Emekli Emniyet Müdürü İsmet Sayar, 1993 yılında trafikte radara yakalandığı anısını sosyal medya hesabından paylaştı..Paylaşımı meslektaşları ve sosyal medya kullanıcıları tarafından büyük beğeni topladı.İsmet Sayar'ın " VİCDAN YANLIŞI UNUTMUYOR...! " başlığıyla yaptığı paylaşım da şu ifadeler yer aldı :" VİCDAN YANLIŞI UNUTMUYOR...1993 yılı Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünde Şube Müdürü rütbesiyle çalıştığım senelerdi.Şube Müdürü rütbesi, Emniyet Müdürü sınıfına girer...O yıllar, bölücü terör örgütünün o bölgede ortalığı cehenneme çevirdiği zamanlardı. Bizim için boş zaman bulmak imkansız gibiydi. Akşam eve gider, sabaha doğru çoğu zaman operasyonlar için şubeye geri dönerdik.Sivil çalıştığımızdan saç sakalımızda bir düzen olmazdı. Dışarıdan görünüşümüz klasik devlet memurlarına pek benzemezdi...BAS GAZASenelik iznimden düşürülmek üzere bir günlük izin aldım.Karaman'da yapmam gereken bir iş için, sarı renkli Reno 9 dizel arabamla yalnız başıma yola çıktım.Alışkanlığım haline gelmiştir; araba sürerken, genelde 90 kilometre hızı pek geçmem. 80-90 km arası giderim.Bu hız, hem ekonomiktir hem de güvenlidir.Yolum uzundu. Epey bir süre öyle gittim.Böyle giderken, uygun yolu buldum mu, uyuşmayayım diye, biraz gaza basar, hızlanırım. Beş on dakika sonra tekrar normal hızıma dönerim.Normal yolumda gidiyorken, aniden solumdan hızla bir Mercedes geçti, hemen arkasından da Nova marka bir araba..."Hadi şunlara takılayım bir beş dakka da... Uykum falan gelmesin!" diye düşündüm.Gazı topukladım...Mercedes önde, Nova onun arkasında, ben de en arkada gitmeye başladık.Tabii ki, benim onlara yetişebilmeme imkân yok!Hızımız 130 kilometre civarındaydı.Birden trafikçilerin ileride yol uygulaması yaptıklarını fark ettim, hemen yavaşladım.Mercedes'le Nova arabalar hızlarını kesmeden geçip gittiler.Trafik memuru benim durmamı ve kenara çekmemi işaret etti.Yol kenarında, resmi bir Renault 12 trafik ekibi arabası duruyordu. Ben de onun yanına çektim.Memur:"Ehliyet, ruhsat!" dedi.Çıkardım, verdim."Radara yakalandınız, aşırı hız! Cezalısınız..." dedi.Trafik kontrollerinde hiç bir zaman mesleki kimliğimi belli etmem, nüfus kimlik belgemi göstermeyi tercih ederim. Polis kartımı vermeyi görevlilerimizi baskı altına almak gibi bir hisse kapılırım.Görev yaparken "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" diyenlerden nefret ederim. Benim nefret ettiğim bir şeyden elbette herkes nefret ediyordur diye düşünürüm..."Mercedes'le Nova da hemen benim önümden gidiyorlardı. Aynı hızdaydık. Madem ki radar uygulaması yapıyorsunuz, neden onları da durdurmadınız?" diye sordum.Polis memuru,
"Beyefendi, radar en sondaki arabayı tespit eder, en sonda da sizin arabanız vardı. İtiraz etmeyin. Çıkın arabadan, cezanızı ödemek için komiserimin arabasının yanına gidin!" diye çıkıştı.Hız kontrolü yapan radarlar, gördükleri bütün arabaların hızlarını an be an gösterirler. Arabanın önde, ortada, arkada, sağda veya solda olması hiç önemli değildir...Benden aldığı ehliyet ve ruhsatı, Renault 12 model resmi polis arabasının arka koltuğunda oturan resmi giyimli komiserine uzattı, verdi.Haksızlık yapıldığını hissettim mi, sinir tepeme vurur.Bazen neden bilmem, ruhum köpüreceğine sakinleşir,"Gidişata bir bak bakalım da, sonra yapacağını yine yap!" diye seslenir...Arabamdan indim, resmi ekip arabasının yanına vardım. Komiser arka koltuğa oturmuş, elinde makbuz ve kalemle bekliyordu.Çok tuhaf bir şekilde; arka koltuğun üzeri gelişi güzel atılmış kağıt paralarla doluydu. Sanki para kaynıyordu."Kolay gelsin kardeşim. Ne yapmamız gerekiyor? diye sordum.Komiser ekip arabasının içinden biraz göbeğinin üzerine doğru eğilerek, açık olan camdan suratıma baktı, ciddi bir tarzda,"Radara yakalandınız, ceza ödemek zorundasınız beyefendi," dedi."Doğru söylüyorsunuz hızlı gidiyordum, cezayı hak ettim de komiserim... Ben bu şartlarda ceza filan ödemem!" dedim.Biraz şaşırdı, biraz bozuldu, ilk anda ne söyleyeceğini bilemez gibi oldu."Hem suçu işlediğinizi kabul ediyorsunuz hem de cezayı ödemem diyorsunuz. Sizin aklınız başınızda mı beyefendi?" diye sordu.Arabam sarı renkliydi. O zamanlar sarı renkli arabalarla korsan taksicilik yapanlar vardı. Diyarbakır'da çalışsam da Ankara plakalıydı."Yooo!" dedim, "Gayet aklım başımda. Ne söylediğimi de gayet iyi biliyorum!""O zaman cezanızı ödeyin, devlet memurunun görev yapmasına engel çıkarmayın!" dedi."Öderim ama adaletli olursanız!" dedim.İçinden büyük bir ihtimalle:"Çattık hıyarın birine!" diye geçirmiştir. Belki de "Yine çatlak birine dek geldik!" diye düşünmüştür..."Biz herkese adaletli davranırız beyefendi. Ondan kuşkunuz olmasın!" dedi otoriter bir şekilde... "Bakın makbuzu yazacağım ona göre...""Boşuna yazmayın o makbuzu," dedim. "Adalet yoksa ceza da yok!""Beyefendi bu yolda azami hız 90 kilometre. Siz 130 kilometre hızla radara yakalandınız. Biz de size aşırı hızdan ceza kesiyoruz. Adaletsizlik bunun neresinde?" diye sordu."Benden önce 130 kilometre hızla giden Mercedes'le Nova marka arabaya neden ceza kesmediniz o zaman?" diye diklendim."Beyefendi başkasının da aynı suçu işleyip cezasını çekip çekmediği sizi ilgilendirmez. O bizim sorunumuz. İşimizi bize öğretmeye kalkmayın!" dedi.Aslında vaktim olsa, tam da uğraşacağım bir olayla karşı karşıyaydım ama o gün Karaman'a varıp, beklemeden geri dönüş yapmak zorundaydım.Pantolonumun arka cebinden cüzdanımı çıkardım."Hah işte şöyle... Yola gelin! Makbuzu keseyim mi?" diye sordu.Sanırım cüzdanı çıkarınca para ödeyeceğimi sanmıştı.Soruş tarzı, yüz ifadesi hiç hoşuma gitmemişti. "İsterseniz makbuz kesmeden de daha ucuz yollu bu sorunu çözebiliriz", atmosferi vardı...Polis müdürü kimliğimi gösterdim, elimin birisiyle de anında gömleğinin iki yakasına yapıştım."Ulan senin canına okurdum ama dua et ki işim acele!" dedim. "Bir daha sakın karşıma çıkma!"Memur, yolun kenarından bağırdı;"Hooop! Ne oluyor orda?"Bir elim arabanın içinde oturan komiserin yakasında, kafamı çevirdim:"Çok konuşma lan oradan, görevini doğru düzgün yap!" diye bağırdım sinirle. "Yanına varırsam gösteririm sana da dünyanın kaç bucak olduğunu..."Komiserin yakasını bıraktım. Elinden ruhsatımla ehliyetimi hızla çekip aldım. kendi arabama geçtim. Arabamı çalıştırdım, sürdüm.Sinirden içim içimi yiyordu.İçimden bir ses:"Doğru yapmıyorsun! Geri dönüp bunların yaptıklarını işleme koydurmalısın," diyordu.Bir başka ses de:"Sen kendi işine bak, bu işe bulaştın mı kendi işini yapamazsın." diye dalgalanıyordu.Yolda gidiyordum ama kafam bir türlü durulmuyordu.İnsanoğlunun tuhaf bir beyin yapısı vardır; vicdansız bir iş yaptığı zaman kendini rahatlatmak isterse hemen bir çözüm geliştirir. Önceliği kendi çıkarına tanır."Bu ekiplerin bir müdürü yok mu, bir müdür yardımcısı yok mu? Bostan korkuluğu mu bunlar? Sen kendi işlerinden sorumlusun! Bas gaza, yolcu yolunda gerek..." diyen bir ses kafa bulanıklığımı durulttu.Bastım gaza...Bu olay içimde bir yara olarak kaldı. Kapanmadı gitti bir türlü...Bazen kendi kendime,"Sen de yaramaz polisin tekisin," derim. "Nasıl bıraktın onları öylesine orada vicdansız !..."O olay vicdanımda hiç kapanmadı, bir türlü kapatamadım gitti işte... Çok üzgünüm..." ÖZEL HABER-** Halis KAHRAMAN** (Türkiye Haber Ajansı)
"Beyefendi, radar en sondaki arabayı tespit eder, en sonda da sizin arabanız vardı. İtiraz etmeyin. Çıkın arabadan, cezanızı ödemek için komiserimin arabasının yanına gidin!" diye çıkıştı.Hız kontrolü yapan radarlar, gördükleri bütün arabaların hızlarını an be an gösterirler. Arabanın önde, ortada, arkada, sağda veya solda olması hiç önemli değildir...Benden aldığı ehliyet ve ruhsatı, Renault 12 model resmi polis arabasının arka koltuğunda oturan resmi giyimli komiserine uzattı, verdi.Haksızlık yapıldığını hissettim mi, sinir tepeme vurur.Bazen neden bilmem, ruhum köpüreceğine sakinleşir,"Gidişata bir bak bakalım da, sonra yapacağını yine yap!" diye seslenir...Arabamdan indim, resmi ekip arabasının yanına vardım. Komiser arka koltuğa oturmuş, elinde makbuz ve kalemle bekliyordu.Çok tuhaf bir şekilde; arka koltuğun üzeri gelişi güzel atılmış kağıt paralarla doluydu. Sanki para kaynıyordu."Kolay gelsin kardeşim. Ne yapmamız gerekiyor? diye sordum.Komiser ekip arabasının içinden biraz göbeğinin üzerine doğru eğilerek, açık olan camdan suratıma baktı, ciddi bir tarzda,"Radara yakalandınız, ceza ödemek zorundasınız beyefendi," dedi."Doğru söylüyorsunuz hızlı gidiyordum, cezayı hak ettim de komiserim... Ben bu şartlarda ceza filan ödemem!" dedim.Biraz şaşırdı, biraz bozuldu, ilk anda ne söyleyeceğini bilemez gibi oldu."Hem suçu işlediğinizi kabul ediyorsunuz hem de cezayı ödemem diyorsunuz. Sizin aklınız başınızda mı beyefendi?" diye sordu.Arabam sarı renkliydi. O zamanlar sarı renkli arabalarla korsan taksicilik yapanlar vardı. Diyarbakır'da çalışsam da Ankara plakalıydı."Yooo!" dedim, "Gayet aklım başımda. Ne söylediğimi de gayet iyi biliyorum!""O zaman cezanızı ödeyin, devlet memurunun görev yapmasına engel çıkarmayın!" dedi."Öderim ama adaletli olursanız!" dedim.İçinden büyük bir ihtimalle:"Çattık hıyarın birine!" diye geçirmiştir. Belki de "Yine çatlak birine dek geldik!" diye düşünmüştür..."Biz herkese adaletli davranırız beyefendi. Ondan kuşkunuz olmasın!" dedi otoriter bir şekilde... "Bakın makbuzu yazacağım ona göre...""Boşuna yazmayın o makbuzu," dedim. "Adalet yoksa ceza da yok!""Beyefendi bu yolda azami hız 90 kilometre. Siz 130 kilometre hızla radara yakalandınız. Biz de size aşırı hızdan ceza kesiyoruz. Adaletsizlik bunun neresinde?" diye sordu."Benden önce 130 kilometre hızla giden Mercedes'le Nova marka arabaya neden ceza kesmediniz o zaman?" diye diklendim."Beyefendi başkasının da aynı suçu işleyip cezasını çekip çekmediği sizi ilgilendirmez. O bizim sorunumuz. İşimizi bize öğretmeye kalkmayın!" dedi.Aslında vaktim olsa, tam da uğraşacağım bir olayla karşı karşıyaydım ama o gün Karaman'a varıp, beklemeden geri dönüş yapmak zorundaydım.Pantolonumun arka cebinden cüzdanımı çıkardım."Hah işte şöyle... Yola gelin! Makbuzu keseyim mi?" diye sordu.Sanırım cüzdanı çıkarınca para ödeyeceğimi sanmıştı.Soruş tarzı, yüz ifadesi hiç hoşuma gitmemişti. "İsterseniz makbuz kesmeden de daha ucuz yollu bu sorunu çözebiliriz", atmosferi vardı...Polis müdürü kimliğimi gösterdim, elimin birisiyle de anında gömleğinin iki yakasına yapıştım."Ulan senin canına okurdum ama dua et ki işim acele!" dedim. "Bir daha sakın karşıma çıkma!"Memur, yolun kenarından bağırdı;"Hooop! Ne oluyor orda?"Bir elim arabanın içinde oturan komiserin yakasında, kafamı çevirdim:"Çok konuşma lan oradan, görevini doğru düzgün yap!" diye bağırdım sinirle. "Yanına varırsam gösteririm sana da dünyanın kaç bucak olduğunu..."Komiserin yakasını bıraktım. Elinden ruhsatımla ehliyetimi hızla çekip aldım. kendi arabama geçtim. Arabamı çalıştırdım, sürdüm.Sinirden içim içimi yiyordu.İçimden bir ses:"Doğru yapmıyorsun! Geri dönüp bunların yaptıklarını işleme koydurmalısın," diyordu.Bir başka ses de:"Sen kendi işine bak, bu işe bulaştın mı kendi işini yapamazsın." diye dalgalanıyordu.Yolda gidiyordum ama kafam bir türlü durulmuyordu.İnsanoğlunun tuhaf bir beyin yapısı vardır; vicdansız bir iş yaptığı zaman kendini rahatlatmak isterse hemen bir çözüm geliştirir. Önceliği kendi çıkarına tanır."Bu ekiplerin bir müdürü yok mu, bir müdür yardımcısı yok mu? Bostan korkuluğu mu bunlar? Sen kendi işlerinden sorumlusun! Bas gaza, yolcu yolunda gerek..." diyen bir ses kafa bulanıklığımı durulttu.Bastım gaza...Bu olay içimde bir yara olarak kaldı. Kapanmadı gitti bir türlü...Bazen kendi kendime,"Sen de yaramaz polisin tekisin," derim. "Nasıl bıraktın onları öylesine orada vicdansız !..."O olay vicdanımda hiç kapanmadı, bir türlü kapatamadım gitti işte... Çok üzgünüm..." ÖZEL HABER-** Halis KAHRAMAN** (Türkiye Haber Ajansı)