Son günlerde gerek ülkemizin gerekse dünyanın gündemini ziyadesi ile meşgul eden tahıl meselesine birde farklı bir bakış açısı ile biz bakmaya çalışalım.
‘Tahıl’ kelimesi Türk Dil Kurumu’na göre Arapça kökenli olup buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, pirinç vb. hasat edilen ürünler ile tohumlarının genel adı, hububat anlamına gelmektedir.
Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’ya saldırması sonucu gerek Batı’da gerek dünyada iyiden iyiye bir tahıl sorunu baş göstermeye başladı.
Dünyanın en büyük 5 tahıl üreticisine baktığımızda Ukrayna’nın üretim sıralaması aşağıdaki şekildedir:
Darı: 1-Hindistan, 2-Nijerya, 3-Nijer, 4-Mali, 5-Çin,
Pirinç: 1-Çin, 2-Hindistan, 3-Endonezya, 4-Bangladeş, 5-Vietnam,
Buğday: 1-Çin, 2-Hindistan, 3-ABD, 4-Rusya, 5:Fransa,
Mısır: 1-ABD, 2-Çin, 3-Brezilya, 4-Meksika, 5-Endonezya,
Arpa: 1-Rusya, 2-Fransa, 3-Almanya, 4-Ukrayna, 5-Kanada,
Çavdar: 1-Rusya, 2-Polonya, 3-Almanya, 4-Belarus, 5-Ukrayna,
Tabloya baktığımızda Avrupa’nın tahıl ambarı olarak da görülen Ukrayna’nın arpada dünyanın en büyük dördüncü çavdarda ise dünyanın en büyük beşinci üreticisi konumunda olduğunu görüyoruz.
FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü)dan alınan verilere göre dünyanın en büyük 5 tahıl üreticisi konumunda olan ülkeler çeşitlerine göre değişiklik göstermek koşulu ile yukarıda sıralanmıştır. Peki dünyanın en verimli ekilip biçilebilen arazilerine sahip Türkiye, bu ilk beşin sıralandığı listelerde kendine neden yer bulamadı?
Hatta bırakın ilk beş içinde olmayı, ilk on hatta ilk yirmi içinde bile kendine yer bulamıyor.
Aslında yukarıdaki listeye baktığımızda almamız gereken o kadar mesaj ve ders var ki!
Mesela; ekonomik gelişmeyi sadece betonlaşmaya, turizme ya da özelleştirmeye bağlayanlara yukardaki liste son derece güzel mesaj veriyor.
Şuan dünyanın ekonomik olarak en büyük ülkesi konumunda olan Amerika Birleşik Devletleri mısır üretiminde birinci buğday üretiminde üçüncü konumda.
Dünyanın en büyük nufüsuna sahip olan ve dünyanın en büyük ikinci ekonomik gücü olan Çin pirinç ve buğday üretiminde birinci, mısır üretiminde ikinci, darı üretiminde ise beşinci sırada.
Demek ki dünyanın ekonomik olarak en büyük ülkelerinden olmanın şartlarından bir tanesi de tarımda da güçlü olmaktır.
Gıda konusunda kendi kendine yetebilmektir.
Türkiye sahip olduğu verimli topraklar, alabildiğine düz ovalar, iklim ve ekilip biçilmeye müsait olan milyonlarca hektarlık alanlarıyla dünyanın en önemli tahıl üreticisi olma vasfına sahip olabilecekken her geçen yıl bu umudu süratle kaybediyor.
Dünyada gittikçe kendini hissettiren gıda kriziyle birlikte ülkemiz bir taraftan tahıl ihraç ederken diğer taraftan tahıl ithal etmektedir.
TZMOB-Ziraat Mühendisleri Odası’ndan alınan sayısal verileri incelediğimizde 2000 yılında 91.590.360 dekar alan buğday ekim alanı iken 2018 yılında bu alan 76.000.000 dekara düşmüştür.
Her geçen yıl ekim alanı sistematik olarak düşmeye, düşürülmeye devam etmektedir.
Bu durum sadece buğday için değil şekerpancarı, ayçiçeği ve diğer tahıl ürünleri için de geçerlidir.
Türkiye 2000 yılında 963,668 ton buğdayı ithal ederken 1,782,048 ton buğdayı ihraç etmeyi başarmıştır.
Aynı Türkiye 2018 yılında 2,933,438 ton buğdayı ithal edip sadece 14,112 ton buğday ihraç edebilmiştir.
Ekonominin kitabını yazdığını iddia eden Sayın Cumhurbaşkanı’nın liderliğindeki Türkiye’de tahıl ve diğer tarım ürünlerini üretme konusunda da kitap yazmışız da haberimiz yokmuş.
Şu günlerde yıllarca ABD ambargosu ile boğuşan kimsenin beğenmediği İran’da 5 lt sıvıyağın ortalama fiyatı yaklaşık 50 TL civarında iken dünyanın en güzel ayçicek arazilerine sahip olan Türkiye’mizde ise 5lt sıvıyağın fiyatı ortalama 200 TL.
Üstüne üstlük sanki devlet ve millet olarak çok zengin ve müreffeh bir toplummuşuz gibi tatillerimiz dokuz günün altına inmezken Atatürk’ün pek sevdiğim şu sözünden çok şey öğrenmemiz gerektiğini düşünüyor ve yazımı onun bu sözüyle bitirmek istiyorum:
“Millî hedef belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor değildir. Önemli olan, çetin olan o yollar üzerinde çalışmaktır. Denebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz. Yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak. Toplumsal hastalıklarımızı incelersek temel olarak bundan başka, bundan önemli bir hastalık keşfedemeyiz; hastalık budur. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı bir şekilde tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun doğal sonucu olan refah ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır.”