Hükümetler veya devletler, dünyanın bazı temel sorunlarıyla mücadeleden sorumlu birincil kuruluşlardır. Savaşın önlenmesi, barışın tesisi, insan hakları ihlallerinin önlenmesi, demokrasinin güçlendirilmesi, küresel ısınma, göç, terörizm, yoksullukla mücadele, toplumsal cinsiyet eşitliği, ticaretin dengelenmesi, ekonomik büyüme gibi sorunların çözümü, bunların başında gelmektedir.
Demokrasinin en temel işlevlerinden biri de örgütlü toplumlardır. Örgütlü toplumlar, devlet ve hükümet politikalarının oluşturulmasında “itici güçtür.” Toplumların örgütlenmesindeki önemli yapılar ise resmi kurumlar haricindeki Sivil Toplum Kuruluşları (STK)’dır.
Sivil Toplum Kuruluşları (STK), ileri demokrasilerde önemli bir yer tutar. Toplum yararına kamuoyu oluşturur ve lobi faaliyetlerinde bulunur. Bir toplumda STK’lar ne kadar çok ve etkin ise o toplumda temel hak ve özgürlükler ve demokrasi o kadar gelişmiş demektir. STK’ların güçlü olması için, bireylerin katılımı ve etkin katkısı da oldukça önemlidir.
Hükümetler/Devletlerarası ilişkilerin temelinde ise “kamu diplomasisi” yatmaktadır. Kamu diplomasisi, siyasi ve hukuki temele dayalı bir iletişim şeklidir. Elçi/Büyükelçi/Diplomat diye tanımlanan kamu görevlilerince yürütülen yazılı ve sözlü ilişikler ve iletişim bütünüdür. Kamu diplomasisinde taraflar (devletler) masaya eşit şartlarda otursa bile, güçlü olan taraf daima masadan pastanın büyüğünü alarak kalkar. KKTC’nin tanınmaması, Filistin Meselesi, Tayvan Bağımsızlığı gibi meseleler, kamu diplomasinin güçlünün haklı olduğunu gösteren örneklerdir.
Kamu diplomasinin yanında, son yıllarda, belirli bir sosyal aktör tipinin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu aktör(ler) Kar Amacı Gütmeyen Sivil Toplum Kuruluşları’dır. STK’lar, sivil diplomasi adını verdiğimiz iletişim araçlarıyla ve lobicilik çalışmalarıyla, daha eşitlikçi diplomasinin olduğu yapının olduğu kuruluşlardır.
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), Greenpeace ve Dünya Doğa Fonu (WWF) gibi STK’ların girişim ve çabaları küresel siyaseti etkilediği gibi, sosyal hayatı, ekonomiyi, iş dünyasını ve medyayı da etkileyerek, dikkatleri STK’ların küresel gücüne çekmiştir. Hal böyle olunca da doğal olarak, sivil toplum diyaloğu ve sivil diplomasi daha değerli hale gelmiştir.
STK’lar, küresel aktörlük rolünü başarıyla sürdürmektedirler ancak küresel ölçekteki STK’ların sayının azlığı, etki alanını daraltmaktadır. Devletlerin, STK’ları dikkate almasında en önemli etken kuşkusuz güçlü ve caydırıcı oluşlarında yatmaktadır.
STK'lar iki türlü faaliyette bulunurlar: Savunuculuk ve Hizmet. Savunuculuk yapan STK'lar lobicilik yaparak, araştırma raporları hazırlayarak, faaliyet alanları çerçevesinde uzmanlık hizmeti vererek, konferans, panel vb. toplantılar yaparak, toplumsal bilinci artırmaya çabalarlar. Böylece sosyo-ekonomik veya politik sistemi de etkilemeye ve hatta şekillendirmeye çalışırlar.
Hizmet sunan STK'lar ise hükümetler tarafından eksik veya yetersiz kalan süreçlerde devreye girerler. Sağlık hizmetlerinin sağlanması, beslenme, barınma, aşılama, göçün önlenmesi, insan hakları ihlalleri, toplumsal cinsiyet eşitliği, alt yapı hizmetlerinin sağlanması gibi sorunların çözümüne doğrudan odaklanırlar. Bu çalışmaları yaparken de sponsorluk, bağış, fon kaynakları veya devlet kaynakları gibi kaynaklar için destek ararlar. Hizmet sunan STK’lar için operasyonel yapılardır diyebiliriz.
STK'lar küresel sahnenin yükselen yıldızlarıdır. Devletler en güçlü yapılarken, özel sektör ve iş dünyası da ikinci güçlü faktördü. Ancak şimdilerde ve bundan sonra STK’lar, ikincil güç olacak ve belki de bazı durumlarda devletlerin üstünde yeni bir güç olacaklardır.
STK’lar, çalışmalarına yerelde başlarlar ancak daha sonra global bir etkinlik alanı kazanırlar. Başlangıçta uluslararası savunuculuk yapmak veya hizmet vermek üzere kurulmuş olsalar bile, kuruluş yerleri ulus devletlerin içindedir ve coğrafi konumları, STK’ların tipolojisini şekillendirir. STK’ların dünyanın en ciddi sorunlarından bazılarının çözümünde önemli bir rol oynadığına şüphe yoktur. STK'lar faaliyetleri, kapsamları ve uluslararasılaşma stratejileri açısından farklılık gösterebilirler. Ancak hepsinin ortak amacı “insanlığa” hizmettir.
Dünyanın sorunları giderek ağırlaşıyor. Küresel iklim değişikliği, savaşlar, göç, terörizm, mikro milliyetçilik, insan hakları ihlalleri, açlık, yoksulluk, sömürgecilik, silahlanma, kalkınma, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve daha pek çok sorun devletler tarafından çözüme kavuşturulamıyorken, STK’ların küresel itici güçleri, STK’ların devletlere politik baskı kurmasında, sorunların çözümünde etki alanı oluşturmada kritik öneme sahiptirler.
Her ne kadar gelişmiş Batı ülkeleri kaynaklı güçlü STK’lar olsa da gelişmekte olan veya az gelişmiş veya demokratik özgürlüğün olmadığı ülkelerde STK’lar güçlü ve etkin değillerdir. Bu noktada STK’ların kuruluş amaçları kapsamında varlıklarını sürdürmeleri için, uluslararası ve tarafsız bir fon oluşturulması ve STK’lar tarafından gerçekleştirilecek, savunuculuk veya hizmet projelerine bu fon/fonlar tarafından destek sağlanmasına imkan tanınmalıdır.
Elbette STK’ların fon bulmada yardımcı olunması önemlidir ancak ondan daha da önemlisi, STK’ların bağımsız ve tarafsız kalması çok daha önemlidir. STK’ların küresel aktörlük rolünün başarısı, özgürlüğünde olacaktır.
Hnr. Dr. Musa Karademir
BDU Uluslararası Diplomatlar Birliği Başkanı
United Kingdom EODP Türkiye Başkanı ve İyi Niyet Büyükelçisi
TÜRFED Federasyonu Kurucu Genel Başkanı
TÜKON Tüketiciler Konfederasyonu Kurucu Genel Başkan Yrd