Bundan üç yıl önce “Bir Ermeni Masalı” adında bir yazı kaleme almıştım. Yazım ses getirmiş, farklı yorumlar almıştı. Yıllar geçiyor, çeşitli gelişmeler oluyor, önemli adımlar atılıyor fakat “masal” ne yazık ki değişmiyor…
O zaman da söylediğim gibi ;“Bir yerlerde çocuklara bizim bildiğimizden, bize anlatılanlardan çok daha farklı masallar anlatılıyor. Bir yerlerde çocuklar 'evvel zaman içinde, kalbur saman içinde' diye başlayan ve umut vaad eden masallar yerine 'Senin ataların Ermeni'ydi ve hain Türkler tarafından katledildi' şeklinde başlayan kin dolu düşmanlık dolu masallarla büyütülüyor...
Bunun bir örneğini dün gazeteci büyüğümüz Mehmet Ali Birand’ın Erivan Devlet Üniversitesi’nde Ermeni öğrencilerle yaptığı söyleşide izledik. Üniversitenin Türkoloji bölümünde öğrenim gören bir öğrenci söz aldı ve “Türklerle tanışana kadar onlardan korkuyordum” dedi. Birand korkusunun nedenini sorduğunda ise genç, “Çocukluğumuzdan beri Türkler korkmamız gereken bir millet olarak bize anlatıldı” cevabını verdi.
Bu son derece trajik bir açıklamaydı ve aslında her şeyi özetliyordu…
Geçtiğimiz günlerde ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’nda sözde soykırım bütün tartışmalara ve Türkiye’nin tavrını ortaya koymasına rağmen kabul edildi. Ve şimdi tüm dünyanın ve Türkiye’nin gözü ABD Başkanı Barrack Obama’nın 24 Nisan’da yapacağı açıklamaya çevrildi. Obama’nın ’soykırım’ sözcüğünü kullanıp kullanmayacağı büyük merak konusu. Bir yanda ABD’nin en önemli müttefiki ve yükselen gücüyle Türkiye var; diğer yanda ise sözde soykırımı tüm dünyaya kabul ettirmeye çalışan Ermeni Diasporası…Açıkçası Temsilciler Meclisi’nden soykırım geçmeseydi bu beklentiye “Obama soykırım demeyecek.” şeklinde bir cevap verilebilirdi zira Temsilciler Meclisi’nden sonra şu anda bunun öngörüsünü yapmak mümkün görünmüyor.
Türkiye’nin son yıllarda gerek komşularıyla gerekse de komşusu olmayan devletlerle ilişkilerinde çok ciddi bir ivme kazanılmış durumda. Bu anlamda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun şüphesiz çok ciddi çalışmaları var. Özellikle de “komşularla sıfır problem” hedefini ortaya koyan ve bunu çok başarılı bir şekilde hayata geçiren Davutoğlu, Türkiye’nin önceki dönemlerde çok ciddi sorunlar yaşamaya başladığı ve neredeyse savaşa girdiği ülkelerle tarihten gelen dostluğumuzu pekiştirecek adımlar attığını hepimiz biliyoruz. Bu ülkelerden biri de Suriye. Suriye ile hafızalarınızı yoklayın çok değil sadece birkaç yıl önce çok büyük bir savaşın eşiğinden döndük. Şimdi ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başlattığı vizesiz geçişlerle Suriye ile vizesiz seyahat edilebiliyor. Özetle tüm ülkelerle geliştirilen bu barış rüzgarının artık Ermenistan’la da başlaması gerekiyor.
Dünyaya henüz gelmiş masum bebeklerin kulaklarına sevgi yerine nefret sözcükleri fısıldanıyor. Körpecik, pırıl pırıl gönüllere kan tohumları serpiliyor. Sebebini bilmedikleri bir düşmanlık gencecik beyinleri kör ediyor ve daha ilkokul çağlarından itibaren çocuklar intikam yeminleri etmeye başlıyor...
Yüzyıllardır içiçe yaşamış iki toplum arasında bir takım asılsız iddialar temcid pilavı gibi sürekli gündeme getirilerek bir kaos ortamı oluşturulmaya çalışılıyor. Her gün bir başka 'Ermeni soykırımı' iddiasıyla karşılaşıyoruz. Gün geçmiyor ki gazeteleri açtığımızda yeni bir 'Ermeni Masalı' okumayalım. Her şey peşpeşe geliyor.
Ermeni asıllı gazeteci Hrant Dink'le bir röportaj yapmış ve kendisini tanıma şansım olmuştu. Ermeni asıllıydı ama bir Türkiye aşığıydı. İlerleyen günlerde sizinle o röportajımı da paylaşacağım.
Gelin Hrant Dink’in haince bir saldırıda katledildiği dönemi hatırlayalım… Öyle ki olaylar bile birbirini kovalıyor. Dünyanın bir ucunda Amerika'da senatoda Ermeni soykırımı yasa tasarısı görüşülecekken tam da o zamanda tesadüf bu ya dünyanın bir başka ucu İstanbul'da Ermeni asıllı bir gazeteci katlediliyor. Üstelik bunu da yapan her ne hikmetse bir milliyetçi oluyor. Zaten hazır olan damga ısıtılıp hemen bir kesime yapıştırılıyor. Onun ardından gelsin protestolar, kahrolsun Türkler yaşasın Ermeniler, birileri ekranın ardından kahkahalarla izlesin bakalım vur patlasın çal oynasın...Kimse kusura bakmasın...
Türkiye'de ne Ermeni sorunu diye bir konu var ne de Türk insanının Ermeni cemaatiyle herhangi bir hüsumeti. Türkiye'nin dört bir yanında Ermeni'si Türk'ü bir arada kardeşçe, dostça yaşıyor ve bir yanda kiliselerden çan sesleri yükselirken diğer yandan minarelerden ezan sesleri yankılanıyor. Bu yeni değil, yüzyıllar öncesinde de böyleydi, bugün de böyle ve yarın da böyle olacak. Bunu değiştirmeye hiçbir yabancı iradenin gücü yetmedi ve bundan sonra da yetmeyecektir. Nereden mi biliyoruz? Tabii ki tarihte yaşadıklarımızdan…Bizi takip eden değerli okuyucularımız lütfen bu konuyla ilgili her yazılana ve söylenene inanmayın, araştırın. İnternet artık hayatımızı o kadar kolaylaştırdı bu öğrenmek istediğimiz her şey her an elimizin altında. Bu anlamda Prof.Dr. Süleyman Beyoğlu'nun 'Osmanlı Devletinde Ermeni Nüfusu' adlı makalesi yaşananları ve gelinen noktayı anlamamız açısından eşsiz bir örnek. Konunun detaylarını anlamamız açısından çok önemli katkılar sağlayacaktır. Bu sebeple tavsiye etmek istiyorum.
Çünkü masallar öylesine gerçekçi anlatılır ki bir an insanı içinde bulunduğu dünyadan alıp bambaşka diyarlara götürür. Zaten küçüklüğümüzde hangimiz kendimizi bir masal kahramanı sanmadık ki? Ya da hangimiz o masal kahramanlarının yaşadığı masal ülkelerine rüyalarımızda uçmadık? Kaf Dağı'nın arkasında hep bir yer vardı gidemediğimiz, istesek de göremediğimiz... Ama her seferinde uyandık ve gerçeklere döndük.
Yıllardır bize dayatılmaya çalışılan bir masal hâlâ anlatılıyor. Bu masal nedense hiç bitmiyor ve her gün yeni bir konu katılıyor anlatılanlara. Öyle sanıyorum ki bu konudaki masalları varyantlarıyla bir süre daha dinlemeye devam edeceğiz ama sadece bir süre daha... Masallar her ne kadar inandırıcı gelse de hayali ve belirli bir olgunluğa erişilince tılsımını yitirmeye mahkum. Kimbilir belki de batılı sözde soykırımın sözde savunucusu dostlarımızın(!) gözünden kaçan ayrıntı da bu...
Onlar bildiklerini okuyadursun biz Ermeni'si Türk'ü kardeşlik masallarımızla kenetlenmeye devam edeceğiz. Yine ortak türküler söyleyeceğiz bir ağızdan, yine ortak halaylar çekeceğiz bu topraklarda. Yüzyıllar öncesinde olduğu gibi. Fatih nasılsa, Kanuni nasılsa, Atatürk nasılsa yine aynı olacak yaklaşımımız farklı kültürden insanlara yeter ki kenetlenmesini bilsin ellerimiz sıkıca...