BAYRAMLAR ULUSLARIN VARLIĞINI SİMGELER
Sevgili dostlar; her ulusun kendine özgü önemli günleri vardır. Bu özel günler, o ulusların varlık nedenlerini barındırır, o günün şartlarında ağır bedeller ödenmiştir. Bu nedenle, ulusların varlığının devamı anlamında, gelecek nesillere aktarılma zorunluluğu vardır. Zorunluluk gerekçesi, yeni kuşakların aynı tuzağa düşmemesi, aynı acıları yaşamamasıdır. Ancak, bizim ulusal bayram olarak nitelendirdiğimiz önemli günler, ulus ötesi öneme sahiptir. Öncelikle bunu iyi anlamak ve özümsemek gerekir. Bunu anlayabilmek içinse, çağlar ötesi insan Mustafa Kemal’i iyi anlamaktan geçer. Son yıllarda bu önemli günler bazı güçler tarafından ne yazık ki tartışma konusu haline getirilmiştir. Bu gün her kafadan bir ses çıkmaktadır. Bu, olayın özünü bilenleri oldukça derinden yaralamakta, üzüntüye sevk etmektedir. Ben bu halkın içinde yaşayan, farklı siyasi görüş ve düşüncelerde olan insanlarla birlikte olan biri olarak, biliyorum ki, halkımızın ulusal bayramlara saygısı en üst düzeydedir. Çünkü onlar bu bayramların ne anlama geldiğini bilmektedirler. Ne yazık ki, bir avuç siyasi aktörün kendilerine gösterilen ilgiyi, kötüye kullanarak, halkı kendi dar görüş ve düşünceleri doğrultusunda, düşünmeye zorladığını görüyoruz. En acı olanı ise, bilinçaltında ne olduğu bilinmeyen bu aktörlerin, halkın dini inançlarını, bu özel günlere karşı kullanıyor olmalarıdır. Halk iki ara, bir derede bırakılmaktadırlar. Yalnız şunu bilmeliler ki, bu yapılanları gelecekte halk affetmeyeceği gibi, tarihte affetmeyecektir. Bizler, Mustafa Kemal’i ve ulusal kurtuluşu, ne kadar anlayabildik? Bu soruyu bu ülkede yaşayan her birey iyi sorgulamalıdır. Her şeyden önce, 19 Mayıs 1919 da başlayan süreci iyi bilmek gerekir. Ben bu konuda, kimseye bilmişlik taslama niyetinde değilim. Birçoğumuz az da olsa bu dönemleri, büyüklerimizden ve öğretmenlerimizden öğrendik. Eksik olan, toplum önderlerinin o günkü şartlarda, dünya ve Türkiye gerçeklerini çok iyi analiz edip önümüze koymamasıdır. Çünkü onlar yabancı kuramları okumaktan, yabancı hayranlığından, Mustafa Kemal’i anlamaya zaman bulamamışlardır. Bizlerse hazırcı yaklaşımlarla, onlardan aldıklarımızla yetinmek kolaycılığına kaçmış, birey olarak sorumluluk almaktan ne yazık ki imtina etmişiz. Kemalist devrimler, ulus ötesi demiştim. Bu yazımda önemli günlere (Ulusal Bayramlara) değineceğim. Eğer ulusal bayramlarımızı anlayamazsak, birbirimizi yemeye devam ederken, ülkeyi de içinden çıkılmaz bir çatışmaya, götürürken, asıl gündemi, toplumun gereksinimlerini gözden kaçırmış olmuyoruz mu? Büyük önder Mustafa Kemal, Ulusal kurtuluş savaşı sonrası, bu önemli günlere işaret ederken, çok önemli bir şey daha yapmıştır. Toplumun değişik gruplarını da onurlandırmıştır. Tüm savaşların galibi olan Mustafa Kemal, Asker kimliğine rağmen, bir asker gibi değil, sadece Türklerin lideri gibi değil, tüm insanlığın lideri gibi davranmıştır. Şöyle ki acıların üzerine sevgiyi ekmiştir. 19 Mayıs 1919 600 yıllık imparatorluk darmadağın edilmiş, Başkenti işgal edilmiş, Padişah kendi sarayında esir olmuş, koltuğunu koruma uğruna, işgal kuvvetlerinin her istediğine evet demiştir. Anadolu da birçok bölge işgal edilmiş, dış güçlerin desteklediği ayrılıkçı gruplar ise, birçok bölgede köyleri basıp, adeta soykırıma girişmiş, Osmanlı orduları terhis edilmiş, tüm silahlarına el konmuş bir durumda herkes umutsuzluk içindedir. Bir kişi hariç, Mustafa Kemal, o tüm zorluklara rağmen, Karargahı ile birlikte Anadolu ya geçebilmek için mücadele etmiştir. Sonunda 15 Mayısta, İstanbul’dan başlayan yolculuk, Samsunda onun Anadolu halkıyla buluşmasını sağlamıştır. Aslında 19 Mayıs Çetin bir savaşın başlangıcıdır. Mustafa Kemal, bu günü büyük bir savaşın başlangıcı olarak almaktan öte, Bir ulusun doğuşu olan bu günü, bağımsızlık uğrunda şehitlik mertebesine eren, okul çağındaki çocukların anısına, gençlik ve spor bayramı yapmıştır. Gençlik bayramı dünyada ilktir. İlan edildiği ülkede gençliğe paye verilirken, dünyada gençliğin önemine işaret etmiştir. Çünkü spor barıştır, dostluktur. 23 Nisan 1920 Trablus’ta, Şam’da, Filistin de ve Çanakkale efsane olan komutan Mustafa Kemal, Ulusal Kurtuluş savaşını Muzaffer, kendini beğenmiş bir komutan edasıyla değil, ülkenin birçok yerinden seçilen temsilcilerle oluşturduğu Büyük Millet Meclisiyle yürütme yoluna gitmiştir. Bu dünyada ilktir. Dünyada ilk defa bir kurtuluş savaşı kurulan meclis eliyle yönetilmiş, alınan tüm kararlar TBMM de tartışılarak alınmıştır. Mustafa Kemal’in Başkomutanlığa atanması bile, 4 gün 4 gece tartışılarak alınmıştır. 23 Nisan 1920 halk iradesi ile yürütülen bir kurtuluş savaşının, karar mekanizmasının oluşturulduğu, 23 Nisan demokrasinin, savaş koşullarında da var olabileceği günün adıdır. Aslında 23 Nisan 1920 İnsanların Kendi topraklarında,- özgürce yaşayabilme ve barışa giden yoldur. Bu nedenledir ki, bu gün bizler için önemli olduğu kadar, insanlık içinde çok önemlidir. Mustafa Kemal bu günü çocuklara armağan etmiştir. Çünkü savaşın en büyük mağduru onlardır. Savaş sonrası on binlerce çocuk, anasını, babasını kaybetmiş, savaşın ağır faturasını her savaşta olduğu gibi çocuklar ödemiştir. Bu nedenledir ki, Mustafa Kemal toplumun en küçük bireyini de unutmamış, 23 Nisanı “Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı yaparak onlara armağan ederek onurlandırmıştır. Dünyada Çocuklara armağan edilen ilk bayramdır. İnsanlar arası düşmanlığın giderilmesi için atılan önemli bir adımdır. Çünkü dostluklar, çocuk yaşta başlarsa barış kalıcı olur. 30 ağustos 1922 Zafer Bayramı 19 Mayıs 1919 başlatılan yürüyüş, bir kartopu gibi büyümüş, halk kendi bağrından yeni bir ordu kurmuş, kurduğu bu ordu, anayurdumuzu işgale gelenleri, 3 yılın sonunda topraklarından söküp atmıştır. Vatan uğruna, tüm yokluklara ve olanaksızlıklara rağmen, kurtuluş savaşını Zaferle noktalayan halkın çocukları askerlerimizin yeniden bu topraklarda özgürlük meşalesini zirveye taşıdığı gündür. Mustafa Kemal, binlerce şehidimizin ve gazilerimizin gövdeleri üzerine yükselen, bu özgürlük meşalesini, canı pahasına halkına hediye eden Kahraman askerlerini de unutmamış, 30 Ağustos 1922 gününü tarihte ki tüm şehitlerimize atfen “Zafer Bayramı” olarak askerlerimize armağan etmiştir. Yukarıda, anlamları itibarı ile de anlayacağımız gibi, bu bayramların ulusal kurtuluş savaşı sonrası, emeği geçen toplumun tüm kesimlerine ayrı ayrı onurlandırılması yattığı gibi, nefretin değil sevginin hakim olduğunu görürüz. Her bayram, kendine has armağan edilenlere özeldir. Bir madalyadır. 29 Ekim 1923 Cumhuriyet Bayramı 22 Ağustos 1922 büyük zaferin ardından uluslararası görüşmeler başlamış işgal altında bulunan başta İstanbul olmak üzere Lozan’ da varılan antlaşma gereği bağımsızlığımız tanınmış ve büyük gün gelmiştir. 06 Ekim 1923 te İstanbul’un esaretten kurtarılmasının ardından 29 Ekim !923 te Cumhuriyet İlan edilmişti. Bu ülkenin en büyük bayramıdır Cumhuriyet tüm bayramların üstünde çünkü bir ulusun yeniden varoluş bayramıdır. Son yıllarda bayramlar üzerinden bir tartışmadır gidiyor. Cehaletin at başı gittiği bu tartışmalarda okumuş yazmış, birçok kişi bu günleri anlayamadığı gibi tartışmaları ile bu halka hakaret ettiklerinin farkında bile değiller. Yukarıda da anlattığım gibi Cumhuriyet Bayramı hariç her bayram kendi içinde bağımsız olduğu gibi toplumun tamamına verilen mesajlarla doludur. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ ü anma Gençlik ve Spor bayramlarında, küçükten büyüğe birçok makam çocuklara ve gençlere terkedilir, temsilen onlara sevgi gösterileri yapılırken onlar hatırlanır. Ancak Askerlere armağan edilen Zafer Bayramı geçen yıl haksız ve saptırılmış tartışmalardan sonra TSK geri alındı. Efendin protokolde askerin önünde olanlar, askeri selamlıyormuş, kabulleri asker yapıyormuş. İyide, bu bayram onlara tarih boyu halkı ve vatanı uğruna şehit olanlar, kolunu, bacağını ve uzuvlarını kaybedenler nezdinde armağan edilmedi mi? Askerin temsilde en büyük komutanı olan Genel Kurmay Başkanı, bu kabulleri Şehitlerimiz ve gazilerimiz anısına yapmıyor muydu? Geçen yıl yapılan bu yanlıştan hemen vazgeçilmeli bu bayramın anlam ve doğrultusunda bu bayram sahiplerine iade edilmelidir. Aksi takdirde diğer bayramlarda temsilen gençlere bırakılan makamların sizlerde, bıraktığı travma (sarsıntı)sorgulanacaktır. Ulusal kurtuluş savaşını yürüten ve bunu Cumhuriyet ve devrimleri ile taçlandıran büyüklerimize vefasızlık etmeye devam ediyoruz. Son günlerde bayramlar üzerinde yürütülen haksız tartışmalar, alınan kararlar, vatan uğrunda şehit olanların ve ulusal kahramanlarımızın kemiklerini sızlatmaktadır. Kurtuluş sonrası kurulan yeni devlette, izlenen yol haritasında “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ana ilkesinin öne çıktığını görürüz. Atalarımızdan, bizlere miras kalan tüm değerlerimizi, gelecek kuşaklara aldığımız konumdan daha iyi koşullarda devretmemiz gerektiğini unutmayalım. Sevgiyle kalın.
Yaşar KABA