Stratejik hedefler konur, bu hedeflere ulaşmak için akıllı politikalar yürütülürse rekabeti zor turizm potansiyelimiz bulunmaktadır. Zengin bir tarih ve kültür mirasına sahibiz. 8000 km' yi aşan bir kıyı şeridi, 1000'i aşkın termal kaynak, göller, platolar, dağlar ile turizmin her türünde hizmet sunabilecek durumdayız.
Anadolu yerel zenginlikleri, otantik değerleri, değişik ırk, kültür ve inanca sahip insanları, onların yaşayışları, farklı örf-adetleri, folkloru, el sanatları ile zengin bir medeniyetin temsilcisidir. Bu çeşitlilik Türk turizmi için rekabeti mümkün olmayan bir avantajdır. Türkiye sahip olduğu bu değerlerin farkına varmalı, bu doğrultuda çalışmalar yapmalıdır. Bunu başarabilen bir Türkiye, tüm dünyanın önemli çekim merkezi olacaktır.
Ülkemizde dışa yönelik turizm faaliyetini Sultan Abdülaziz devrinde Sergi-i Umumi-i Osmanî adı ile İstanbul Atmeydanı'nda açılan bir tür milletlerarası fuar ile başlatabiliriz. Bu sergi için özel olarak yaptırılan binalarda, 28 Şubat-17 Temmuz 1863 tarihleri arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak ürünleri, sanayi mamulleri, sanat eserleri, el işlemeleri ile Avrupa ülkelerinden gönderilen çeşitli alet ve makineler sergilenmiştir. Serginin doğurduğu uygun ortam bazı müteşebbisleri harekete geçirmiş, Türkiye'den Avrupa'ya turist göndermek için Beyoğlu'nda, Dört yol ağzında İngiltere Oteli sahibi Mr. Musiri tarafından Avrupa'ya Osmanlı Seyahat Postası adında bir kumpanya kurulmuştur. Yirmi yıl sonra 1883 yılında bu defa Avrupa'dan İstanbul'a Orient-Express seferlerinin başlamasıyla Avrupa'nın kültürlü kesimi Türkiye'yi keşfetmeye başlamıştır. Geçmişte seyyahlarca gerçekleştirilen gidiş-gelişler ilk defa toplu organizasyonlara dönüşmüş oldu.
Yüzyıl sonra, Özal’lı yıllarda, otoyol, havaalanı, otel, turistik tesis gibi yatırımlarla, her alanda olduğu gibi turizm sektöründe de bir canlanma görülmüş, daha sonra bu sektörde doğrudan ve dolaylı çalışanların sayısı 3 milyona ulaşmıştır. Türkiye’nin turizm potansiyeli; coğrafi konumu, çok çeşitli kültürlerin harman olduğu zengin tarihi mirası, aynı anda dört mevsimin yaşandığı iklim özellikleri ile zengindir. Örneğin; Bursa Uludağ, Kars Sarıkamış veya Erzurum Palandöken’de karla kaplı alanda kış sporları yapılırken, Akdeniz sahilinde denize girilmektedir. Üç tarafı denizlerle çevrili yarım ada konumunda olan, gölleri ve akarsuları ile tatlı suyun sağladığı her türlü olanaklara da sahip eşsiz bir ülkedir. Modern sanayi toplumunun fertleri, her gün aynı ortamda aynı işi yapmaktan bıkıyor. Hafta sonlarında ve yılın belirli günlerinde dinlenmek, uzaklaşmak (buna kaçmak da diyebiliriz),devamlı yaşadıkları çevrenin dışına çıkmak için, dinlenme anlayışları doğrultusunda deniz kenarlarına, dağlara, tarihi yerlere veya eğlence merkezlerine gidiyorlar. Tüm dünyada; tatillerini başka ülkelerde hem tatil yapmak hem de değişik kültürden insanları tanımak için seyahat etme alışkanlığı da yaygınlık kazanmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerde gelir seviyesinin yükselmesi, çalışma saatlerinin kısaltılması, ortalama insan ömrünün ve emeklilik süresinin uzaması, ulaşım imkânlarının artması da turizm sektöründe hızlı bir büyüme sağladı.
1990'lı yıllarda dünya turizmindeki yıllık büyüme hızı, turist sayısında %4'e, turizm gelirinde ise %7'ye yükseldi. 1980'de dünyada yılda 285 milyon olan turist sayısı 2000'de 700 milyona ulaştı. Turizm gelirleri ise aynı dönemde yıllık 100 milyar dolardan 700 milyar dolara yükseldi. Bu gelişmeler sonunda turizm sektörü dünya ticaretinde petrolden sonra gelen ikinci sıraya yerleşti.
Avrupa ülkelerinden Fransa, yılda 70 milyon, İspanya 45 milyon, İtalya 35 milyon, Yunanistan 9 milyon, Türkiye ise 10 milyon turiste ev sahipliği ediyor. Sektördeki büyüme bu hızla devam ederse, önümüzdeki yirmi yılın sonunda Fransa yıllık 95 milyon, İspanya 70 milyon, İtalya 60 milyon, Yunanistan 15 milyon, Türkiye ise 20 milyon turisti ağırlayacak. Bu hızlı gelişmeler sonunda turizm kısa sürede ciddi bir endüstri haline gelmiş, tatil hedefleri ve seçenekleri konusunda deneyimli, beklentileri yüksek turist kitlesi oluşmuştur.
Ülkeler hızla büyüyen bu kitleden daha büyük payı alabilmek için yarışmakta ve tatilcilere cazip gelecek yeni alanlar turizmin hizmetine sunulmaktadır. İmkânları elverişli olan ülkeler alternatif turizm alanlarında ciddi yatırımlar yaparak geleceğe hazırlanırken, gündelik sorunlarıyla boğuşanlar ise, ilk etapta cazip gelen ve kolay işletilen kaynaklarını israf ederek turizmdeki payını koruma mücadelesi vermektedir.
Türkiye, zengin tarih ve tabiat kaynaklarına rağmen, barınma, iletişim ve ulaşım gibi altyapı yetersizlikleri ile güvenlik konusundaki kuşkular nedeniyle yeteri kadar turist çekemedi. Altyapı eksikliklerinin giderilmesi uzun dönemli ve pahalı yatırımları gerektiriyordu. Ülkemizde turizm hizmetleri, mesela diğer Akdeniz ülkeleri olan Yunanistan, İtalya, Mısır ve İspanya'ya göre %50 ile %75 oranında daha ucuz. Buna bağlı olarak, turist sayısının artmasına rağmen, turizm gelirlerimiz yeterince artmıyor.
Stratejik hedefler konur, bu hedeflere ulaşmak için akıllı politikalar yürütülürse rekabeti zor turizm potansiyelimiz bulunmaktadır. Zengin bir tarih ve kültür mirasına sahibiz. 8000 km' yi aşan bir kıyı şeridi, 1000'i aşkın termal kaynak, göller, platolar, dağlar ile turizmin her türünde hizmet sunabilecek durumdayız.
Turizm Kültürü ve Çevre Bilinci
Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz, parlak güneşi ve doğal güzelliklerini hizmete sunarak dış turizmden hak ettiği payı almak istiyor. Türkiye; 1980'li yıllardan itibaren bu amaca yönelik yatırımlara hız verdi. Devletin ucuz kredi ve uygun teşvik imkânlarını kullanan işletmecilerimiz, Ege ve Akdeniz'in güzel koylarında kendilerine tahsis edilen araziler üzerinde lüks oteller ve tatil siteleri kurdular. Bu yatırımlardan sonra, Türkiye'nin turizm sektöründe hızlı bir gelişme gözlendi. Devletinde yoğun özendirme çalışmaları ile tam anlamıyla patlama yapan iç turizm, denize girme alışkanlığı kazanan geniş kitlelerin artan talebini karşılayabilmek için Ege ve Akdeniz'in tüm sahilleri yapı kooperatiflerinin denize sıfır villaların ve devre mülklerin istilasına uğradı.
Verimli tarım arazileri üzerinde çevre ve iklim şartları dikkate alınmadan ucuz malzeme kullanılarak görsel açıdan da çirkin görüntüler ortaya çıktı. Anadolu'nun geleneksel yerleşim ve yapı özelliklerine uymayan, yörenin estetik kimliğine yabancı kalan bu yapılar, 8-9 aylık sonbahar ve kış aylarında bomboş terk edilmiş, viran yerler görüntüsü vermektedir.
Bu kültürsüz ve plansız turizm politikası doğayı ve çevreyi sömüren kültürel yozlaşma, alternatif turizm seçeneklerinin de önünü kesmektedir. Turizmin ülke ekonomisine olan katkısı elbette ki önemlidir. Ancak; kültürel yönünü, ekonomik yönünün önüne koyamadığımız sürece, değer sistemimizi aşındırmaya hizmet edecektir.
Turizm ve çevre birbirinden ayrı düşünülemeyecek kavramlardır. Çevre, turizmin en önemli varlık sebeplerinden biridir. Doğayı ve çevreyi kirleterek gelişmeye çalışan bir turizm anlayışı aslında kendi kaynağını tüketir. Özellikle sahil kentlerinde düzensiz ve çevreyi tahrip eden büyüme her şeyden önce bu sektörden ekmek yiyenlere zarar vermektedir.
1970'lere kadar İspanya'ya gelen zengin turistlerin çoğu Costa Brava sahillerinde tatil yapmayı tercih ederdi. Müşteri talebini kısa yoldan karşılayabilmek için bölgede 25-30 katlı turistik tesisler yapılınca çevre tahrip oldu, doğal güzellikler yok oldu. Bunun üzerine Costa Brava bölgesi, Avrupa'nın önemli tur operatörleri tarafından bir bir boykot edildi. Daha sonra bu bölgeye İngiltere'nin New Castle bölgesinden düşük gelirli kömür işçileri kısa süreli tatil yapmak için buraya gelir oldular.
Turistik beldelerin çevre, temizlik, imar ve alt yapı hizmetlerini yürüten yerel yönetimler turizm sezonunda nüfusun aşırı yoğunlaşması sonucunda yetersiz kalmaktadırlar. Aşırı yapılaşma, alt yapı eksiklikleri nedeni ile turistik yörelerde yaşam kalitesi düşmektedir. Düzensiz ve aşırı yapılaşmanın yetersizliği yüzünden turizm kendi alanını daraltmıştır. Turizm yatırımlarının büyük bir kısmı %70 ile Ege ve Akdeniz sahillerindedir. 2001-2005 dönemini kapsayan 8. Beş yıllık kalkınma planı döneminde de yatırımların çoğu yine bu bölgededir. Turizm yatırımlarının maliyeti yüksek, geri dönüş vadeleri ise çok uzun olduğundan uygun kredi ve vergi sübvansiyonları ile teşvik edilmeleri gerekmektedir. Ayrıca siyasi, sosyal, doğal, kültürel ve ekonomik olaylara çok duyarlı olan turizm yatırımlarının riski de yüksektir. Bu nedenle sınırlı olan kaynakların daha uzun süreli çalışan ve daha fazla istihdam sağlayan yatırımlara yönlendirilmesi zorunludur.
Neden Sadece Deniz Turizmi?
Turizm denilince sadece deniz turizmi anlaşılmaktadır. Oysa dünyada tatil, seyahat ve turizm anlayışı çeşitlenmiş deniz, kum ve güneşle sınırlı bir tatil anlayışı yerini keşif, eğlence, kültür, sanat ve eğitim gibi alanlara bırakmıştır. Bu anlayışa sahip kültürlü kesimler tuzlu suya girip, güneşte yanmayı sıradan bir iş olarak görmekte, kirli, kalabalık yerlerden uzaklaşıp doğa ile baş başa sessiz ortamları tercih etmektedirler. Değişen bir başka anlayış ise tatilin yalnızca yaz aylarında yapılması gerekliliği ile ilgili yaygın kanaatin yerini, yılın dört mevsiminde tatil yapılabileceği anlayışı aldı.
Türkiye konumu itibari ile dünyanın en önemli tarihi ve kültürel değerlerin harman olduğu bir yerdir. Bu Türkiye için, Türk turizmi için çok önemli bir kaynaktır. Türkiye'nin bünyesinin ayrılmaz bir parçası olan kültür çeşitliliği inanç turizmi için bulunmaz bir imkândır. Tarihi ipek yolunun kalbi de burasıdır. Dağcılık ve kış sporları, termal turizm ve kongre turizmi için çok uygun koşullara sahip olmamız, Tüm bunlar turizm de imkâna dönüştürülmelidir. Bu çeşitlilikler isabetli politikalarla, girişimcilerin önü açılarak harekete geçirilebilecek alanlardır.
Bu sayede turizm deniz-kum-güneş darboğazından kurtulup Anadolu'nun tüm bölgelerine, yılın her mevsimine yayılacaktır. Anadolu yerel zenginlikleri, otantik değerleri, değişik ırk, kültür ve inanca sahip insanları, onların yaşayışları, farklı örf-adetleri, folkloru, el sanatları ile zengin bir medeniyetin temsilcisidir. Bu çeşitlilik Türk turizmi için rekabeti mümkün olmayan bir avantajdır. Türkiye sahip olduğu bu değerlerin farkına varmalı, bu doğrultuda çalışmalar yapmalıdır. Bunu başarabilen bir Türkiye, tüm dünyanın önemli çekim merkezi olacaktır.