmuştur. İnsanın olduğu siyasi, kültürel ve toplumsal her alanda etkisini göstermiş olan bu afet, aynı zamanda dini sahada da ciddi bir tesire sahip olmuştur. Tüm dinlerin ana ve yerel tapınakları kapanmış ve din adamlarının farklı tepkilerine yol açmıştır. Bu doğrultuda birtakım çevreler tarafından din-bilim karşılaştırması yapılmış ve dinlerin bu konuda tükenmişliğinden söz edilir olmuştur. Oysa ki bu afet, din mensuplarını etkilediği gibi başta doktorlar olmak üzere bilim insanlarını da ölüme götürebilmiştir.
Afetler, din mensupları ve inkarcılar, Teist, Ateist ve Deist olan tüm kesimleri kapsar. Sözgelimi 500’lü yıllarda yaşanan Justinianus veba salgınında dünya nüfusunun yarısı (25-50 milyon kişi); 1346-1353 yılları arasında Avrupa’da ortaya çıkan veba salgınında kıta nüfusunun yaklaşık %40’ı (75-125 milyon) ölmüştür. İslam tarihinde ise Hz. Ömer döneminde de Amvas vebası görülmüş ve bu salgın yüzünden yaklaşık 30.000 Müslümanın hayatını kaybetmiştir.
Salgınlar konusunda üç farklı yaklaşım sergilenmiştir:
- Virüs salgınının meydana gelmesinde tek sorumlu doğal veya insani olgulardır. Bunun çözümü ise tamamen bilimsel verilerdir. Asla dini boyut aranmamalıdır.
- Koronavirüs başta olmak üzere deprem, kuraklık, kıtlık, savaş ve salgın hastalıklar, Tanrı ile insan arasındaki ilişkilerin zayıflaması ve bilhassa toplumsal nitelikli dini-ahlakî yozlaşmanın bir sonucudur. Zira virüs, Allah’ın günahkâr insanlara bir cezasıdır. Çözümü ise Tanrı’ya sığınılması ve toplum olarak ilahi emirlerin yerine getirilmesidir. Günahlardan vazgeçilmelidir.
- İnsanlar, Allah’ın dünya ve evrende geçerli kıldığı tabiat kanunlarına (sünnetullah) uymayarak ilahî düzeni bozmuşlardır. Çözümü ise, virüse karşı mücadelede insanların fiilî duada bulunması yani bilim insanları tarafından önerilen tedbirlere uyulması gerekir.
İlk yaklaşım dinle ilgisi olmayan veya din karşıtı olan kesimler tarafından dillendirilmiştir. İkincisi ise muhafazakâr ve radikal din mensupları tarafından sahip çıkılmıştır. Üçüncüsü ise Müslümanların ezici çoğunluğu ve diğer dinlerin de önemli bir kesimi tarafından benimsenmiştir.
Koronavirüs salgınına karşı hem Yahudi hem de Hıristiyan dünyasında farklı tepkiler olmuştur. Her iki din mensupları da genel olarak tüm insanlığın maruz kaldığı virüs salgınını işlenen günahlara kaşı Tanrı’nın bir öfkesi olarak ilahî bir azap şeklinde yorumlamışlardır. Ancak virüse kaşı alınan tedbirlere uyulması hususunda Yahudilerin tepkileri Hıristiyanlığa nazaran daha sert olmuştur. Evanjelik gruplar dışındaki Hıristiyan dünyasında Katolikler ve Ortodoksların genel olarak virüs salgınına karşı alınan tedbirleri yerine getirmeye çalışmışlardır.
İslam dini yaşanan bu tür musibetleri insanın iç dünyasında anlamlandırmaktadır. İnsanları bu tür hadiselerin görünen ve görünmeyen manaları üzerinde düşünmeye yöneltmektedir. İslamiyet, yaşanan musibetleri hem bilimin açıklamalarını hem de ilahi uyarıları da ötelemeden bütüncül bakış açısıyla izah etmektedir. Genel-geçer İslam yaklaşımda ise musibetler, kendisinden ders ve ibret alınması gereken bir ayet, işaret ve uyarı olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu uyarı Tanrı’ya yöneliş yanında, “Başınıza gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yüzündendir” (eş-Şura 42/30) ayetinde belirtildiği gibi, birçok afet ve hastalık, insanın kendilerine ve doğaya verdikleri zararın sonucunda gerçekleşmektedir. Buna insanların kendi elleriyle laboratuvarlarda ürettikleri de eklenmelidir. Bu doğrultuda COVID-19 salgınının değerlendirmenin en iyi sunumu, “Allah'ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların, kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda, karada ve denizde bozulma başladı. Bu şekilde Allah belki doğru yola dönerler diye, yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır” (Rum 30/41). Bunun anlamı, Allah’ın koruma ve kollamamızı istediği doğa kanunlarının insan tarafından bozulmasıyla dünyadaki doğal denge bozulmakta ve ardından da felaketler gelmektedir. Burada sorumlu insandır. Bu nedenle Allah, yaptıkları yanlışlıkları insanlara göstermek için afetler yaratmaktadır. Ama bu yaratma, yine insanın yapıp ettiklerinin bir sonucudur.
Marjinal Müslüman gruplar ve kimseler dikkate alınmazsa, Koronavirüs salgını Kur’an ayetleri ve hadis verileri doğrultusunda anlamlandırıldığından şu sonuç çıkmaktadır: “Taun (salgın) olan yere girmeyiniz ve Taun olan bir yerden başka bir yere de gitmeyiniz” hadisinde Hz. Peygamber bu gibi durumlarda, öncelikle fiziki tedbiri önermiştir. İslami olan da budur. Yoksa “Dua edin, Allah’a sığının, Allah’ın izniyle bir şey olmaz” sözü, dini görünümlü, İslami olmayan bir yaklaşımdır.
COVID-19, tüm insanlara yönelik bir uyarıdır. Ancak bu uyarı, Tanrıya yöneliş anlamında olmayıp, dünyanın doğal dengesini bozmaya yöneliktir. Bu bozma, tabiata müdahale şeklinde olduğu gibi, insanın ürettiklerinin (virüs gibi) bir karşılığıdır. Zira doğa ve insanlık aleyhine yapılan her şeyin karşısında olmak ilahi bir emirdir. İyileşmeye yönelik tüm adımlar da Tanrısal bir buyruktur. Nitekim “İman altmış şubedir. İlki Allah’a inanmak olduğu gibi sonuncusu ise insanlara zarar verme kaygısıyla yoldaki bir taşı kenara almaktır” hadisinde yer aldığı şekliyle Koronavirüs’ü insanların dinden uzaklaşması sonucu bir ceza olarak değerlendirip, bundan teselli çıkarmak ve toplumu suçlamak yerine, soruna tıbbi, sosyolojik ve psikolojik çözüm üretmeye katkı sağlamak, İslam inancının bir gereğidir.
Prof. Dr. Ramazan BİÇER