Terör tehlikesi sadece Türkiye için gündemde değil
Birkaç gündür kardeş Türkiye devleti kendi sınırlarında, Suriye ve Irak’la sınır bölgelerinde teröre karşı operasyonlara başlamıştır.
20 Temmuz’da Şanlıurfa’nın Suruç kasabasında İŞİD’in 30’dan çok kişinin ölmesi ve 100’e yakın kişinin de yaralanması ile sonuclanan terror olayından sonra harekete geçen güvenlik güçleri olağanüstü durumda çalışmaktadır.
Diyarbakır’dan havalanan askeri uçaklar İŞİD ve PKK kampları ve hedeflerini vurmaktadır. İki gün önce Ankara’nın talebi üzerine NATO olağanüstü toplantı yaparak Türkiye’nin teröre karşı opreasyonlarını müzakere etmiş ve Türkiye’ye desteğini açıklamıştır.
Kardeş ülkenin başlattığı teror karşıtı operasyonu ve olayların bundan sonraki gelişmesi konusunda Azerbaycan Milli İstiklal Partisi Siyasi Konsey üyesi, siyaset uzmanı Ali Orucov Mia.az’a kısa açıklama vermiştir.
‘Türkiye’nin Orta Doğu’daki kontrol edilebilen kaosa ve silahlı çatışmalara taraf edilmesi beklenen olaydı. ABD, Batı ve İsrail’in başlıca amacı İŞİD, PKK ve diğer terror örgütleri kurarak İran ve Türkiye’yi bu sonu belli olmayan ateşe atmaktı. El Kaide, Taliban, PKK, ASALA, İŞİD, PYD, PJAK ve. s. Daha adlarını saymadığımız bu kanlı terror örgütlerini kuran da onları mali acıdan destekleyen, silah ve mühimmat temin eden ve talimat veren de ABD ve Batı’dır.
Bu gerçeği herkes bilmektedir. Orta Doğu’nun kan gölü ve silah deposu olması yalnızca asırlardır devam eden medeniyetler, dinlerarası mücadelenin devam değil, hem de büyük maliye, ekonomik ve jeopolitik mahiyetinden kaynaklanmaktadır.
Dünyanın kullanılan ve rezerv karbohidrojen kaynaklarının yaklaşık üçte ikisi bu bölgede yerleşmektedir. Karbohidrojen ise bildiğimiz gibi ekonominin şah damarıdır. Demek ki, küresel dünya ekonomisinin şah damarı Orta Doğu’dadır. Bu bölgede güçlü ve büyük devletin veya devletlerin olması büyük karbohidrojen tüketicilerinin ABD ve Batı’nın işine gelmemektedir. Çünki bu durumda onlara alternatıf ve yeni uluslararası güçler, aktörler ortaya çıkabilir.
Bu durum ise dünya düzeninin istedikleri gibi dengeleyen uluslararası güçler için engeldir. Bunua göre de, Irak ve Suriye’nin dağılşmasından sonra sıranın Türkiye ve İran’a geleceği projelerde yer almaktaydı.
ABD ve Batı Türkiye’yi ‘Ermeni soykırımı’ile siyasi, PKK faktörü ile silahlı baskı uygulayarak isteklerini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Tahran ise yıllardır nükleer programının bedeleni ekonomik yaptırımlarla ödemektedir. Rusya-ABD ve Batı karşı durması Brüksel ve Batı’yı İran ile ilişkilerini yumuşatmaya mecbur etti. Bu yumuşamanın arklasında hangi gerçek nedenlerin durduğu yakın zamanlarda belli olacaktır.
Türkiye’nin bölgesel ve dünya siyasetinde, İslam coğrafyasında yükselen rolü, bazı durumlarda Batı’ya meydan okuması, aynı zamanda Batı’ya değil de Doğu’ya yüzünü dönmesi, Rusya ile ilişkilerini genişletmesi ABD ve Batı’ye rahatsız etmektedir. Aynı zamanda Türkiye’nin ABD’nin şımarık dostu İsrail ile soğuk ilişkileri Ankara’nın ABD yörüngesinden çıkması anlamına gelmektedir.
ABD ve Batı’nın IŞİD’i kurmalarında başlıca hedefleri aslında Suriye ve Irak değil, Türkiye ve İran’dır. Ankara bu tehlikeyi hiss etmekteydi ve ne kadar mesafeli davransa da, İŞİD’in er yada geö Türkiye ile çatışmaya gireceğini biliyordu.
IŞİD’i Batı’ya bağlayan sdece siyasi değil, aynı zamanda ticari çıkarlarıdır. Örgütün kontrolünde olan petrol ve doğalgaz piyasaya daha ucuza öıkarılmaktadır: aynı zamanda bu ticaretten elde edilen paralar silahlanmak için harcanmaktadır. Yani, Batı sağ cebinden çıkardığı paranın daha fazlasını sol cebine koymaktadır. Hem ucuza petrol almakta hem de ürettiği silahları pahalıya satmaktadır.
Stokholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’nün hesaplamarına göre yasal silah üretimi ve satışından üreticiler yılda 400 milyar dolar gelir elde etmektedir. Bunun üçte ikisi ABD silah şirketlerinin payına düşmektedir. ABD’yi Fransa, İngiltere, Almanya ve Rusya izlemektedir. Bu silahların büyük bölümü Merkezi ve Kuzey Afrika, Orta Doğu, Pakistan ve Afganizstan dahil olmakla, dünyanşn dğşer’sıcak bölgelerinde’ kullanılmaktadır. Demokrasinin beşiği olduğu iddia edilen ABD ve Batı hiç te demokrasinin değil, ölümün, zorbalığın ülkeleridir.
Dikkat ederseniz, kardeş devletin talebi üzerine toplanan NATO’nun olağanüstü toplantısında Türkiye’ye net yardım ve destek değil, açıklama verilmiştir. Diğer taraftan da Ankara’ya PKK ilei şiniz olmasın uyarısı yapılmaktadır. Hatta İngiltere’de yayımlanan Financial Times gazetesinin iddialarına göre, NATO toplantısında ABD, Fransa, Almanya ve İngiltere PKK’ya yönelik operasyonların sınırlandırılmasını ve teröristlerle müzakereye başlanması talep edilmiştdir.’
Ali Orucov terörü uluslararası güvenlik için tehlike olarak gören BM’nin Türkiye’nin terörle mücadeleye yaklaşımının da şaşkınlık yarattığını bildiriyor.
‘BM Genel Sekreteri Pan Gi Mun Ankara’yı teröristlerle barışmaya, barış elde etmeye davet etmiştir. Bu, dünyada barış ve güvenliğin garantörü olan bir numaralı uluslararası örgüt başkanının bugüne kadar uluslararası hukuk kuralları ve prensiplerine yönelik gösterdiği en büyük saygısızlıktır.
Cevaplanması gereken sorulardan biri de Ankara’nın terörle mücadelede seçtiği zamandır. Bu sorunun cevabını Türkiye ve diğer bölgelerde araçtırmacılar ve gazeteciler aramaktadır. Ülkede ve bölgede çok hassas bir ortamda Hükümet’ın daha kurulmadığı bir dönemde Erdoğan böyle bir adım atmakla neden Türkiye’yi kritik bir ortama soktu?
Bu arada İŞİD Türkiye’nin sınırlarına dayanmıştı. PKK ise Erdoğan’ın ‘kürt açılımı’, ‘demokratik süreç’, ‘komşularla sıfır problem’ kımı projelerden ‘Ergenekon’ ve ‘Bayloz ’ gibi davalardan, askerlerin hapsedilmelerinden, ordunun gücünün azalmasından yararlanarak Türkiye’nin doğusunda genişbir alanda konumunu daha da güçlendirmişti. Aynı zamanda iktidarın yaptığı yalnışlıklar Kürt bölücülüğünü daha da artırmıştı. PKK kontrol ettiği bölgelerde Türkiye devletinin egemenliği tehlike ile karşılaşmış, kontrol teröristlerin ve bölücülerin eline geçmişti. HDP’nin yüzde onluk barajı aşarak TBMM’de seksen koltuüa sahip olmasının esas nedenlerinden biri de bu olmuştur. Türk Hükümeti her defasşnda taviz verirken, teröristlerin yeni çartları ve talepleri ortaya çıkıyordu.
Son parlamento seçimlerinden sonra Erdoğan Kürtlerin AKP’ye oy vermeyeceğini, yürüttüğü yalnış siyasetin bölücülüğü güçlendirdiğini, partisinde ve devlet yönetiminde kontrolü kaybettiğini anladı. Şimdi kendisinin iktidarına ciddi tehlike ortya çıktığını görmektedir. Toplumun, Türk ordusunun önceki güç ve konumunun geri verilmesi talepleri Erdoğan’ı harekete geçmeye mecbur etti. Batı da artık Erdoğan’ı desteklemiyordu. Onun Başkanlık planları da suya düşmekteydi. Kriz ve problemlemlirden kurtulmanın en doğru yolu ise herkesin planlarını bozmaktı ve Erdoğan bunu yaptı. Buna rağmen reel tehlikeyi önlemek takdir edilmelidir.
Bundan sonra ABD ve Batı müttefikleri Türkiye’yi iç savaşa ve karmaşaya sürüklemek, ülke içinde korku ve panik yaratmak, devletin ekonomik ve siyasi dayanaklarını zayıflatmak isteyeceklerdir. Zaten ABD’nin Türkiye’yi kontrol etmesi için Orta Doğu’nun siyasi haritası çoktan çizilmişti ve bu haritada Irak, Suriye ve Türkiye’nin toprakları hesabına oyuncak Kürdistan devletinin kurulması planlanmıştı. Bu tür bir devletin kurulması Arap dünyası da dahil olmakla Basra Körfezi devletleri, özellikle de, İran ve Türkiye’yi daima kuşkuda olması için gereklidir. İŞİD geçici rol üstlenmiştir aslında. Belli bir süre sonra bu örgütün amacı ve talımatları da değiştirilecektir. Evet, oyun Kürtlerin üzerine kurulmuştur.’
Ali Orucov, Kürt tehlikesinin sadece Türkiye için gündemde değil, diğe vurgulamıştır.
‘Ona göre de yazılan bu senaryo ve kurulan oyunları bozmak için Türkiye İran ve Arap dünyası ile birlikte çalışmalı, ortak hareket etmelidir. Özellikle bu mücadelede Türkiye, eğer İran ile anlaşabilirse önemli sonuç elde edebilirler. Aynı zamanda Rusya’yı da bu işbirliğinde yer alması sağlanbilirse, faydalş olacağını düşünüyorum. Türkiye NATO üyesi olsa da, ABD müttefiki olsa da, Vashington ve Brüksel’in Orta Doğu siyaseti ve projelerinde müttefik olarak yer almamaktadır.’
Ali Orucov
Azerbaycan Milli İstiklal Partisi başkan yardımcısı