Yaşar Kaba – İlk Yayın: 20 Ağustos 2008 | Güncelleme: 2025
Gazetecilik; yalnızca haber vermek değil, tanıklık etmektir.
Yazarlık; sadece kelime dizmek değil, sorumluluk almaktır.
Bugün kalem tutan herkes kendine şu soruyu sormalı:
“Ben neye tanıklık ediyorum ve bu tanıklığı kim için yazıyorum?”
Uğur Mumcu, “Bir gazeteci, halkın avukatıdır” demişti.
Abdi İpekçi, “Gazetecilik, yalanı susturup gerçeği konuşmaktır” diye tarif etmişti.
İşte bu yüzden gerçek bir gazeteci ve gerçek bir yazar, önünde diz çökülemeyecek olanlardır.
Köşesinden Kule Yapanlar Değil
Bugün köşe yazarları adeta birer medya derebeyi hâline geldi.
Oysa yazarlık; halkın vicdanı olmak, gerçeğin izini sürmek demektir.
İyi yazmak yetmez.
Kim için, neden ve neye karşı yazıldığı önemlidir.
Kimi zaman bir işçinin işten çıkarılmasına,
kimi zaman bir çocuğun eğitim hakkının gasp edilmesine,
kimi zaman bir halkın belleğinin unutturulmasına karşı yazmaktır yazarlık.
Kalem Hem Kılıçtır, Hem Merhemdir
Gazeteci ve yazar olmak, yalnızca bilgiye değil, cesarete de sahip olmayı gerektirir.
Bir toplumun belleği, basın yoluyla şekillenir ya da silinir.
Sorumluluk sahibi bir yazar bu yüzden yalnızca kelime işçisi değil, hafıza bekçisidir.
Bugün kalemler ya bir propaganda silahı, ya da sessiz bir süs olarak kullanılmakta.
Ama asıl mesele; halktan yana mı, hakikatten yana mı yazıldığıdır.
Ben bu yazıyı 2008 yılında yazdım.
Gazeteciliğin de, yazarlığın da, “cemiyetçi” değil “toplumcu” bir sorumluluk taşıdığını savundum.
Ve belki de bu yazıydı, beni daha büyük bir sorumluluğa — bu kitabı yazmaya — iten...
Bugün hâlâ aynı soruyu soruyorum:
"Ben bu halk için neyin tanığıyım?"
Cevabını ararken, elimde sadece kalemim var.
Kalemin susmasın