BAHRİYELİ
Sevgili dostlar, yaşadığımız bilişim çağı, insanoğlunu da sürekli bir yerlere sürüklüyor kuşaklar arası iletişim de sıkıntılar yaşanırken, küresel etkileşimde hat safhada, olanları ve olayları anlamaya çalışıyoruz.
Ancak tüm değişim ve etkileşimlerin değiştiremeyeceği bir gerçek var ki, oda ulusların varlıklarını her şeye rağmen tek parça halinde koruma gerçeğidir.
Bu nedenle ulusal güvenliğimizi teslim etiğimiz çocuklarımız üzerinde oynanan oyunları iyi gözlemlemek, küresel saldırılar karşısında onlara atılı suçlama ya da saldırıları gözden kaçırmamalıyız.
Bu yazımda ulusal güvenliğimizden sorumlu olan Türk silahlı Kuvvetlerimizin deniz gücünü oluşturan denizcilerimizden bahsedeceğim.
Kara ve hava birliklerinin şartları nasıl bulundukları koşullar gereği zorluklarla doluysa, deniz birliklerinin de kendine özgü tamamen farklı koşulları var.
Bunlardan en önemlisi, açık denizlerde aylarca karasal iklimden, yakınlarından uzak geçen günler. Evde onları bekleyen nişanlı, eş, çocuk ana ve baba özlemi yanı sıra, onlara verilen görevi eksiksiz yerine getirme arzusu, karşı güçlerin üstünde başarı sağlamak.
İşte bu özlem ve hasret onları belkide daha duygusal ve hümanist yapıyor…
Ne zaman bir bahriyelinin burnu kanasa yıllar önce anlatılanlar hep aklıma düşer ve yüreğim sızlar ve onlarla onur duyarım…
Onur intiharlarımı?
Yıl 1975-76 o yıllar bir süre Gölcükte ikamet etmiştik. Oturduğumuz 14 daireli apartmanda iki dairede sivil oturuyordu, 12 dairede deniz subayları oturuyordu. Yakın komşuluk ilişkilerimiz vardı.
Gerçekliği resmi kurumlar tarafından açıklanmasa da yaşanan bir trajediden bahsediyorlardı.
Kıbrıs Barış Harekatından bir yıl sonraydı, yarım kalan bir işin kırılan onurun onarıldığı yıllar.
Yaşanan trajedi ise 1967
Kıbrıs rum tarafının 1963 yılında Kıbrıs anayasasını tek taraflı olarak kaldırdığını ilan etmesiyle başlayan Kıbrıs Türklerine karşı işlenen cinayetler karşısında zamanın başbakanı İsmet İnönü 1964 uluslararası antlaşmalardan doğan hak gereği Kıbrıs’a müdahale kararı alır.
Ancak ABD devlet başkanı ünlü mektubu yazar ve Türkiye yi tehdit eder. Müdahale den vazgeçilir.
Ardından olaylar tüm hızıyla devam eder. Bu sefer Başbakan Süleyman Demirel müdahale kararı alır.
Donamaya hazır olması emri verilir. Donanma Kıbrıs’ı ablukaya alır ve harekata hazır hale gelir bu arada Türk Hava Kuvvetleri havadan bombardımana başlamıştır.
Deniz kuvvetleri harekat emri beklemektedir.
Tüm bahriyeliler psikolojik olarak adaya çıkarma yapmaya odaklanmıştır.
Nefesler tutulmuş emir beklenmektedir. Bu arada Cengiz Topel’in uçağı yara alır ve düşer. Cengiz Topel paraşütle atlar ancak Rumlara esir düşer. İşkenceyle öldürülür.
ABD tehditlerine devam etmektedir.
Başbakan Süleyman Demirel geri adım atar ve Kıbrıs’a müdahale etmekten vazgeçer. Donanmaya geri dön emri verilir.
Onlarca bahriyeli subay astsubay bunu hazmedemez ve kendilerini gemi borularına asarak intihar ederler.
Bu olanları dinlediğim yılarda oldukça etkilenmiştim.
Kıbrıs Barış Harekâtının gerçekleşmiş olması onları oldukça gururlandırmıştı. İntihar eden arkadaşlarının huzur içinde olduklarına inanıyorlardı.
Son yıllarda bahriyelilere dönük suçlamalar ve atılı suçlar dolayısı ile intiharlara tanık oluyoruz. En son geçtiğimiz günlerde bir Yüz başımız intihar etti.
Halkın sevgilisi olan türkülere konu olan bahriyelilerimiz birer birer ya intihar ediyor ya da ceza evinde hala somut bir gelişme yok..davalar uzuyor. Saldırı müfrezeleri tarafından sürekli yaylım ateşine tutuluyorlar.
Şimdi bir yurttaş olarak sorma ve yanıt alma hakkımı kullanıyorum. Suçlanan kişiler suçları sabit görülünceye dek yasalarımıza göre suçsuzdurlar.
Onları suçları sabitmiş gibi gösterip saldıranlara karşı ne yapıldı.
Bu sorun bireysel sorunun ötesinde güvenlik sorunu değimlidir.
Peki bu ülkenin başkomutanı ne yapmıştır.
Bu ülkenin başbakanı ne yapmıştır.
Bu ülkenin savunma bakanı ne yapmıştır.
Türk silahlı Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanı olayın üstüne gittiğinde en büyük saldırıların hedefi olmuştur.
Peki güvenlik güçlerini oluşturan bu halkın sivil yöneticileri ne yapmıştır.
KOCAMAN BİR HİÇ
Ancak söylemlere gelince bu kurumun kendilerinin emrinde olduğunu olması gerektiğini söylemişlerdir.
Peki emrinizde çalışanların sorunları isleri hiç mi ilgilendirmemektedir.
Bu ülkeye sövenlere, İnsanlarına, silah çeken, yasaları hiçe sayanlara ve onlara arka olanlara gösterdiğiniz ilgiyi onlar hak etmiyor mu?
Yanlışın neresinden dönerseniz kardır beyler.
Başkomutan derhal iç idari soruşturmayı yaptırıp konu hakkında gerçek bilgiyi almalı ve mahkeme süreci hızlandırılmalıdır.
Bunda kamu yararı vardır.
Eğer suçlu varsa ve mahkeme kararıyla suçu sabit görülürse bu suçlular elbette en ağır bir şekilde cezalandırılmalıdır….
Hiçbir iktidar sonsuz değildir. Tüm iktidarlar bir gün giderler. Bu ülke insanları artık devri sabıklar üretmemelidirler.
Her şeye rağmen Türkiye Cumhuriyeti Mustafa Kemal’in gösterdiği yolda yol almaya devam edecektir.
Bundan kuşku duyanlar gaflet içinde olduklarını yakın bir süreçte göreceklerdir, bundan kimsenin kuşkusu olmasın..
SEVGİYLE KALIN
Yaşar KABA