Minberde Mustafa Kemal...
Yer; Balıkesir, Zagnos Paşa Camii... Tarih, 7 Nisan 1923...
Mustafa Kemal cuma namazında hutbe okuyor...
“Ey Millet,
Allah birdir.
Şanı büyüktür.
Allahın selameti,
atıfeti ve hayrı
üzerinize olsun.”
Atatürk hutbede “İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenabı Hak'tır” diyor.
ATATÜRK’E İFTİRA
Büyük lider Mustafa Kemal Atatürk'e ve İslamiyet’e düşman olanlar adeta Atatürkçülükle İslamiyet’i birbirinin anti tezi gibi göstermeye çalışıyorlar.
İftiralar atıyorlar!
Sosyal medyanın ipi kopmuş ortamını kullanan bazı bilinçsiz cahiller Atatürk hakkında kampanyalar başlatıyor.
Daha da ileri giden bu gafiller “kâfir” diye hakaret ediyorlar…
Rasulullah (s.a.v.): "Herhangi bir kimse, din kardeşine "Ey kâfir!" derse, bu tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner. Eğer o kimse dediği gibi ise ne ala. Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner." buyurdular. (Müslim 1/319)
Ey gafiller; Müslüman’a kâfir demenin, iftiranın günahını biliyor musunuz?
İspatı olmayan iftiralara katılan ve Müslüman’a kâfir damgası vuran sizler, Allah huzurunda bu gafletinizin hesabını verebilecek misiniz?
Atatürk liderlik yapıp bu ülkenin kurtuluşuna sebep olmasaydı, hepinizin soy haritanız değişecekti, farkında mısınız?
Allah "kâfir" ifadesini reddediyor!
Kura'nın Kafirun Suresinde "Ey Kâfirler" denilmesine gelince: Elmalı Hamdi Yazır İlgili Ayetin Tefrisinde, bu hitab şeklinin, bütün kâfirler için kullanılmadığını, Ayetin nazil gerekçesinde Kureyş kafirlerinden, Peygamberimizden ibadetlerde, bir sene kendi tanrılarına, bir senede Peygamberimizin Tanrısına (Allah'a) tapılmasını istemesi üzerine, Kureyşin ileri gelenlerine bir hitap şekli olduğunu, bundan dolayı bir kâfire "ey kâfir" yahut "ey kâfirler" demenin hakaret ve buğz anlamı taşıyacağından caiz olmadığına hükmeder.
Müslüman olmayana bile “Kâfir” denilmesine Allah karşı iken, siz namaz kılmış, ellerini kaldırmış dua etmiş, hutbe okumuş, hutbesinin başında “Ey Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allahın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun” diyen Atatürk’e “kâfir” diyorsunuz.
Bu durumda “kâfir” sözünüz Allah'ın emirlerine, Kuran'a ve sünnete göre nedir?
Allah adına kendinizi yetkili kılıp, sadece Allah’ın bileceği inanç değerini Müslüman veya kâfir diye yorumlayabilir misiniz?
Hakkında yorum yaptığınız Atatürk'e "Kâfir" ifadesini yakıştırıp yargılarken hangi ölçme kıstasını kullandınız?
Kiloyla mı, metreyle mi ölçüyorsunuz Müslümanlık ve kâfirliği?
Allah’ın mizan terazisinin sizde olduğunu mu savunacaksınız yoksa?
Mizan terazisi için Yüce Allah diyor ki; “Kıyamet günü adalet terazileri koyacağız. Hiçbir kimseye hiçbir haksızlık yapılmaz. Hardal tanesi kadar bile olsa yapılanı ortaya koyarız. Hesap görenler olarak bizler yeteriz” (el-Enbiya, 21/47)
Namaz kılmış hutbe okumuş bir kişi Atatürk!
Namaz kılmış olduğu kesin bilinen birine kâfir denilebilir mi?
Müslüman veya kâfir olduğuna siz mi karar vereceksiniz yoksa yüce Allah mı?
Birinin Müslüman veya kafir olduğunu sadece Allah bilir, Allah karar verir!
”Kâfir” diye ısrar etmek açıkça Allah'a şirk olmaz mı?
Bence siz tövbe edip Allah'ın bileceği şeyleri bildiğinizi iddia etmeyin...
Atatürk düşmanlığınızı anlatırken dinden olacaksınız!
Bu günah zincirinde olanlar; ancak Allahın bileceği bir durumu bildiğinizi iddia edip, bir kişiye “kâfir” diye iftira atığınız için tövbe edin ve başka birine de kâfir yakıştırması yapmayın, iftira atmayın!
Atatürk Çankaya Köşkü'ne sık sık hafız çağırırmış!
Ayrıca o camide minberde cemaate hutbe okuyan ilk ve tek cumhurbaşkanı!Atatürk, Cuma hutbesini okumak üzere minbere çıkar ve başlar konuşmaya;
“Ey Millet,
Allah birdir.
Şanı büyüktür.
Allahın selameti,
atıfeti ve hayrı
üzerinize olsun.”
İşte, Mustafa Kemal bir cuma namazında hutbe okuyor...
Minberdeki Mustafa Kemal...
Yer; Balıkesir, Zagnos Paşa Camii... Tarih, 7 Nisan 1923...
Siz’de bu sözleri söyleyene ”kâfir” diyorsunuz!
Peki, siz ne oluyorsunuz?
İŞTE ATATÜRK'ÜN BALIKESİR HUTBESİ
Ey Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allahın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Temel kanunu, hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kuran’daki manası açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenabı Hak'tır.
Arkadaşlar; Cenabı Peygamber çalışmasında iki yere, iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazreti Peygamber'in mübarek yolunda bulunduğumuz bu dakikada milletimize; milletimizin bugününe ve geleceğine ait hususları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni buna eriştiren Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu fırsat ile büyük bir sevab kazanacağımı ümit ediyorum. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her kişinin zihnini ayrı ayrı faaliyette bulunması zorunludur. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum. Milli amaçlar, milli irade yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, milletin bütün kişilerinin arzularının, emellerinin sonuçlarından ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.
Hutbeler hakkında sorulan sorudan anlıyorum ki, bugünkü hutbelerin şekli, milletimizin duygusal fikirleri ve lisanı ile medeni ihtiyaçlarıyla uygun görülmektedir. Efendiler, hutbe demek topluma hitabetmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur.
Hutbe denildiği zaman bundan birtakım kavram ve manalar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi söyleyen hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber'in hayatta olduğu mutlu dönemlerde hutbeyi kendisi söylerdi. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek, dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek dört halifenin söylediği şeyler o günün sorunlarıdır, o günün askeri, idarî, malî ve siyasi, sosyal konularıdır. İslam toplumunun çoğalması ve İslam ülkeleri gerilemeye başlayınca, Cenabı Peygamber'in ve dört halifenin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin söylemelerine imkân kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım kişileri memur etmişlerdir. Bunlar herhalde en büyük ve ileri gelen kişiler idi. Onlar camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için bir şart lâzımdı. O da milletin lideri olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması! Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir. Çünkü her şey açık söylendiği zaman halkın beyni faaliyet halinde bulunacak iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir. Ancak millete ait olan işleri milletten gizli yaptılar. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da bugünün gereklerine ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah sıfatını taşıyan despotların arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi. Hutbeden amaç halkın aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, iki yüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir. Geçen yıl Millet Meclisi'nde söylediğim bir nutukta demiştim ki "Minberler halkın akılları, vicdanları için bir ilim irfan kaynağı, ışık kaynağı olmuştur." Böyle olabilmek için minberlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun olması lazımdır. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış aşılamalar yapılmış olur. Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır.
07 Şubat 1923 BALIKESİR - Zagnos Paşa Camii