Gece saat 2 sıralarıydı cep telefonum ısrarlı bir şekilde çalıyordu, arayan numaraya baktığım zaman İngilitere’den arandığını anladım, Graham arıyor diye düşündüm önce ama sonra neden kendi cep telefonundan aramıyor diye de merak ettim.
Graham ile dostluğumuz o kadar ileri seviyedeydi ki beni gecenin her hangi bir saatinde arayabilir ve dertleşebilirdi. Dostluğumuz çok uzun yıllara dayanıyordu ve sağlam diyebileceğimiz temeller üzerine kuruluydu, karşılıksız saf bir sevgiydi bu. Graham majesteleri Büyük Britanya Kraliçesi hizmetinde bulunmuş, entelektüel bir kişiliğe sahip, dünyanın neredeyse çoğunu gezmiş ama sadece gezmemiş aynı zamanda anlamaya çalışmış, materyalist düşünce karşıtı, doğu hayranı, iki çocuk babası bir duldu.
Mercimek çorbasıyla doğan dostluk
İlk tanışmamız, turizm sektöründe operasyon müdürü olarak çalıştığım zamanlarda İngiltere, Hollanda, Amerika’dan gelecek olan grupları hava alanında karşılama ve otellerine yerleştirme operasyonu esnasında oldu. Graham, İngiltere’deki bohem hayatından, sadece materyale dayalı ilişkilerle dolu sosyal çevresinden bunalmış, işinden istifa etmiş ve bir İngiliz turizm firmasında çalışmaya karar vererek özellikle de seçerek Türkiye’ye gelmiş. Turizmde işlerin çok titiz yapılması gerekir, çünkü gelen insanlar eğer elit tabakadan ve biraz da hatırı sayılır bir para ödediyse tatiline, en küçük bir aksaklık dahi sizi altından kalkmakta çok zorlanacağınız sonuçlara götürebilir. O gece 11 otobüsün operasyonunu yönetirken Graham’e de yardımcı oldum. Graham yardımlarımdan çok mutlu olmuş ve bana “İnşallah I will be as good as you” (İnşallah senin kadar iyi olurum) demişti. Onu, her zaman operasyon sonrasında yaptığımız gibi çorba içmeye davet ettim. Mercimek çorbalarımızı acı fini biber ve soğanla birlikte içtik. İlginç ama yöreye has yeme şeklimizden oldukça etkilendi ve hoşlandı.
Çorba sonrasında yine geleneksel olarak içeceğimiz çaylarımızı beklerken ben lavaboya elimi yıkamaya gittim ve dönüşte masamızın hesabını ödedim. Çaylar geldi ve Graham ile koyu bir sohbete daldık. Sohbet ederken Graham’in Türkiye hayranlığını ve dinimize, kültürümüze olan saygısını fark ettim. Bana neden alkol kullanmadığımı sorduğunda, ben de dinen haram olduğu için içmediğimi söyledim. Turizm sektöründe çalışanların neredeyse %99 nun kullandığı alkolü benim reddetmem ve özellikle inançlarımdan dolayı reddetmem Graham’in daha da ilgisini çekmiş ve sorularını peş peşe sıralamaya başlamıştı. Gündüz, 2 günlük Efes-Pamukkale turuna gideceğimiz için en azından birkaç saat uyumak zorunda olduğumu söyleyip sohbete daha sonra devam ederiz dedim ve kalkmaya hazırlandım. Kalkmaya hazırlandığım sırada bana hesabı ödememiz gerektiğini hatırlattı, ben de ödediğimi öyle bir sorunumuzun olmadığını söyledim. Hesabın ödendiğini söyledikten sonra bana “borcum ne kadar?” diye sordu, ben de bu yaptığının çok kaba bir hareket olduğunu Türkiye’deki ilk derslerinden birinin bu olması gerektiğini vurgulayarak “seninle bir çorba paylaşmışım, senin içtiğin bir çorbayı ödemeyecek kadar insanlıktan çıkmadım henüz” diyerek tepkimi dile getirdim. Benden çok özür dileyerek, yaptığının Avrupa’da çok doğal olduğunu ve kendisini anlamamı rica etti. Bunları söylerken hayretler içinde kaldığını fark ettim. Son cümlesini bitirmeden sandalyeye oturarak ağlamaya başladı ve “Ne güzel bir Tanrın var!, ne güzel bir kültürün!, ne güzel bir dinin var! Seni kıskanıyorum” diyerek cebinden çıkardığı mendille başkalarının görmesine izin vermeden gözyaşlarını silmeye çalıştı. O gece son söylediği cümle hala aklımdadır “Senin Tanrı’nı ve çok sevdiğin Muhammed dediğin O adamı tanımak istiyorum….”
Graham ile daha sonra çok uzun turlarımız ve turlar esnasında yaptığımız kültürel sohbetlerimiz oldu. Unutamadığım bir olay da; tur için kiraladığım fakat yanlış tamir sonucu 80 km ile giderken rotları kırılan arabayla yaptığım kazadan sonra hastaneye tüm akrabalarımdan önce gelerek bana yatağım başucunda ağlayarak söyledikleriydi. “Berkay kardeşim, Selamun Aleykum, I have been praying for you in the name of Allah you believe in and in the name of Muhammed you follow since l learnt the accident” (Kazayı öğrendiğimden beri senin için inandığın Allah’ın adıyla ve takip ettiğin Muhammed’in adıyla dua ediyorum).
Jean Jacques Rousseau öldü, Yaşasın Muhammed!
Eşime hep “Selamun Aleykum Kız Kardeşim” diye selam verirdi. Türkçeyi öğrenmeyi çok seviyordu. Şeklen birkaç kez namaz kılmıştık beraberce. Ona basit bir şekilde Fatiha’yı, İhlas’ı, Kevser’i anlatmıştım. Veda Hutbesini anlattığım zaman verdiği tepkiye hayran olmuştum; “Jean Jacques Rousseau öldü, Yaşasın Muhammed!”…
Yıllar yılları kovaladı Graham İngiltere’ye geri döndü. Sadece benimle görüşmek için cep telefonu aldı ve bazen 15 günde bir arayarak okuduğu teoloji kitaplarından ve merak ettiği konulardan sorular sormaya devam etti.
Daha sonraki yıllarda kültürel sohbetlere devam ettik. Bana bir telefonunda yakın zamanda Türkiye’ye geleceğini, benim hayran olduğum Bursa Ulu Camii’ni beraber ziyaret etmek istediğini ve orada bana bir sürpriz yapacağını söyledi. Tahmin etmiştim sürprizin ne olduğunu ama ona “Yarın ne olacağımı bilemeyiz, sen ne yapacaksan İngiltere’de yap, Türkiye’de ayrıca yaparız” demiştim lakin beni dinlemedi…
Graham bir agnostikti. Agnostikler birkaç çeşit gruba ayrılmışlardır, kimisi ateizme uyumlu Tanrı tanımazlar, kimisi Tanrı bilinmez diyenler, kimisi de Tanrı (Yaratıcı) vardır ama bunu anlatabilen din yoktur derler. Graham Tanrının varlığına inanan ama bunu hiçbir dinin açıklayamadığına inanlardandı, ta ki İslam’la tanışana kadar. Peygamberimiz Muhammed Mustafa’yı bazı Müslümanları dahi kıskandıracak kadar seviyordu, lakin nihai kararını vermeyi hep erteliyordu. Bu kararını Bursa Ulu Camii’nde açıklamayı uygun görmüştü…
Evet başta da söylediğim gibi saat gece 2 sularını gösteriyordu telefonum ısrarla çalıyor ve benim açmam için adeta can çekişiyordu.
Telefonu açarken Graham’in o tok sesiyle “Selamun Aleykum Kardeşim” demesini bekliyordum. Telefonun cevap verme tuşuna bastığımda karşıdaki ses tanıdıktı ama Graham değildi. Arayan Graham’in arkadaşlarından Chris’di. Şaşırdım, Chris benim de arkadaşımdı ama beni hiç bu saatte aramamıştı. Chris, hastaneden yeni döndüklerini ve maalesef Graham’i ani bir kalp krizi sonucu kaybettiklerini söylediğinde donup kalmıştım. İnanamadım. Graham’in hastaneden ne zaman taburcu edileceğini sordum. Chris benim şok geçirdiğimi anlamış, üzerine basa basa Graham’in öldüğünü defalarca anlatmaya çalışmıştı. Telefonu kapatırken Hıristiyan olan Chris bana “Selamun Aleykum Kardeşim” dedi. O gece ağladım, ağladım, ağladım.
Yarını ya da yarından sonrayı garanti edecek bir senedi olan beklesin, olmayan…
Selam ve dua ile
This article dedicated to memory of who loved Allah and Holy Messenger Muhammed but couldn’t declare.