Kuantum Evrende Alice Harikalar Diyarı Yazı Dizisi
1. Bölüm
İşte şu anda çok keyifli bir oyunun içindeyiz. Bu muhteşem ve mucizelerle dolu oyunumuzda ilk işimiz oyunun kurallarını öğrenmek olacak. Oyunun her ayağı bizi evrenin sınırsız köşelerine daha çok yaklaştıracak. Veee oyunumuzun ilk ayağı, evrenin kusursuz senfonisinde yapacağımiz bir dans seremonisi. Bu dansın ismi “Sonsuz Mutluluğun Dansı”.
Her an evrenin ve dünyamızın varolan sonsuz enerji denizinde bir dans halindeyiz. Bu dansı bu zamana kadar zaten farkında olmadan yapıyorduk. Daha önce yaptığımız dansın ne kadar bizi tatmin ettiğinin ve bu dansın bize nasıl bir hayat getirdiğinin önemi yok. Şimdi evrenin kusursuz senfonisinde kendi kusursuz dansımızı açığa çıkaracağiz. Şahane bir dans açığa çıkarmamız için önce evrenin müziğini tanımamız ve duymamız gerekiyor tabiki. Gelin o zaman önce evrenin müziğini tanıyalım.
Müzik gibi tanım-ötesi bir kavramın tanımını yapmak aslında aşkı tanımlamaya çalışmak gibidir. Her tanımladığınızda o tanımın tamamiyle o kavramı karşılamadığını biliriz. Aşkı ne kadar tanımlarsak tanımlayalım, yaptığımız tanımın aşkın ortaya çıkardığı o vecit halinin ancak bir numunesini ifade ettiğimizi görürüz. Müziği tanımlamaya çalışmak da aslında böyledir. O yüzden aslında biz müziği tanımlamayacak onu tanıyacağız ve tanımaktan öte Evrenin Müziği içinde Sonsuz Mutluluğun Dansı halinde yaşayacağız.
Evrenin Yapıtaşı = SES
Her ne kadar tanım içerisine koymaya çalışmayacaksak da en genel itibari ile müziğin seslerden oluştuğunu hepimiz biliyoruz. Müziğe, seslerin organizasyonu diyebiliriz kısaca. Bu yaklaşımın içinde müzikte ses kavramının asıl kaynak olduğunu görüyoruz.
Sesin doğadaki karşılığı kısaca titreşimdir. Titreşen madde ses çıkarır ve tüm sesler bu şekilde yani titreşim sonucu oluşur. Titreşim dediğimiz ise harekettir aslında. Örnek olarak bir enstrümanın telini düşünelim. Tele parmağınızla vurduğunuzda telin titreştiğini gözümüzle görebiliriz ve çıkan sesi de duyarız. Telin titreşme hali durduğunda da ses artık bizim açımızdan duyulamaz hale gelir. Algıladığimız ve algılamadığımiz tüm sesler bu şekilde oluşur. İnsan sesi de ses telleri dediğimiz boğazımızdaki bir kas grubunu titreştirmemizle açığa çıkar. Bir ormanda ağaçlar salınırken çıkan sesten bir taş yere düşerken çıkardığı sese kadar doğada ve evrende tüm sesler bu hareketin ya da titreşimin sonucunda ortaya çıkar. Buradan yola çıkarak hareketin olduğu her yerde sesin de olduğunu görebiliriz.
Evrendeki herşeyin hareket halinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Milyonlarca olan galaksiler, yıldızlar, nebülözler, gezegenler sürekli bir dönüş ve hareket halinde. Bizim üzerinde bulunduğumuz dünya gezegeni de öyle. Dünya kendisi dönüyor ve ayrıca dünyanın içindeki herşey de bir hareket halinde. Nehirler akıyor, gelgit etkisiyle denizler hareket ediyor, bir tohum topraktan hareketle çıkıyor. Dünya üzerindeki tüm canlılar bir hareket halindeler. Sadece kendileri değil kendilerini oluşturan sistemler de hareket ediyor. Biz insanlar hareket ediyoruz sürekli. Bizi oluşturan organlar ve sistemler de çalışıyor ve hareket ediyorlar. Kalp atıyor, damarlar organlara oksijen taşıyorlar ve hareket ve titreşim ve ses her yerde, dolayısıyla tüm varlığın, titreşen, ses çıkaran yapılar olduğunu görüyoruz.
Bu seslerin herbirini duyamıyoruz ama duyamamamız onların ses olmadığı anlamına gelmiyor. Damarlarımızdan kan akarken çıkan sesi duyamıyoruz. Ya da durgun haldeki havanın moleküllerinin hareketinden oluşan sesi de duyamıyoruz. Havanın sesini ancak bir rüzgar çıktığında duyabiliyoruz. İyi ki duyamıyoruz J Keza hepsini duyabilse idik şu anda beynimiz bu seslerin herbirini kaldıramayabilirdi.
Hareketin hızına daha doğrusu zaman içindeki titreşimine göre çıkan sesin yüksekliğini ya da genel ifade ile ince ya da kalın olduğunu ve hareketin kuvvetine göre de sesin gücünü algılayabiliyoruz. Titreşim arttıkça ses inceliyor, azaldıkça da kalınlaşıyor. Yani daha az titreşen maddeler daha kalın, daha fazla titreşen maddeler daha ince ses çıkartıyorlar.
Titreşimin zaman içindeki sayısal değerine Frekans deniliyor. Yani Frekans başka bir ifade ile titreşimin yüksekliğinin ifadesidir. Evinizde bulunan bir elektrikli süpürgeyi düşünelim ve bu süpürgenin 500 devir ve 1000 devir olmak üzere iki devri olsun. Eğer sesini dinlerseniz 500 devirde çalışırken kalın olan sesin, 1000 devirde daha ince çıktığını duyabiliriz. Bir saniyedeki titreşimin ifadesi olan Frekans Hertz değeri ile ifade ediliyor.
İnsan kulağı bir saniyede 20 titreşim (20 Hz) ile saniyede 20.000 (20.000 Hz= 20 kilohertz) titreşim arasını duyabilecek seviyededir. Saniyede 20 titreşimin altındaki ve 20.000 titreşimin üstündeki sesleri insan kulağı algılayamıyor. Ama daha önce ifade ettiğim gibi bunun algılanmaması onun ses olmadığı anlamına gelmiyor. Aslında fiziksel olarak algılanmasa da insan bu sesleri algılıyor; fakat beyin onları ses olarak tanımlamadığından biz bu sesleri duyamıyoruz. Ayrıca doğada yarasalar, yunuslar vb. gibi birçok varlık bizim duyamadığımız 20.000 titreşimin üzerindeki ve altındaki bu sesleri hem duymakta hem de bu sesleri çıkarabilmektedir yani bu canlıların algı sınırının içindedir bu frekanslar.
İnsanın da algı sınırının ötesine geçişi beş duyusunun sınırlamalarının ötesini algılama ile başlıyor ki bu algılama bizim beş duyumuzla değil varlıkla olan iletişimimizle gerçekleşecektir ki bu da algımız dışındaki titreşimleri kavramamız ve onlarla nasıl çalışacağımızı algılamakla başlar. İlerleyen konular içerisinde bu frekanslarla ya da titreşimlerle nasıl çalışacağımızın uygulamalarını görecek bu sınırsız frekans alanında kendi hayatımızda Sonsuz Mutluluğun Dansını ortaya çıkaracağız.
Evrendeki herşeyin hareket halinde olan frekanslar olduğunu gözle görebiliyoruz. Şimdi daha küçük, çok küçük daha doğrusu mikro bir dünyaya gireceğiz. 1 cmnin yüz milyonda biri olan atom dediğimiz tüm maddeyi, tüm gördüklerimizi oluşturan temel yapıtaşlarına. Burada da durum farklı değil, hatta daha öte duran ya da durduğunu düşündüğümüz maddelerin bile hareket halinde olduğunu görüyoruz.
Devam edecek...
Kuanntum sonsuz olasılıklar alanından gelen, sonsuz sevgilerimle...