Tarih boyunca yeryüzünde milyarlarca insan yaşadı.
Toplumsal düzeni sağlamak adına bir araya geldiler, nice devletler kurdular.
Yer küremizde belki yüzlerce devlet, onlarca medeniyet kuruldu.
Doğal sınırları ve ömürlerine ulaşınca bu devletler zayıfladı ve yıkıldı.
Üzerinde yaşadığımız bu topraklara geldiğimizde bu kadim coğrafyanın milattan önce 2000-2500’lere dayanan nice medeniyetlere ev sahipliği yaptığını görürüz.
Hititlerden Friglere, Lidyalılardan, İyonlara, Urartulara, Roma İmparatorluğu’ndan Bizansa kadar yaşadığımız bu coğrafya çok büyük devletlere ve medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır.
Nihayet 1071 itibariyle Anadolu Türklere açılmış ve ilelebet Türk yurdu olarak kalmaya devam edecektir.
Bu toprakların bunca medeniyete yurt olması tesadüf müdür?
Peki ya bizler bu kadar rağbet edilen medeniyetler beşiği olan bu toprakların ne büyük bir hazine olduğunu biliyor muyuz?
Ne büyük bir hazinenin üzerinde oturduğumuzu biliyor muyuz?
Bir memleket düşünün ki,
Evet, bu yazdıklarım bu ülkenin var olan özellik ve güzelliklerinin belki sadece milyonda biri.
- O memleketin dört tarafının üçü denizlerle çevrili olsun. Memleketin içinde binlerce dere, ırmak, nehir, göl, akarsu vs. olsun. Ama o memleketin insanının ezici bir çoğunluğu için balıketi yemek lüks sayılsın.
- Bir memleket düşünün ki, dünyanın en eşsiz benzersiz koylarına, sahillerine denizlerine, ormanlarına boğazına, tarihine, kültürüne ve şehirlerine sahip olsun. Ama o memleketin vatandaşları saydığımız bu güzellikleri ancak televizyonlardaki tur reklamlarında görebilsin.
- Bir memleket düşünün ki, o memlekette yaşayan insanlar yüzyıllardır birlikte, beraberce ve kardeşçe yaşamış olsun ancak şimdilerde dünyada eşi benzeri görülmemiş bir ayrıştırılmaya maruz bırakılsın.
- Bir memleket düşünün ki, bir tarafı Ortadoğu, bir tarafı Akdeniz, bir tarafı Karadeniz, diğer bir tarafı Avrupa ile komşu olan dünyada eşsiz bir stratejik konuma sahip olsun. Ama aynı memleket başarısız bir dış politika sonucu bütün komşuları ile kavgalı hale getirilsin, komşularla sıfır sorun diye yola çıkıp sıfır komşulu bir hale düşürülsün.
- Bir memleket düşünelim ki dünyanın en kadim şehirlerinden biri olan, Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği Mustafa Kemal Atatürk’ün düşman işgalinden kurtardığı, Napolyon’un “Dünya bir devlet olsa başkenti İstanbul olurdu” dediği İstanbul’a sahip olsun. Sadece İstanbul değil, Akdeniz’de Antalya’dan Mersin’e, Güneydoğuda Diyarbakır’dan Mardin’e, Karadeniz’de Trabzon’dan Artvin’e, İç Anadolu’da Konya’dan Ankara’ya, Doğu Anadolu’da Erzurum’dan Kars’a, Ege’de, İzmir’den Muğla’ya, Marmara’da Edirne’den Bursa’ya… Daha nice kadim şehirlere sahip olsun. Her bir şehir birbirinden zengin yer altı yer üstü kaynaklarına doğal ve tarihi güzelliklere sahip olsun.
- Bir memleket düşünelim ki dünyanın en verimli ovalarına tarım arazilerine sahip ama o memleket buğdayı, ay çiçeğini hatta patatesi bile ithal ediyor olsun. Yine aynı memleket dünyanın en verimli otlaklarına sahip ama o memleket yurt dışından canlı ve cansız hayvan eti ithal ediyor olsun.
- Bir Memleket düşünün ki o memleketin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından o memleketin kadınlarına seçme ve seçilme hakkı vermiş olsun. Hem de o yıllarda kendini dünyanın en ileri medeniyeti olarak tanımlayan batıda bile kadına bu hak verilmemişken. Şimdilerde o memleket kadına şiddet, kadın cinayetleri, çocuk istismarı gibi yüz kızartıcı hadiselerde dünyada liderliğe oynasın.
- Yukarıda yazmaya çalıştığım bunca özelliğe, güzelliğe yer altı ve yer üstü kaynağa sahip olmasına rağmen o memleketin parası dünyanın en değersiz para birimleri arasında, enflasyonu da dünyanın en yüksek enflasyonunun olduğu ülkeler arasında olsun.
- Bir memleket hayal edelim ki, o memleketi kuranlar o memleketten dünyaya yüz yıllarca adalet ile hükmetmiş olsun ama o dedelerin torunları adalet kavramını yerle bir etsin. Benim gibi düşünmek şartıyla, beni övmek şartıyla ve bana biat etmek şartıyla her şey serbest olsun. Benim gibi düşünmez isen bana biat etmez isen ve bana muhalif olursan ise da vay başına gelenler. Basın özgürlüğü bireysel hak ve özgürlükler gibi söylemler Lea Fontaine’den masallar olarak yakında anlatılırsa şaşmayın.
Bu memleket bizim memleketimiz, TÜRKİYE.
Şimdilerde milyonlarca başıbozuk kontrolsüz ipsiz sapsız kimine göre mülteci kimine göre göçmen kimine göre de yabancılar tarafından işgal edilen, ettirilen memleket.
Yüce Allah bu cennet vatanı her türlü dahili ve harici hainlerin, düşmanların şerrinden korusun. Bu yazımı çok sevdiğim şu iki sözle bitirmek istiyorum:
“Memleket isterim, ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun. Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim; yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun. Olursa bir şikayet, ölümden olsun.”
Cahit Sıtkı Tarancı
“Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.”
Mustafa Kemal Atatürk