MİLLİ İRADE “SEÇİLMİŞLER”
Sevgili dostlar, bu yazımda tarihimizde, demokrasinin uygulamaya geçişinin ilk ayağı olan, muhtarların sorunları üzerinde durmak istiyorum.
Muhtar, köy veya mahalle halkı tarafından seçilir.
Muhtar seçiminde siyasi partiler aday gösteremezler.
Türkiye'de muhtarların görev süresi 5 yıldır.
Muhtar köy tüzel kişiliğini temsil eder.
Köy muhtarları köye ilişkin kararlarını azalarıyla birlikte alır.
Muhtar köyün yol, köprü, çeşme vb ortak mallarını inşa ettirir, inşa olunanların bakım ve onarımını yaptırır. Muhtar köyde yapılması gereken işleri imece usulü ile gerçekleştirir.
Aynı zamanda muhtar, genel yönetimin temsilcisi sıfatıyla da yasaları ve hükümet emirlerini halka duyurur, köy içinde dirlik ve düzeni sağlar. Genel yönetimle ilgili işlerin köyde uygulanmasına yardımcı olur.
Muhtar kelimesinin sözlük manası Özerk, Seçilmiş" demektir.
Türk seçim tarihi, mahalli seçimlerle başlamıştır.
Seçimlerle ilk olarak, 1829 muhtarlık teşkilatının kurulmasının ardından, 1830 yılında, Türk modernleşmesinin mimarı İkinci Mahmud döneminde tanıştık... Mahalli seçimler, milletvekili seçimleri kadar önemsenmiyor ama yerel yönetimler demokrasinin temeli olduğu gibi, demokrasi tarihimizde mahalli seçimlerin çok önemli bir yeri vardır.
Muhtarlık tarihi Prof. Dr. Ali Akyıldız'ın belgelere dayanan araştırmasıyla aydınlatılmıştır.
İstanbul, tarih boyunca devamlı göç alan bir şehirdi.
Osmanlı yöneticileri, İstanbul'a göçü engellemek için her şeyi yapmışlar ama, insanların gelmesini durduramamışlardı.
İkinci Mahmud, İstanbul'a göçü azaltmak, kontrol altında tutabilmek için, 1829'da Üsküdar, Eyüp ve Galata kadılıklarında muhtarlık teşkilatını kurdurdu.
İkinci Mahmud dönemi, Osmanlı tarihinde gelenekten köklü bir kopuşun olduğu, klasik Osmanlı sisteminin tamamen değiştiği bir dönemdir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yapısının, baştan ayağa değiştiği bu dönemde kurulmuş olan muhtarlık teşkilatı, kısmen halkın kendi yöneticilerini seçmelerinin de başlangıcıydı.
Zaten muhtar kelimesinin sözlük manası da "Özerk, Seçilmiş" demektir.
Ancak ilk muhtarlar, seçimle değil tayinle görevlerine başladılar.
1833'ten sonra muhtarlık teşkilatı, yavaş yavaş ülkenin her yerinde uygulanmaya başladı.
Muhtarların çoğu tayin edilirken, bazı bölgelerde ise muhtarlar seçimle göreve geldi.
1913 te muhtarlıklar kaldırılsa da 1933 yılına kadar fiilen devam etmiş, 1933 te zabıtaya verilmiştir.
1943 yılına kadar giden bu süreçte, sıkıntılar yaşanması sonucu 1944 yılında, 4541 ŞEHİR VE KASABALARDAKİ MAHALLE MUHTAR VE İHTİYAR KURULLARI TÜZÜĞÜ (Kanunu)hazırlanmıştır.
Bu güne baktığımızda Tarihte muhtarlıklar için hazırlanmış en kapsamlı tüzük olduğunu görürüz.
Daha sonraki yıllarda bu tüzüğün birçok maddesi günün gelişen koşullarında ya değiştirilmiş ya da kaldırılmış, ancak değişen ve kaldırılan maddelerin yeri doldurulmamış, kurum ne yapacağını bilemez hale gelmiştir.
Son yıllarda teknolojilerin gelişmesi, muhtarlığa yüklenen bazı sorumlulukları başka kurumlara devretse de, muhtarların asıl iradenin temsilcisi olduğu gözden kaçırılmıştır. Muhtarlıklar (seçilmişler)üzerine inşa edilmeyen, siyaset ve devlet, her geçen gün halkından uzaklaşarak ceberrut, partizanlaşmış bir hal alır ki, bu da geldiğimiz demokratik noktadan geri dönüş anlamına gelir.
Mahalle kayıtlarının, nüfusa yapılan beyan esasına dayandırılması ise bir konuta birkaç hane yazılabilme olanağı sağladığından, kayıtlar da sıkıntı yaşandığı gibi mahalle tüzel kişiliği (mahalleli) bilincine de zarar vermektedir. Hâlbuki kuruluş temelinde mahalle kayıtlarının kontrol edilebilme gerçeği vardır.
Mahallesinde yerleşik olanları bilmekle yükümlü olan, denetimin uç noktası muhtar, bu nedenle sıkıntılarla karşılaşabilmekte, resmi makamlar tarafından istenen bilgilerde (kaymakamlık, emniyet, belediye, PTT) doğru bilgilere ulaşmakta zorlanmaktadır. Yine vatandaşa gelen mahkeme, icra gibi resmi evrakları almakla yükümlü olduğundan, hep sürprizlerle karşılaşmaktadır.
Bu geçişte muhtarların görüş ve önerileri dikkate alınmamıştır.
Hâlbuki muhtar mahallesine yerleşenleri, yâda taşınanları bilmek durumundadır.
Bu nedenle oluşan aksaklıklar, genel anlamda da sıkıntı oluşmaktadır..
Mahalle nakil işlemlerinin önce muhtara, muhtar onayından sonra Nüfus müdürlüğüne yapılması, birçok sorunu temelden halledecekken nedense tersten bir uygulama yapılmaya devam edilmektedir.
Çünkü muhtar mahallesinde ki oluşumlardan da sorumludur. Muhtarın bilgisi dışında, Nüfus memurluğunun mahalleye kayıt yaptığı kişilerden aynı nüfus memurluğu gerektiğinde muhtardan belge istemektedir. Bu da işin doğasına aykırıdır.
Yine bu gelişmeler ışığında, geçmişte muhtarların verdiği evrak karşılığı elde ettiği gelirlerle muhtarlık masraflarını karşılarken, bu gün bu evrakların nüfus müdürlüklerinden de alınabiliyor olması nedeniyle, gelirleri tamamen sıfırlamış durumundadır.
Geçmişte muhtarlık masrafları mahallelinin aldığı evrak bedelinden karşılanırken, teknolojik gelişmelerin getirdiği kolaylıklar devreye girmesi ile bu gelirler kesilmiştir. Bu durum muhtarların, muhtarlığın temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmesine neden olmuştur.
Üst yerel yönetimler, mahalleden toplanan vergilerle, bütçesini oluştururken nedense, yasal boşluktan faydalanarak, alt yerel yönetimin temel gereksinimlerini görmezden gelmektedir.
Burada sorgulanması gereken, demokrasinin ilk ocağını, yok sayıp saymama gerçeğidir.
Muhtarlarla ilgili 1944’ te 4541 sayılı tüzükten sonra, ülkemiz demokratik alanda birçok adım atmışken, Demokrasinin ilk adımı olan, halkın önüne, tarafsız kimliği ile, herhangi bir siyasi oluşumu arkasına almadan, kendi adı ve şahsiyeti ile aday olan, halkın kendi iradesi ile seçtiği mahallenin 1. Derecede yetkilendirdiği, muhtarları, milli iradeyi yok mu sayacağız. Halkın iradesi dışında siyasilerin şekillendirdiği, seçtiği kişiler, milli iradeyi tam anlamıyla temsil etmiş olur mu?
Bu durumda halkın seçme hakkını bağımsız olarak kullandığı, milli iradenin oluştuğu ilk ve tek kurum yok sayılırken, milli irade de yok sayılmış olmayacak mı?
Muhtarların sıkıntılarını dile getirdiği noktada bazı yetkililer “onlar bu durumu biliyorlardı” diyerek bu sorumluluktan kaçabilir mi?
Milletin vekilliğini alanlar, bu sorunları çözmek için yetki almadılar mı?
Devletin uç noktası olan bu kurum, günün koşullarına göre yeniden yapılandırılmalı, 1940 lı yıllarda nüfusun %75 köylerde %25 kentlerde yaşıyordu, bu günse %75 kentlerde %25 köylerde yaşamaktadır. Bu durum göz önünde bulundurularak 4541 sayılı tüzük olduğu gibi güncellenmelidir.
Muhtarların özlük hakları yasal bir zemine oturtularak, bulunduğu ilçe de mahallesi adına söz sahibi olmalıdır.
Ülkenin birçok yerinde 3000-4000 nüfuslu ilçelerde belediye başkanı, sırf başkan olduğu için maaş ve sosyal güvenlik haklarından faydalanırken, 15.000-20.000 nüfuslu mahalle muhtarlarının, durumu karşısında “biliyorlardı mazereti” arkasına saklanmaya kimsenin hakkı olamaz.
Muhtarlar öncelikle bağ kurdan çıkarılmalı sigortaya alınmalı, primleri devlet tarafından ödenmelidir. En azından görevini eksiksiz yapabileceği bir ücret kendilerine ödenmelidir.
Eğer siyasilerin kafasında, muhtarlık kurumunu kaldırıp yerine zabıta, yani atama yönetim gibi bir düşünce varsa, bu durum 1933-44 yılları arasındaki uygulamaya dönmek olur ki, o on yıllık sürenin 1940 (seferberlik)2. dünya savaşı yılları acı hatıralarla doludur.
Bu durum 1944 te 4541 sayılı tüzükle düzeltilmiş, halkın seçtiği kişiler yetkilendirilmişti.
Bu gün, o dönemde halka karşı sorumlu olmayan atama muhtarların uygulamaları devletin köylüye kötü davrandı anlatımıyla hatıralarda kalmıştır.
Yasa koyucular, ben yaptım oldu yerine, tarihsel süreçte yaşananlardan ders çıkarmalılar.
Günün koşullarına, göre demokratik gelişimi de göz önünde bulundurarak, bu kurumu, yasal yapılanmayla daha ileri taşımalılar.
Aksi takdirde, parti içi demokrasiyi uygulamayarak kestikleri, demokrasinin kılcal damarlarına, yeni kılcal damarları keserek demokrasinin tüm uzuvlarını budamış olmayacaklar.
Demokrasiyi ana atar damarlarla yaşatmak ne kadar gerçekçi olur. Özekler dereleri, derelerde büyük nehirleri oluşturmaz mı?
Bir canlının vücudu da öyledir.
Kılcal damarların olmadığı bir vücut ölü vücuttur.
Kılcal damarları kesilen demokrasi de ölü demokrasidir.
NE YAPILMALIDIR.
Yukarda yazımın içinde belirtiğim bir kısım çözümler yanı sıra
4541 sayılı tüzük gözden geçirilmeli günün şartlarına göre yeniden yazılmalı, il özel idare eliyle bütçelen dirilmeli o günü şartlarında nüfusun %75 köylerde yaşarken bu gün nufusun%75 kentlerde olduğu gerçeği ile hareket edilmelidir.
4541 Sayılı kanun
http://www.istanbulflash.com/news_detail.php?id=7728
Üst yerel yönetimlerle olan ortak çalışma alanları belirlenmelidir.
Buna göre mahalle muhtarları, sorumlu olduğu mahallede yapılacak olan uygulamalarda da söz sahibi olmalıdır.
1-Öncelikle herhangi bir kusurda 657 ye tabi olan muhtarlıklar, bu maddenin sağladığı özlük haklarından da faydalanmalıdır.
2-Muhtarlar, muhtarlık masraflarını karşılayabilecek ücrete bir yasayla kavuşturulmalı, yasaların onlara sağladığı tarafsız olma özgürlüğüne kavuşmalıdırlar, bazı belediyelerin lütfettiği bağışlara muhtaç edilmemelidirler.
2-Mahallesinde yapılacak olan inşaat, imar, ruhsat, süper market, istimlak, eğitim kurumu, ibadet yeri, yol ve kazı çalışmalarından haberdar edilmeli, bu çalışmaların olgunlaştırıldığı komisyonlarda görev almalı, meclis görüşmelerine direk katılabilmeli lehte ve aleyhte söz alabildiği gibi oy hakkı da verilmelidir.
Yasalar bakımından bu alanlarda yetkisiz görünen muhtar, mahalleli gözünde her uygulamadan sorumlu tutulur. Bu algı gerçeğe dönüştürülmelidir.
3. Seçilmiş yerel yöneticilerin yararlandığı, pasaport, silah ruhsatı ve benzeri uygulamalara muhtarlarda dahil edilmeli.
4-Mahallede ya da köyde yapılacak olan tüm uygulamalar muhtarla eşgüdüm halinde yapılmalı, Bu uygulamalara kamu kurumları yanı sıra özel sektör uygulamaları da dahil edilmelidir.
Sonuç olarak muhtarlık kurumunun ne olup olmadığı ile ilgili bir tüzük oluşturulmalı her muhtar ve ona oy verenler, sorumluluk alanlarını net olarak bilmelidirler.
İnanıyorum ki, yapılacak olan böyle bir düzenleme, demokrasimiz güçlendireceği gibi, halkımıza verilecek hizmetleri artıracak üst yerel yönetimleri doğru alanlarda yönlendirirken devletin halkıyla bütünleşmesini sağlayacaktır. Sorunsuz bir yurt, her şeyin daha mükemmel olduğu bir dünya dileğiyle!
Sevgiyle kalın
Yaşar Kaba